Eğer biz süzgeçten geçirilmiş bir adalet duygusuyla ve sanatın birleştirici gücüyle büyütülseydik doğanın kadim kanunu olan kadın erkek ilişkilerinde böylesine saflaşmazdık. Geniş kitleleri kapsayan, kimseyi dilinden, dininden, cinsel tercihinden, inancından dolayı dışlamazdık. Doğup büyüdüğüm ülkenin tarihine baktığımda insan haklarına dair “Altın Çağ” diyebileceğim bir döneme rastlamadım. Aklın ve düzenin hakim olduğu bir yönetim sistemine rastlamayı isterdim tabii. Yeni doğan bir bebeğin geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Sağlık, eğitim, hukuk sistemindeki günlük hatta anlık değişiklikler bireyin hayatını allak bullak ediyor. Kaygısızca yaşama ve hayatın tadını çıkarmak, sadece ülkemizde değil, uluslararası alanda kardeşçe yaşamak, barışçıl bir anlaşma zemininde buluşmak iyimserlik olarak algılanıyor.
Milliyetçi duygular sürekli tetikleniyor.
Ülkemizdeki yazarların, şairlerin, aydınların barışın ve kardeşliğin öncüleri olduğundan kuşku duymuyorum. Her zaman militarizmin karşısında olmaya devam ediyorlar. Kadınlar, kocalarını ve çocuklarını kurbanlık koyun gibi savaşta yitirmek istemiyorlar. Ben inanıyorum ki gençler kurbanlık koyun gibi savaş meydanlarında hayatını yitirmek istemiyor. Sürekli pompalanan milliyetçi duygulardan, kaos ortamından feci halde sıkıldılar. Bunu nereden mi anlıyorum; gencinden yaşlısına şiir, roman, öykü yazmaya başladılar. Sanatın her dalına el atıyorlar ellerinden geldiği kadar yetenekleri ölçüsünde yazıyor, resim yapıyor, müzikle uğraşıyor, film çekiyorlar. Felsefeye, sosyolojiye ilgi duyuyorlar.
Gençlerin büyük çoğunluğu milliyetçi duygulardan, dini duygulardan uzak yaşamayı tercih ediyorlar ve yaşadıkları ülkenin dışındaki dünyayı tercih ediyor ve sürekli bir gezgin halindeler. Devletin ve ailelerinin baskısına rağmen evlenip çoluk çocuğa karışmak, ölene kadar düğün borçlarını, güç bela alınan ev borçlarını ödemek yerine özgürce yaşamayı tercih ediyorlar.
Gençler gümbür gümbür geliyor. Okuyor, araştırıyorlar. Öyle bizim yaptığımız gibi sevmediğimiz halde aman yuva yıkılmasın diye hayatı zindan etmiyorlar, medenice ayrılmayı tercih ediyorlar. Bakın gençlere evlenseler bile bir çocuk yapıyorlar ve beslenmesine, yıkanmasına yardım ediyorlar, oyun oynuyorlar, kucaklıyorlar çocuklarını.
Gençlik demek özgürlük, dinamizm demektir.
Gençler ailelerinin yaptığı gibi ölene kadar çalışıp para biriktirmek yerine gezip eğlenmek istiyorlar. Sosyal medyaya bakın en çok kimler kullanıyor? Gençliğini yaşayamayan 45-50 yaş üzeri kişilerin hastane odasında çekilen fotoğrafları, yediğini, giydiğini paylaşımları, kadın ya da erkek arayışları, modası geçmiş kurları size traji komik gelmiyor mu? Gözlerine kestirdikleri bir kadının ya da erkeğin sayfasında sabahtan akşama saçma sapan yorumlar, kurlar yapmalarını nasıl açıklayabiliriz ki?
Gençler haddini biliyor. Gençlerin ilkesi var.
Gençler sosyal medyadan tanıştıkları kişilerle kurulan beraberlikleri ciddiye almıyorlar. Bulundukları sanatsal, siyasal ve Üniversite ortamındaki kişilerle duygusal beraberlik kurmayı tercih ediyor ve duygularını dibine kadar yaşamayı seçiyorlar. Siz zorlamadıkça gençler yalan söylemeyi de pek sevmiyorlar.
Yine üzerine basarak söyleyeceğim; Gençler 50 yaş üzeri politikacıları ciddiye almıyorlar. Çünkü zamanın ruhuna göre davranmadıklarını, politik tavır geliştiremediklerini görüyorlar. Gençlerde aptalca bağımlılıklara nadiren rastlanıyor ve yaşlıların partilerine bağımlılığını şaşkınlıkla karşılıyorlar.
Sanatın, felsefenin gücünden olsa gerek gençler arkadaşlarının cinsel tercihiyle, ulusal kimliğiyle ilgilenmiyorlar. Komşularını, arkadaşlarını seçerken aman Ermeni’ymiş, Rum’ muş, Kürt’müş, Aleviymiş, Sünniymiş diye bakmıyorlar.
Gençler dünyanın sandığımızdan küçük olduğunu biliyor ve hepimize yeteceğine inanıyorlar duyurulur.
- Yazar Takdir bekler mi? - 14 Ağustos 2024
- Kör İnanç ve Terör - 4 Ekim 2023
- Z Kuşağı ve Deprem! - 9 Şubat 2023