Bir “çağ dönümünün eşiği”nde Covid 19!

Avrupa’da Covid-19’un yeniden ve daha güçlü bir şekilde geri geleceği beklentisi oldukça yaygın: Örneğin, Katalonya kapanma önlemlerine geri dönüyor. Britanya, İspanya gibi tatil bölgelerinden dönenlere 14 gün karantina zorunluluğu getirdi.

Avrupa’da Covid-19’un geri dönüşü beklentisi olsa da ikinci dalgaya daha “hazırlıklı” olduklarını düşünüyorlar.

Yoksul halkları, bölgeleri ise daha fazla vurmaya devam edecek gibi görünüyor.

Örneğin Güney Afrika IMF’den 4 milyar dolar acil durum fonu kullandı.

Yeni emek kontrol rejimi

Bir de yeni emek rejimi boyutu var elbet. Örneğin google, evden çalışmayı, 2021 Temmuz sonuna kadar uzatmış durumda. Evden çalışma, yeni bir emek süreci anlamına geldiği gibi, yeni bir emek kontrol rejimine de işaret ediyor. Çoğu zaman sınırı belirsiz online denetim mekanizmaları gibi.

Eyüp Özer’in 2 Ağustos 2020 tarihli Birgün pazar yazısı, bu konudaki güzel tartışmalardan birisi. Özerin şu sözleri durumu özetler nitelikte.

“Emekçileri hayatlarını riske atma pahasına salgın ortamında çalışmaya zorlayan sermaye, bir yandan da işyerlerinde salgını kontrol altında tutmak ve üretimin aksamasını önlemek için işçilerin üzerinde daha fazla kontrol sağlayacak bu tarz teknolojik çözümlerle geldi”.

Bu noktada, geçtiğimiz haftalarda MÜSİAD’ın duyurduğu, 1000 ailenin ve yaklaşık 4500 kişinin yaşayabileceği biçimde tasarlanan çalışma kamplarını da anmakta fayda var. Yeni Türkiye’nin rejimi ve MÜSİAD’ı bir arada düşündüğümüzde bu “kampların” girişinde, geçmişte Nazi kamplarında yazan bir ifadeyi görmek elbet şaşırtmaz: “Çalışmak özgürleştirir”!

Artan işsizlik!

İşsizlik de bir başka boyut elbet. Ulaşım sektörü ve turizm sektörü en fazla etkilenen sektörler arasında. Boeing firması 2020’nin ilk çeyreği için 2.4 milyar zarar açıklamış durumda.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yayımladığı “İstihdam ve Sosyal Görünüm Raporu”na göre, 2019’un son çeyreği ile kıyaslandığında, 2020’nin ilk çeyreğinde kaybedilen iş sayısı 130 milyon full-time işe eşit. Covid 19’dan, özellikle, evden çalışma şansı olmayan işçiler ve dünya çapında varlığını koruyan 2 milyar enformel sektör çalışanı önemli ölçüde etkilenmiş durumda.

165 milyon insan, işi olsa da daha fazla çalışma ihtiyacı içerisinde. ILO adını koymakta kaçınıyor olabilir: Yani, işi olsa da yoksul ya da geçici, belirsiz işlerde çalışıyor.  Ve nihayet 630 milyon insan mutfak yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Bu rakamların, kapitalist sistemin resmi çalışma örgütü ILO tarafından verildiğini ve bu tür kuruluşlar tarafından işsiz olarak tanımlanmanın dahi neredeyse imkansız olduğunu da geçerken anımsatalım.

Kurtarma paketleri!

Dünya Turizm Örgütü de, 2020 Mayıs itibarıyla turizm sektöründeki faaliyetlerin yüzde 56 azaldığını belirtiyor. Economist dergisinin aktardığı üzere bu 320 milyar dolar gelir kaybı anlamına geliyor.

Bu rakamlar aynı zamanda bu sektörleri kurtarmak için devletler tarafından açılması muhtemel paketlerin büyüklüklerini de gösteriyor.  Bir başka ifadeyle, kamu kaynaklarının devlet eliyle ne kadarının sermayeye aktarılabileceğini.

Nitekim, 27 Avrupa Birliği ülkesinin lideri 21 Temmuz 2020’de, tarihlerinin en uzun toplantılarının birisinin ardından 750 milyar Euroluk bir “Covid- 19 kurtarma paketi” üzerinde anlaştılar.

Paketin nerede nasıl kullanılacağını önümüzdeki zamanlarda göreceğiz elbet.

Göçmen emeği: Hep an altta!

Kuşkusuz, asıl darbeyi bu alanlarda faaliyet gösteren şirketler değil, bu sektörlerde çalışan, kazançlarının bir kısmını da ailelerine gönderen emekçiler ve aileleri alacak.

Covid 19 nedeniyle dünyada seyahatlerin iptal edilmesini sadece turizm sektörü açısından düşünmemek gerekiyor. Gurbette olup, pandemi nedeniyle işsiz kalıp, bir de evine dönemeyen çok sayıda insan var.

Ailelerine gönderecekleri tasarruflarla gurbetçi olduğu ülkelerde, pandemi koşullarında geçinmeye çalışan, ırkçı saldırılara ya da ayrımcılığa maruz kalarak ya da kötü koşullar altında yaşamak zorunda kalarak.

Irkçılık artıyor!

Birçok ülkede göçmenler, Covid 19 ile ya da Covid 19, göçmenlerle ilişkilendiriliyor.

Çinlilerin birçok ülkede saldırıya uğraması ya da Trump’ın Covid 19’u başlarda “Çin virüsü” olarak tanımlaması sadece bazı örnekler. Çok daha fazlası var.

Güney Afrika, zaten çoğu zaman zenofobik saldırıya uğrayan Zimbabwelilerin geçtiği sınırlara tel örüyor.

ABD’de yabancıları risk kaynağı olarak gören yasal düzenlemeler yapılıyor. İtalya, Akdeniz’i geçen Afrikalılara karşı alarma geçmiş durumda. Malezya, göçmenleri denize sürüyor.

Başta Suriye’den gelenler olmak üzere Türkiye’de de göçmenlere karşı gelişen ırkçı söylem ve pratikleri de bu vesile ile anmakta fayda var.

Ve sağlık çalışanları!

Öte yandan, birçok ülkede göçmenlerin, Covid 19 ile ya da Covid 19’un göçmenlerle ilişkilendiriliyor olması bir başka gerçeğin üzerini örtüyor.

Malum, Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto’da: “sermaye iktidarı ele aldığı her yerde (…) duygusal ilişki olarak ne varsa sona erdirdi, insanla insan arasında soğuk menfaat ve ‘peşin ödemeden’ başka bir bağ bırakmadı, hekimi, hukukçuyu, ozanı, bilim insanını ücretli hizmetlileri haline getirdi” der.

İşte çoğu gelişmiş kapitalist ülkelerde sağlık hizmetleri büyük ölçüde “ücretli hizmetli” haline gelmiş sağlık sektörü çalışanı göçmenler tarafından sunuluyor.

Örneğin doktorların Avustralya’da yüzde 53’u, ABD’de yüzde 29’u göçmen. Çoğu zaman diğer sağlık çalışanları için de durum aynı.

Bir başka ifadeyle, hastalıkla iliştirilen göçmen nüfus, aynı zamanda o ülkelerin sağlık sistemini hayatta tutan emek gücünün de ana kütlesini oluşturuyor.

Bir “çağ dönümünün eşiği”!

Görünen o ki Covid 19’un açığa çıkardıklarından birisi de, kapitalist üretim ilişkilerinin bünyesinde bulunan, zaman zaman hissetmeden da maruz kalabildiğimiz eğilimlerini yüzümüze çarpması. Daha açık bir ifadeyle, üzerimize kusması.

Hayatı hızla bir distopyaya çevirircesine!

Ve karşı karşıya olduğumuz uygarlık krizini “büyük insanlık lehine” tersine çevirmeyi, bir istek olmaktan çıkarıp bir zorunluluk haline getirerek.

Kim bilir, belki de hiç bu kadar doğru olmamıştı, kapitalizm uygarlığı tehdit ediyor, yaşamak için devrim gerekiyor” öngörüsü.

Velhasıl, evet, bir “çağ dönümünün eşiği”[1] bu.


[1] “Kapitalizm uygarlığı tehdit ediyor, yaşamak için devrim gerekiyor” ve “çağ dönümünün eşiği” ifadeleri için bkz: http://www.sykp.org.tr/program/#1460812836617-c369b717-a83d

Tolga TÖREN