Türkiye’de Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların Bağımsızlığı Kalmadı

Türkiye’de faaliyet gösteren düzenleyici ve denetleyici kurumlar kamu tüzel kişiliğine sahip kurumlardır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu dışında Türkiye’deki düzenleyici ve denetleyici kurumlar anayasal olarak düzenlenmemiştir. 2001 finansal krizi sonrasında kurulan düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlık seviyelerini inceleyen çalışmalar, 2000’li yılların başlarında bu kurumların bağımsızlık seviyelerinin görece yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak, genel olarak incelendiğinde, 2000’lerin başından itibaren Türkiye’de düzenleyici ve denetleyici kurumların kurul üyeleri ve başkanlarının atanması ve denetlenmesinde giderek yürütmenin daha baskın hale geldiği görülmekte. Burada temel etken düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlıkları ve özerkliklerinin 1982 Anayasası’ndaki ‘idarenin bölünemezliği’ ilkesine ters düştükleri ileri sürülerek bakanlıklarla ilişkilendirilmesi olmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş öncesi, RTÜK, Merkez Bankası gibi düzenleyici ve denetleyici kurumlar dışında tüm kurumların kurul üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktaydı.

Düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlıklarını etkileyen bir diğer unsur kurul üyelerinin ve başkanlarının görevden alınmalarının nasıl düzenlendiğidir. Bu bağlamda incelendiğinde Türkiye’de birçok düzenleyici ve denetleyici kurumun üyeleri Bakanlar Kurulu ya da Başbakan onayıyla görevden alındı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle bir gece çıkarılan kararname ile gerçekleştirmek mümkün oldu.

Düzenleyci ve denetleyici kurumların bağımsızlıklarını etkileyen bir diğer önemli unsur ise kurum üyelerinin ve başkanların görev süreleri ve yeniden atanmalarına ilişkin düzenlemeler olmaktadır. Bu bağlamda kurum üyelerinin ve başkanlarının yeniden atanması, bu kişilerin yeniden atanma kaygıları sonucu bağımsızlıklarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Türkiye’de yeniden atanma konusunda yasak getiren iki kurum BDDK ve KİK olmuştur. 2011 ve 2012 yıllarında yapılan düzenlemeler sonucunda bu iki kurumda yeniden atanamama koşulunun kaldırılmasıyla Türkiye’de tüm düzenleyici ve denetleyici kurumların üyeleri ve başkanları yeniden atanabilmektedirler. Düzenleyici ve denetleyici kurumlardaki yeniden atanma olanağı, bu kurumların yürütmeden bağımsızlıklarını olumsuz etkilemeye devam etmektedir. 2011 yılında yapılan değişiklikler, düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlıkları yönünen belirleyici olmuşlardır.

Yapılan değişikliklerle 5018 sayılı kanunda belirtilen düzenleyici ve denetleyici kurumların Başbakanın teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı ile Başbakanlıkla ya da ilgili Bakanlıkla ilgilendirilebileceği hükmü getirilmiş, ikinci olarak ilgili Bakana bakanlıkla ilişkilendirilen düzenleyici ve denetleyici kurumun her türlü faaliyet ve işlemlerinin denetleme yetkisi ilgili bakanlıklara verilmişti. Yürütmenin düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerindeki denetim yetkisi bu kurumların bağımsızlık seviyelerini daha da geriye çekmişken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle beraber Türkiye’deki düzenleyici ve denetleyici kurumlar direkt olarak Cumhurbaşkanlığına ve ilgili bakanlıklara bağlanarak hepten ortadan kaldırılmış doğrudan cumhurbaşkanının iki dudağı arasına, çıkardığı bir genelgeye sığacak düzeye getirmiştir…