Türkiye’nin en önemli kayak merkezlerinden biri olan Bolu Kartalkaya’da yaşanan otel yangını, 10 kişinin hayatını kaybetmesi ve 32 kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı. Ancak bu trajedinin ardında yalnızca alevler değil, yıllar önce alınan politik kararların gölgesi var.
Yangın Yönetmeliğindeki Kritik Değişiklik
2012 yılında, Binaların Yangından Korunması Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklikle, Türkiye’de itfaiye teşkilatlarının binaları denetleme ve yaptırım uygulama yetkisi büyük ölçüde kısıtlandı. Bu değişiklik, uzmanlar tarafından o dönemde sert biçimde eleştirilmişti. Yangın güvenliği konusunda önde gelen isimlerden Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, itfaiyenin denetim yetkilerinin alınmasının, teşkilatları birer “tulumbacıya” dönüştüreceği uyarısında bulunmuştu.
Kılıç’ın ifadesiyle:
“Denetim yetkisi olmayan itfaiyeye, itfaiye denmez. Dünyada bunun örneği yok. Bu değişiklikle itfaiye yalnızca olay yerine müdahale eden bir kurum haline geldi, oysa yangın güvenliğinin temel taşlarından biri önleyici denetimdir.”
Sistemin Çöküşü ve İktidarın Sorumluluğu
Bolu Kartalkaya’daki yangının yaşandığı otelin denetim raporları, Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü tarafından en son 2007 yılında hazırlanmıştı. 2012’de yönetmeliğin değişmesiyle, itfaiyenin binalarda yangın güvenliği denetimi yapma yetkisi büyük ölçüde kaldırıldı. Bu da, binaların yangına karşı güvenliğinin kağıt üzerinde bırakıldığı ve herhangi bir yaptırımla desteklenmediği bir sistem yarattı.
Bu dönemde, yangın güvenliği konusundaki uyarılar dikkate alınmadı. Belediye ve merkezi yönetim, özellikle inşaat lobisinin baskılarıyla hareket ederek, daha hızlı onay süreçleri adına güvenlik denetimlerini arka plana attı. Kartalkaya’daki otelin ahşap bir yapıya sahip olması ve yangın hızla yayıldığında herhangi bir etkin tahliye sisteminin bulunmaması, bu ihmallerin doğrudan bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Gazeteci Bahadır Özgür’ün İfşası
Gazeteci Bahadır Özgür’ün sosyal medya hesabında paylaştığı bilgiler, bu sürecin arka planını daha net ortaya koyuyor. Özgür, Beşiktaş’taki eğlence merkezi yangınından dev otellere kadar birçok facianın temelinde, itfaiyenin denetim gücünün budanmasının yattığını belirtti. Bu denetimsizlik, yalnızca yangın güvenliği değil, işçi sağlığı ve bina yapım süreçlerini de etkileyerek bir dizi sistemsel çöküşü beraberinde getirdi.
Yangın Yönetmeliğindeki Değişikliğin Bedeli
Yangınların önlenmesi için itfaiyenin yalnızca müdahale eden bir kurum değil, aynı zamanda güçlü bir denetim ve yaptırım mekanizması olması gerektiği açıktır. Ancak Türkiye’de, özellikle 2010’lardan itibaren inşaat sektörünün büyümesi ve lobilerin baskısıyla bu mekanizma büyük ölçüde zayıflatıldı.
Bu durum, yalnızca Bolu’da yaşanan trajediyle sınırlı değil. İstanbul’da 2009’da Davutpaşa patlaması, 2012’de Gaziantep’teki öğrenci yurdu yangını ve son olarak Kartalkaya yangını gibi facialar, aynı yapısal sorunların birer sonucu.
Faciadan Ders Çıkarmak Mümkün mü?
Kartalkaya yangını, bir kez daha Türkiye’deki denetim mekanizmalarının siyasetin ve sermayenin baskısıyla nasıl etkisizleştirildiğini gösterdi. Ancak bu facianın ardından yetkililerin söylemleri, çözüm üretmek yerine suçu doğrudan doğa koşullarına veya bireysel hatalara yüklemekten öteye gitmiyor.
Eğer bu tür trajedilerin önüne geçilmek isteniyorsa, öncelikle itfaiyenin denetim yetkilerinin güçlendirilmesi, bağımsız denetim mekanizmalarının kurulması ve yangın güvenliği konusunda sıkı bir denetim sistemi oluşturulması gerekiyor. Ancak bu adımlar, yalnızca iktidarın inşaat lobilerinin baskısından kurtulması ve kamusal çıkarı önceliklendirmesi durumunda mümkün olabilir.
Bugün, Bolu’da hayatını kaybeden 10 kişinin vebali, yalnızca alevlerin değil, denetim yetkilerini budayan politikaların gölgesinde. Peki, bu bedel daha kaç cana mal olacak?