Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından bugün yayımlanan 2024 Gelir Dağılımı İstatistikleri, toplumun ekonomik eşitsizliklerle nasıl bölündüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Verilere göre, en zengin %20’lik kesim toplam gelirden %48,1 pay alırken, en yoksul %20’nin aldığı pay yalnızca %5,7’de kaldı. Bu uçurum, gelir eşitsizliğini azaltmaya yönelik politikaların yetersizliğini ve sermaye sınıfının büyüyen hâkimiyetini açıkça ortaya koyuyor.
Zengin Daha Zengin, Yoksul Daha Yoksul
Gelir dağılımındaki adaletsizlik, Gini katsayısındaki 0,007 puanlık iyileşmeye rağmen devam ediyor. Türkiye’nin ekonomik pastasını paylaşma şekli, sermaye sahiplerinin ve yüksek gelir gruplarının çıkarlarını koruyan sistemin derinleştirdiği eşitsizlikleri yansıtıyor. En yüksek gelir grubunun elde ettiği %48,1’lik pay, geri kalan %80’in toplam gelirden aldığı paya neredeyse eşdeğer.
Buna karşılık, en yoksul kesimin gelirden aldığı %5,7’lik pay, toplumun büyük bir kısmının ekonomik darboğazda olduğunun göstergesi. Bu gruba mensup milyonlarca insan, temel ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele ederken, en zengin kesim lüks tüketim ve sermaye birikimiyle yaşamını sürdürüyor.
Eğitim ve Bölgesel Farklılıklar Eşitsizliği Derinleştiriyor
Eğitim seviyesi gelir eşitsizliğinde belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor. Yükseköğretim mezunları yılda ortalama 309 bin TL kazanırken, okul bitirmeyenlerin yıllık geliri sadece 106 bin TL’de kaldı. Bölgesel dağılımda ise İstanbul 257 bin TL ile en yüksek gelir düzeyine sahipken, Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Van, Muş, Bitlis ve Hakkari, 91 bin TL ile gelirden en az pay alan bölge oldu.
Rapora göre sosyal transferlerin toplam gelir içindeki payı %17,8. Ancak bu transferlerin büyük bir kısmını emekli maaşları oluşturuyor. Çalışmayan yoksul kesim için sosyal yardımlar ise hala yeterli değil. Sosyal yardımların geçim koşullarını iyileştirmek yerine yalnızca yoksulluğu sürdüren bir mekanizma haline geldiği bir kez daha ortaya çıkıyor.
Bu Düzen Kimin İçin Çalışıyor?
TÜİK’in raporu, kapitalist sistemin yarattığı gelir adaletsizliğini net bir şekilde yansıtıyor. Ekonomik pastadan aslan payını alan en zenginler, sistemin asıl kazananları olarak öne çıkarken, yoksul kesimler borçlanma, güvencesizlik ve düşük ücretlerle hayatta kalmaya çalışıyor. Sermaye odaklı büyüme politikaları, toplumsal refahı artırmak yerine eşitsizliği daha da derinleştiriyor.
Ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmak için yapılması gereken, toplumsal üretimi ve kaynakları emekçiler lehine yeniden düzenlemektir. Eğitim, sağlık ve konut gibi temel haklar ücretsiz ve erişilebilir olmalı; sosyal yardımlar yerine insanca yaşamı sağlayacak ücret politikaları hayata geçirilmelidir. Aksi takdirde, zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da derinleşecek.