UNICEF, Plan International ve BM Kadın Birimi tarafından yayımlanan bir rapora göre, dünya genelinde 122 milyon kız çocuğu okula gidemiyor. Bu sayı, son 20 yılda yüzde 39’luk bir düşüşe işaret etse de, özellikle kız çocuklarının eğitime erişiminde hala ciddi engeller bulunuyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde yayımlanan rapor, kız çocuklarının eğitim, sağlık ve şiddet gibi alanlarda yaşadığı sorunları gözler önüne seriyor.
Eğitimde Cinsiyet Eşitsizliği: Kız Çocukları Hala Geride
Rapora göre, son 20 yılda kız çocuklarının okula gitmeme oranı yüzde 39 azaldı. Ancak 122 milyon kız çocuğu hala eğitimden mahrum. Özellikle Güney Asya’da, 15-19 yaş arası kız çocuklarının okula gitmeme veya eğitimlerini tamamlayamama ihtimali, erkek akranlarına göre üç kat daha fazla. Kırsal bölgelerde ve yoksul topluluklarda yaşayan kız çocukları ise eğitimlerini tamamlama konusunda daha da dezavantajlı durumda.
Rapor, dünya genelinde her 10 kız çocuğundan 4’ünün ortaöğretim ikinci kademeyi tamamlayamadığını ortaya koyuyor. Ayrıca, yaklaşık 50 milyon kız çocuğu ve genç kadın, basit bir cümle okuyup yazamayacak düzeyde okuryazar değil. Düşük gelirli ülkelerde ise genç kadınların yüzde 90’ı internete erişimden yoksun. Bu oran, erkeklerde yüzde 45 seviyesinde.
Şiddet ve Çocuk Yaşta Evlilikler: Kız Çocukları İçin Büyük Tehdit
Rapor, kız çocuklarının maruz kaldığı şiddet ve çocuk yaşta evlilikler konusunda da çarpıcı veriler sunuyor. Dünya genelinde evli veya birlikte yaşayan her 4 kız çocuğundan 1’i, eşi veya partneri tarafından şiddete maruz kalıyor. Ayrıca, günümüzde 50 milyon kız çocuğu cinsel şiddet mağduru. Raporda, 15-19 yaş arası gençlerin üçte birinden fazlasının, belirli durumlarda kocanın eşine şiddet uygulamasını “haklı” bulduğu belirtiliyor.
Çocuk yaşta evliliklerde de kısmi bir düşüş yaşanmış olsa da, hala her 5 kız çocuğundan 1’i 18 yaşından önce evleniyor. Kadın sünneti uygulaması ise Burkina Faso ve Liberya gibi ülkelerde yarı yarıya azalmış durumda. Ancak bu uygulamanın 2030 yılına kadar tamamen ortadan kaldırılması için küresel çapta çabaların 27 kat daha hızlandırılması gerekiyor.
Sağlık ve Ergen Gebelikler: Riskler Devam Ediyor
Son 30 yılda ergen yaşta doğum yapan kız çocuklarının sayısı neredeyse yarı yarıya azaldı. Ancak 2025 yılına kadar 15-19 yaş arası yaklaşık 12 milyon kız çocuğunun doğum yapması bekleniyor. 10-14 yaş arası en genç ergenlerde ise bu sayının 325.000’i aşacağı tahmin ediliyor. Bu yaş grubundaki gebelikler, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ciddi riskler taşıyor.
Uzmanlar Uyarıyor: “Kız Çocuklarının Potansiyelini Ortaya Çıkarmak İçin Acilen Harekete Geçilmeli”
Raporu hazırlayan kuruluşlar, kız çocuklarının potansiyelini tam anlamıyla ortaya çıkarabilmeleri için küresel çapta acil adımlar atılması gerektiğini vurguluyor. Özellikle eğitim, beceri kazanımı ve dijital erişim alanlarında kız çocuklarının desteklenmesi gerektiği belirtiliyor. UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, “Ergen kızlar, küresel ölçekte değişimin güçlü bir itici gücüdür. Doğru destekle Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşabilir ve dünyamızı dönüştürebilirler” dedi.
Plan International Strateji ve Katılım Direktörü Kathleen Sherwin ise, son 30 yılda kız çocuklarının eğitime erişiminde önemli ilerlemeler kaydedildiğini ancak bu ilerlemelerin kırılgan ve eşitsiz olduğunu belirtti. Sherwin, “Bu kazanımlar her an tersine dönebilir. Bu nedenle kız çocuklarının haklarını korumak için daha fazla çaba göstermeliyiz” ifadelerini kullandı.
BM Kadın Birimi İcra Direktörü Sima Bahous da, “Çok sayıda kız çocuğu hala şiddete maruz kalıyor, eğitime ve sağlık hizmetlerine erişemiyor. Kız çocuklarının potansiyelini tanımak ve korumak için acil önlemler alınmalı” çağrısında bulundu.
Rapor, kız çocuklarının eğitim, sağlık ve güvenlik alanlarında yaşadığı sorunların çözümü için küresel iş birliğinin önemine dikkat çekiyor. Kız çocuklarının güçlendirilmesi, yalnızca onların bireysel potansiyellerini ortaya çıkarmakla kalmayacak, aynı zamanda daha adil, eşitlikçi ve barışçıl bir dünya inşa etmenin de anahtarı olacak. Bu hedefe ulaşmak için hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası örgütlerin ortak çabaları büyük önem taşıyor.