Erdoğan’ın kırılma noktası

Geçen salı günü AKP meclis grubundaki konuşmasında Erdoğan, “Yanlışa tahammülümüz yok, 2019 bir kırılma noktası. Artık deniyor ya, parlamenter demokrasi, parlamenter demokraside seçim kazanmak bizim için leblebi çekirdekti. Artık hedefi büyük koyduk” diyerek somut bir durum tahlili yaptı. Erdoğan’ın söyledikleri üç konuda önem kazanıyor.

Bir, “Yanlışa tahammülümüz yok” diyerek, geçmişte bazı yanlışlar yapıldığını ve bundan sonra yürünecek olan yolun zorluklarla dolu olduğunu ima ediyor. İki, 2019’da birlikte yapılacak olan Başkanlık ve Meclis seçimlerinin siyasette bir “Kırılma noktası” olacağını vurguluyor. Bu tespit Erdoğan’ın 2019 seçimlerinin sonucundan emin olmadığı için partisini bugünden yeni sürece motive etmeye çalıştığını gösteriyor. Üç, 15 yıldan beri kendisini iktidarda tutan 12 Eylül rejiminin getirdiği meclis, parti ve seçim sistemiyle dalga geçer gibi “Parlamenter demokraside seçim kazanmak bizim için leblebi çekirdekti” diyerek, başkanlık sisteminin kolay elde edilemeyeceğine vurgu yapıyor.

Sosyal araştırmaların ve siyaset bilimcilerin öngörülerinin gösterdiği gibi, AKP, iktidarın son dönemini yaşıyor. AKP’nin güç kaybettiğinin farkında olan Erdoğan, artık diken üzerinde yürüyeceğini hissediyor olmalı ki, “Hedefi büyük koyduk” diyerek, 2014’ten beri kurguladığı başkanlık sistemine geçiş sürecini kendi geleceği ile özdeşleştiriyor. Zira bu seçimi kaybetmesi Erdoğan için tüm hayallerinin yok olması ve belki de 17 yıllık iktidar döneminin hesabının sorulması anlamına gelecek. Erdoğan, “2019 bir kırılma noktası” (TDK sözlüğünde “Kırılma noktası”, “a. Bir ışının çarpıp yön değiştirdiği nokta. b. Önemli bir işin tehlikeye girdiği nokta” olarak tanımlanmıştır) derken, AKP siyasetinde kırılmadık-dökülmedik bir şeyin kalmadığının ve artık son dönemini yaşadığının farkında olarak, kendi geleceğinin risk altında olduğunu biliyor.

7 Haziran 2015’te tek parti iktidarını kaybeden AKP’nin 1 Kasım’dan itibaren yolunu ve yönünü değiştirmesinin, 15 Temmuz darbe girişimini “Allahın lütfu” olarak nitelemesinin ve Erdoğan’ın Bahçeli çizgisine gelmesinin nedenleri budur. Bugün, AKP’yi iktidarda, Erdoğan’ı Saray’da tutan MHP’nin ideolojik ve siyasal desteğidir. Erdoğan ve Bahçeli kendi gelecekleri için kader birliği yapıyor. Her düzeyde kararlılıkla sürdürülen AKP-MHP kutsal ittifakı, adeta bir “hükümet koalisyonu” anlayışıyla devam ediyor. Bu koalisyonun 2019 seçimlerine kadar devam etmesi için taraflar, her türlü yasal ve fiili düzenlemeleri yapacaktır.

Erdoğan ile Bahçeli’nin aynı çizgide buluşması AKP’nin Kürt sorunu ve çözümsüzlük politikalarıdır. Erdoğan, demokratik ve siyasal bir çözüm geliştirme yerine, kimi zaman sorunu erteleyen, kimi zaman kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde çözümsüzlük peşinde koşan politik zikzaklar çizerek bu aşamaya geldi. 2009’da Kürt sorununu çözme adına “Açılım” politikasını gündeme getirirken asıl amacı, bazı tavizler vererek Kürt halkını AKP’nin yanına çekmekti. 2011 seçimlerinde üçüncü kez iktidar olduktan sonra gerçek yüzünü ortaya koyan Erdoğan, Türk-İslam sentezine sarılarak ırkçı, milliyetçi, mukaddesatçı, dinci ve gerici bir politik çizgi izledi. 2012’den itibaren “Bizim dört kırmızı çizgimiz var. Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek din” demeye başladı. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra bunlara “tek adam”ı da ekleyerek, yoluna devam etti.

Erdoğan’ın şimdi tek amacı var: 2019 seçimlerini kazanarak “Türk tipi” başkanlık rejimini hayata geçirmek, daha doğrusu bugünkü fiili duruma yasallık kazandırmaktır. Bugünden yarına her şeyi buna göre endeksliyor. Daha fazla yıpranmayı göze alamayıp bir erken seçime de gidebilir. Bu nedenle 16 Nisan’da oluşan “Hayır” cephesi hızla kendisini revize ederek, “Demokrasi ve Adalet İçin Blok” oluşturmalıdır. Türkiye’nin demokratik geleceği AKP ve MHP dışındaki tüm siyasal ve demokratik güçlerin oluşturacağı bu bloğun başarısına bağlıdır.

Şaban İBA