Ne şiire ne öyküye doğdum. Babam ne yazar ne de öğretmendi. Derme çatma evimizde yeşeren bir tohum değildi kitap sevgisi. Okuyan yoktu ailede. Annem okul yüzü görmemiş, babam çat pat okuyabilendi. Onlar için kitap ekmeğin peşinde koşmaktı. Şanslıydım derler ya ben değildim o ezik yüreğimle. Sözcüklerin onurunu öğretecek kimsem yoktu. Okuyan yazan komşulardan da uzaktım. Gazetelerin salt adını duyardım uzaktan uzağa.
Edebi yetenek tartışma konusudur. Ama biliyorum ki sevdiren olmasa da sevilir okumak. Yazmak, okuma evinin içindedir. İyi bir okur olmanın taşları yazarak döşenir. Bu koca evrenin çok kısa bir öyküsü ise yaşam; iyi yazma kaygısına yenilmeyenin orada her zaman yeri vardır. “Edebiyat gerçekten daha gerçektir.” ¹
Okumayı öğrendiğim altı yaşından beri bir şeyler yazıyorum. Bu konuya ilişkin çok sayıda edebi metin ve atölye var, biliyorum. Sınırlarını bilen, iddiasız bir edebiyatseverin düşünceleridir yazdıklarım. Eksiği ve heyecanıyla yazın yolculuğumun kısa bir parçasıdır. İyi kovalarsan, yalnızlıktan kurtulmanın pusulasıdır yazmak. İçindeki dosta gitmenin yolunu imler. Kiminle istersen onunla konuşursun orada. Dünya ve tanrı dışarıda kalmış, kağıt ve kalem olmuştur zaman. Yaşamın içinden süzülenlerle diklenmeyi, dostluğa, yoldaşlığa yürümeyi, iyiliğe tutunmayı öğrenmektir. Ruhsal ve bedensel bir hoş duyumdur. Jean Paul Sartre’ın sözünü hak etmeyi istemektir; “İnsan bazı şeyleri seçtiği için değil, onları belli bir ‘biçimde’ seçtiği için yazardır.” Her şeyi öğüten zamanın içinde döne döne okuyup yarın düşünü büyütmektir yazmak.
İlkokul 2.sınıfta bir kumarcı şiiri ezberlemiştim. Gençliğinde kumar oynardı babam. Köy kahvesinde kumarın kötülüğünü anlatan şimdi unuttuğum bu şiiri okumak babamın çok hoşuna giderdi. İlkokul 4. sınıfta “Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu…” diye süren, biteviye sinirli ses tonuyla okuduğum bir tekerlemeyi de anımsıyorum. Sonra sahaflardan rastgele aldığım beni bugüne getiren kitaplar. Doğruluk, mutluluk, gerçeklik peşinde düşten düşünceye yolculuk. Yaşadığım ilişkilerin kazandırdığı anlamlarla okumanın emrinde bir ömür. “Sanat insanın kendine verebileceği en büyük sevinçtir.”²
Ortaokula başladığımda edebiyat öğretmenim, elime İnce Memed’i tutuşturunca şansızlığım geride kalıyordu. Okumayı seven arkadaşlarla birlikte dağarcığımıza aldığımız dizi dizi kitaplar… Fakir Baykurt romanları, Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Steinbeck gibi ustalarla insanı anlama yolcuğu.
Yetişkinlik. Lise ve üniversite yılları… Sosyalizmle tanışmak, 68’in direnci ve heyecanıyla dolup taşmak. Sanattan ve estetik düşünme pratiklerinden beslenmeye çalışmak. Yazmak. Yazmanın kalıplarına takılmadan, nasıl istersen öyle yazmak. Günlükler, anılar, mektuplar… Yazı insanı olmanın düşü bile güzel. Amacın yazarak tanınmak değil, yazmaktır. Dünyayla meramı olanın eli kalem tutmasını bilmelidir. Her gün, her saniye yazmanın sınırlarını genişleten gereçlerle doludur yaşam.
İnsanın kendisini zorlayan sorumlulukları… Gündüz çalışıp gece öğrenci olmak… Yaraların vardır, anlatmaya değer yazacakların, yaşama savaşı verirken yaratıcı, üretici olamazsın yeterince. İşin zamanının çoğunu çalar, karmaşık yığınla sorun dolaşır kıstırılmış beyninde. İleride pişman olmayacağın bir yaşantının izini sürersin durmadan ve boşuna. Kendine ait odasız yılların, odan olup masasız günlerin bahaneleri çoktur. Ezberleri reddetsen de sistemin biçtiği rolün içinde devinip döner, rahatlayamazsın. Yaşamdan vazgeçmenin ve yaşamı sevmenin sanatı çocuklarınla yükün azalmaz. Hem yorucu, hem güzeldir onlar. George Orwell’in “1984” distopyasında çok iyi betimlediği bir çiftdüşündür.
Yaş ilerledikçe ışığı ve güneşi daha çok istermiş insan. Yaşlanmayan heyecanınla nasıl soyutlayacağını düşünürsün kendini dış dünyadan, işinden, nasır tutmuş düzmece değerlerden. Henüz sayfalarına giremediğin gözü sende yüzlerce kitap, derinlikli tanımak istediğin şairler, yazarlar, ressamlar vardır. Dünya düşün tarihi vardır, mitler vardır seni bekleyen. Yetmeyen ve engellere takılan insan ömründe okuma açığı kapatılamaz. Evrensel duyguları yakalama isteği gizemli bir mutluluk verir. Paradır sistem. Daha fazla okumak zamana, zaman da paraya bağlıdır. Çalışmazsan ekmek de yoktur para da. Parasız sahip olamadığın zamanı satın almak istersin gücün yetmez. Kötülüğe söylenecek sözler kışkırtır seni. Gözlerini gönderirsin bahaneleri silkelemeye. Kendinle yüzleşir, bilgiye erişimin gücüyle kısıtlı zamanını geri alırsın. Yazgını yırtar kalemin, beyninde uçuşan tümcelerle. Felsefeyle bilimle algıların açılır. Çocukluğunun sekiz kardeş, tek odalı evine geri döner yolun. Kırık dökük bir kapının altından sızan ince bir ışık çizgisi dile gelir; “neden yazıyorsun”? Umberto Eco cevabını vermiştir çoktan; “Canım istediği için.”
1 Oscar Wilde
2 Karl Marx
- Çağırdım - 27 Ocak 2025
- Düşmeyen Ses - 21 Ocak 2024
- Yalan düşecek… - 2 Nisan 2023