ANKARA — Türk-İş 21. Genel Kurulu, beklendiği üzere yönetim listesinin seçimi farkla kazanmasıyla sona erdi. Ancak genel kurulun asıl haberi, seçim sonuçlarından çok kürsüde dile getirilen tespitler ve alınan kararların niteliği oldu. BirGün yazarı Aziz Çelik’in değerlendirmesine göre kongre, Türk-İş’in yapısal kırılganlıklarını ve Türkiye işçi sınıfı ile sendika ilişkisinin tartışmalı yönlerini yeniden görünür kıldı.
Genel kurula damga vuran en güçlü cümle, Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu’nun kapanış konuşmasında söylediği “Hükümetin emeğe karşı bitmez tükenmez saldırılarının önümüzdeki dönemde devam edeceği açık.” ifadesiydi. Kumlu’nun bu sözleri yalnızca bir eleştiri değil; aynı zamanda Türk-İş yönetimine ve sendikal harekete verilen sahici bir görev çağrısı olarak da okunuyor. Aziz Çelik’in yazısına göre bu cümle, genel kurul salonundaki muhalif delegelerin taleplerinin de özetiydi.
Seçim sonuçları beklentiyle uyumlu, tartışma kararlarla sürüyor
Genel kurulun seçim bölümüne ilişkin sürpriz çıkmadı: Mustafa Kumlu’nun listesi oyları alırken, Sendikal Güç Birliği Platformu’nun listesi beklenenden düşük bir destek aldı. Fakat seçimlerin gölgesinde kalan en önemli gelişme, yönetim ile muhalefet arasındaki ideolojik ve taktik tartışmaların karar metinlerine yansıması oldu. Bunların en somut örneği kıdem tazminatı kararıydı.
Kongre, kıdem tazminatının fona devri, süresinin kısaltılması veya tasfiyesine yol açacak her türlü girişime karşı “genel grev” seçeneğini de içerecek biçimde oy birliğiyle karşı çıkma kararı aldı. Çelik, bu kararı sadece retoriğin ötesinde somut bir sorumluluk olarak okuyor: “Türk-İş’in en üst karar organı, yönetimi kıdem tazminatı hakkına dokunulması halinde hareket etmesi için görevlendirdi.”
“Efendi sendikacılık”ten çıkış ihtiyacı
Aziz Çelik’in satır aralarında vurguladığı diğer tespit, Türk-İş’in “efendi sendikacılık” geleneği ile hesaplaşma zorunluluğu. Çelik’e göre artık statükonun sürdürülmesi, resmi- kurumla yakın ilişkiyi korumaya dayalı klasik sendikacılık ayağının devamı, işçi sınıfının karşı karşıya olduğu saldırılara cevap vermede yetersiz kalacak. Kumlu’nun “bitmez tükenmez saldırılar” tespiti açık bir çağrı niteliğinde: “Kolları sıvama zamanıdır.”
Bu çağrı, kurumsal reflekslerin değişimini, tabanla ilişkilere dönük canlandırmayı, militan ve örgütlü bir eylemselliği zorunlu kılıyor. Çelik’in uyarısı net: Genel kurul kararları kağıt üzerinde kalırsa, Türk-İş yönetiminin seçilmesi ve oybirliğiyle alınan kararların gerçekleşmesi arasında bir kopukluk doğar; bu da sendikanın meşruiyetine ağır zarar verir.
Yapısal sorunlar: iç gerçekler, temsil ve hareket kapasitesi
Çelik’in analizinde Türk-İş’in sorunları yalnızca liderlik veya stratejiyle sınırlı değil; yapısal bir gövde sorunu söz konusu. İlk başlık, örgütlenme ve tabanla ilişki. Sendikanın farklı sektörlerdeki dağınıklığı, örgütsel zayıflıklar ve sahada sürükleyici bir eylem kapasitesinin eksikliği, hükümetin reform/gündem hamlelerine karşı hızlı ve etkili bir yanıtı zorlaştırıyor.
İkinci başlık, iç demokrasinin zayıflığı. Çelik, muhalefetin sesinin kararlar üzerindeki etkisine dikkat çekerken, seçimin sonuçlarının muhalefet taleplerini bütünüyle karşılamadığına işaret ediyor. Bu durum, iç demokratik mekanizmaların güçlendirilmesi gerekliliğini öne çıkarıyor: Temsilde açıklık, delegelerin yetkilendirilmesi ve taban katılımının artırılması büyük önem taşıyor.
Üçüncü başlık, sendikanın sınıfla ilişkisi: Çelik’e göre Türk-İş’in tarihsel rolü, “çalışanların korunması” çizgisinin ötesine geçip “çalışanların taleplerini radikal biçimde kitleleştirme”ye evrilmelidir. Bu, yalnızca protesto veya basın açıklamalarıyla sınırlı kalmayan, işyeri örgütlenmesini ve tabanda örülen mücadele ağlarını güçlendiren bir strateji gerektiriyor.
Kıdem tazminatı hattı: somut görev ve sınav
Kıdem tazminatı tartışması, genel kurul kararının somut sınavıdır. Çelik’in ifadesiyle, sendikanın alacağı tavır hem iç politikada hem de işçi sınıfının kürsü dışı beklentilerini ölçen bir ölçüttür. Yönetim şayet kararı yalnızca sembolik bir metin olarak bırakırsa, yeni dönemdeki eylem kapasitesi sorgulanır.
Bu bağlamda, grev örgütleme kararının pratiğe dönüşmesi teknik, hukuki ve örgütsel engellerle yüzleşmeyi de gerektiriyor: Grev çağrısının meşruiyeti, işyeri temsiliyetinin sağlanması, sendikalar arası koordinasyon ve yasaî engellerin aşılması gibi başlıklar önümüzde duruyor. Çelik, bu süreçte Türk-İş yönetiminin mazeret üretmeye hakkı olmadığını vurguluyor: “Seçilmekse seçildiler. Kararsa karar alındı. Şimdi fikri takip zamanı.”
Bekleyen görevler ve olası açılımlar
Aziz Çelik’in yorumu, Türk-İş 21. Genel Kurulu’nu yalnızca iç seçim perspektifiyle okumuyor; onu ülkenin sosyo-ekonomik dönüşümüyle, emek piyasasındaki kırılmalarla ve sendikal hareketin tarihsel misyonuyla ilişkilendiriyor. Genel kurul kararlarının ruhu, kumlu’nun sözüyle özetlenirse, “mücadele” çağrısıdır; fakat çağrının karşılığı somut eylem, tabanla yeniden bir bağ kurma ve sınıfsal bağı güçlendirme ile ölçülecek.
Çelik’in makalesi açıkça şunu söylüyor: Türkiye’deki emek karşıtı politikaların süreceği öngörüsü haklıysa, Türk-İş’in işçi sınıfının ana beklentilerine yanıt verecek bir dönüşüm geçirip geçirmeyeceği önümüzdeki dönemin kilit sorusudur. Bu dönüşüm, sadece yeni söylemlerle değil, örgütsel cesaret, iç-demokratik reformlar ve tabanla yüz yüze gelen militan uygulamalarla mümkün olacaktır. Türk-İş’in 21. Genel Kurulu, bu sorulara cevap arayan bir başlangıç noktası olarak kayıtlara geçti, şimdi sınav zamanı.
- Türk-İş 21. Genel Kurulu Sonrası: “Hükümetin Emeğe Karşı Bitmez Tükenmez Saldırıları” ve Sendikacılığın Sınavı - 18 Eylül 2025
- Bahadır Özgür: “Can Holding Operasyonu Ani Değil, Saray Mühürlü ve Çok Yönlü” - 11 Eylül 2025
- Köprüler İçin Özelleştirme Planı: Geçiş Ücretleri Yükselecek mi? - 10 Eylül 2025