Türkiye’de MESEM programı, “çocuk işçiliğini teşvik ettiği”, “iş cinayetlerine kapı araladığı” ve “öğrencileri ucuz iş gücü olarak sanayiye ittiği” gerekçeleriyle sert biçimde eleştiriliyor. Oysa mesele, uygulamanın özü değil; altyapısız, denetimsiz, iş güvenliğinden uzak bir biçimde hayata geçirilmiş olması. Aynı model, İsviçre’de (Lerling sistemi) on yıllardır başarıyla uygulanıyor. Aradaki fark, yalnızca niyet değil; devletin koyduğu kurallar, işverenlerin sorumluluğu, eğitimin niteliği ve çocuğu koruyan kültürel bir çerçeve.
Bugün Türkiye’nin MESEM deneyimi ile İsviçre’nin mesleki eğitim modeli arasındaki karşıtlık, yalnızca iki farklı ülkenin eğitim anlayışı değil; aynı zamanda iki farklı uygarlık düzeyinin göstergesi.
İsviçre’de “Lerling”: Eğitim Değil, Bir Toplumsal Sözleşme
İsviçre’de mesleki eğitim sistemi (Lehre/Lerling), Avrupa’nın en güçlü iş gücü yetiştirme modellerinden biri olarak kabul edilir. Temel felsefe şudur:
Öğrenci üretime dahil edilmez; üretim sürecini ve mesleğin gerekliliklerini öğrenir.
Bu modelde:
- Öğrenci, doğrudan üretim hattına sokulmaz.
- Her bir öğrenci, “meslek eğitmeni” sertifikası bulunan bir usta tarafından birebir gözetim altında tutulur.
- İşyerlerinin bu eğitim programına dahil olabilmesi için ağır koşulları karşılaması gerekir.
- Atölyeler yalnızca üretim değil, eğitim ortamı olarak kabul edilir.
- İş güvenliği bir prosedür değil, kültürdür.
- Öğrencinin yapacağı işler adım adım tanımlanmış, risk analizi yapılmış, yaşa göre sınırlandırılmıştır.
İsviçre’de 15 yaşındaki bir Lerlingin karşısına 3 tonluk bir pres makinesini koymayı kimse aklından bile geçirmez, çünkü sistem buna izin vermez.
Türkiye’de ise MESEM öğrencisinin iş cinayetinde hayatını kaybetmesi, sistemi değil çocuğu suçlayan açıklamalarla normalleştirilebiliyor.
Türkiye’de MESEM: Eğitimsiz İşgücünün Yeni Adı
Türkiye’de MESEM programının kağıt üzerindeki modeli, İsviçre’nin Lerling sisteminin neredeyse bire bir kopyası:
Haftada dört gün pratik, bir gün teorik eğitim.
Model doğru.
Ama uygulayan sistem çürük.
Türkiye’de uygulamadaki temel sorunlar:
- Öğrencilerin sanayi işletmelerine doğrudan işçi olarak gönderilmesi,
- İş güvenliği eğitimi almamış ustaların rehberliğinde çalıştırılması,
- Denetim mekanizmasının kağıt üzerinde kalması,
- Öğrenciyi ücretli ucuz iş gücü olarak gören bir kültürün hâkim olması,
- İşverenin sorumluluğunu “sigorta primi ödedim”e indirgemesi,
- OSB’lerde ortak eğitim atölyelerinin kurulmaması.
MESEM, iş teorisi ile üretim pratiğini bir araya getirmesi bakımından aslında son derece doğru bir eğitim modeli. Sorun, Türkiye’de bunun “ucuz işgücüne ulaşmanın yeni formülü” olarak algılanması.
MESEM’in İsviçre’ye Benzemesi İçin Ne Gerekir?
Bu sorunun yanıtı, Türkiye’nin eğitim politikasının sınırlarını da gösteriyor.
İsviçre modelinin Türkiye’ye uyarlanabilmesi için en az dört temel yapısal adım gerekiyor:
- OSB’lerde Ortak Mesleki Eğitim Atölyeleri Şart
İsviçre’de eğitim işyerlerinde değil, eğitim için düzenlenmiş atölyelerde başlar.
Türkiye’de OSB’ler, sanayi odaları ve devlet ortaklığında, sertifikalı ustaların çalıştığı ortak eğitim merkezleri kurulmadıkça MESEM yalnızca ucuz işgücü üretir.
- Usta Eğitmen Sertifikası Olmayan Kimse Öğrenciyi Yönlendiremez
Çocuk eğitimi, üretim tecrübesiyle değil pedagojik donanımla ilgilidir.
İsviçre’de her usta eğitimci olmak için sınavlardan geçer. Türkiye’de bu alan tamamen boş bırakılmış durumda.
- Üretime Katkı Değil, Mesleğe Hazırlık
Öğrencinin yaptığı iş—ve yapabileceği iş—dakikası dakikasına tanımlanmalıdır.
Türkiye’de bugün 14–15 yaşındaki öğrenciler, yetişkin işçilerin yaptığı işleri yapıyor. Bu MESEM’i değil, çocuk işçiliği meşrulaştırıyor.
- Tam Denetim ve Şeffaflık
İsviçre’de mesleki eğitim kurumları bağımsız denetimle sürekli kontrol edilir.
Türkiye’de ise MESEM dosyaları çoğu zaman formalite ile dolduruluyor, sahaya inilmiyor.
Bu maddeler hayata geçirilmeden MESEM, İsviçre modeline değil; 1990’ların tekstil atölyelerindeki “çıraklık sömürüsüne” daha çok benzer.
Doğru Model, Yanlış Yerde
MESEM, özü itibarıyla doğru bir modeldir.
Öğrencinin okul ile sanayi arasına hapsedilmek yerine, meslek becerileriyle yetişmesini hedefler.
Ancak eğitim politikası üretmeyen, denetimi önemsemeyen, sanayiye “çocuk işçi” sağlayarak memnun etmeyi bir kalkınma politikası sanan bir yönetim anlayışında bu modelin başarı şansı yoktur.
Türkiye’nin tartışması gereken şudur:
Çocuklarımızı neden erken yaşta işçi statüsüne indiriyoruz?
Eğitim sistemini, üretim baskısıyla değil, çocuğu korumak üzerinden kurmak zorundayız.
İsviçre modeli Türkiye’ye uyarlanabilir; hatta Türkiye için büyük bir fırsat olabilir.
Ama bunun için önce, çocuğu koruyan bir devlet aklına, eğitimi önemseyen bir kültüre ve sanayiyi denetleyecek bir kamu iradesine ihtiyaç var.
Bunlar olmadan MESEM, eğitim değil, kayıtlara iş kazası olarak geçen çocuk ölümlerinin yeni adı olmaya devam eder.
Kaynaklar:
– İsviçre Federal Eğitim, Araştırma ve Yenilikçilik Dairesi (SBFI) verileri
– Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı MESEM yönetmelikleri
– Avrupa Mesleki Eğitimi Gözlemevi (CEDEFOP) raporları
– Çeşitli haber arşivleri ve kamuya açık resmi belgeler
- İBB Davasında İlk Duruşma 2026’ya Sarktı: İmamoğlu Hakkındaki 142 Suçlamayla 12,5 Yıllık Yargılama Takvimi - 12 Aralık 2025
- Doğu ve Güneydoğu’da Kadınlar Adalete Erişemiyor: Bin Kadından Sadece Biri Adli Yardım Alabiliyor - 12 Aralık 2025
- Meclis’e Sunulan Dokunulmazlık Dosyaları Siyasi Gerilimi Tırmandırıyor - 12 Aralık 2025
















