“Allah’ın lütfu”

Ortada tek gerçek, ama taban tabana zıt algılar var.

Gerçek şu: Eldeki paranın satın alım gücü düştükçe düşüyor. Hükümet – aslında bağımsız olması gereken – Merkez Bankası’nın rezervini doların boynuna kement atmak için kullanıyor. Hazine ve Maliye Bakanı,  cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak kameralar önünde jestleri, mimikleri ve ifadeleriyle hiçbir sorun yokmuş gibi tirat atarken, perde arkasında sürekli durumu kurtarma gayretinde. Ne var ki, ekonomide de taşıma suyla değirmen bir yere kadar dönüyor, o açıklar bir yerden kendini gösteriyor. Doları son olarak 7 TL altında tutmak için Merkez Bankası rezervlerinin kullanıldığı sonucuna varmak, Albayrak’ın düşündüğünden daha kolay bu yüzden. Bu işlerden biraz anlayanlar, Merkez Bankası’nın rezervlerinde olması gereken yaklaşık 65,7 milyar doların kur ateşini düşürmek için kullanıldığını, yani olması gereken yerde durmadığını toplama çıkarmayla bulabiliyor. Yani iktidar için hakikati saklamak aslında mümkün değil.

Ne var ki, bu medya düzeninde hakikat sınırlı sayıda insana ulaşıyor. Bu hükümetin iktidarda kalmasını sağlayanlar, eğer muhalif ya da bağımsız yayınlarla ya da hesaplarla ilgili değillerse, devletin kasasında kaç dolar kalmış, bundan bihaber. Ekonomideki alarma, iş dünyasında olanlar dışında, bu kesimin kulağı sağır. Onlar sadece Erdoğan’ı ve takımının sesini duyuyorlar. Haksız da değiller bir bakıma. Her şey Erdoğan’a bağlı çünkü. Sosyal medyada da önlerine düşen, zaten duymak istedikleri. Doların dış mihrakların ve içeridekilerle işbirlikçilerinin marifetiyle yükseldiğine inanıyorlar.

Dolardaki yükselişle ilgili A Haber’de ve Sabah Gazetesi’nin internet sayfasında gördükleri haber şunu diyor: “Londra merkezli uluslararası finans baronları, Türkiye’ye yönelik karanlık bir operasyon gerçekleştirdi. BDDK ve ekonomi yönetiminin devreye girerek suç üstü yakaladığı Citibank, UBS ve Paribas bankalarına işlem yasağı getirildi. Türk ekonomisine yönelik saldırıların ise Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın uluslararası yatırımcılarla görüşmesi sırasında olması dikkat çekti. CHP’nin darbe imalarının ardından gelen operasyon Türkiye’ye sistematik bir saldırı gerçekleştirildiğini ortaya koydu.” Haberde “uluslararası finans çetesi” olarak adlandırılan bankalar “ellerinde olmayan TL’yi açığa satarak döviz kurunu yukarı çekmekle” suçlanıyor. Yani “Kurun yükselmesinin sorumlusu içeride değil, yine dışarıda” deniyor. Ekonominin 3 bankanın manipülasyonuyla nakavt olacak hale nasıl geldiğini, TL’nin dolar karşısında son 4 ayda yüzde 21, son beş yılda yüzde 63 değer kaybettiği gerçeğini de kimse sorgulamıyor tabii.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), bu üç bankaya yasak koymakla kalmadı, bir de piyasalara müdahale imkanlarını artıran bir “manipülasyon ve yanıltıcı işlemler” yönetmeliği yayınladı. Yönetmelik çok kısaca, döviz arz-talebi veya fiyatına ilişkin “yanlış veya yanıltıcı” izlenim uyandırmak, buna aracılık etmek, kur ve faizlerin gerçek değerinden yüksek düzeylere çıkmasına neden olabilecek işlemlere dahil olmak gibi tanımlarla BDDK’nın piyasalara müdahalesini kolaylaştırdı. Ekonomistler dışarıya verilen bu müdahale mesajlarının kur açısından hayırlı olmayacağından endişe etmekte.

Ve yine aynı şey oluyor. Bütün bu eleştiri ve endişeleri dile getirenlerin sesleri hemen – hiç rafa kalkmayan – “darbe tehdidi” argümanıyla bastırılmak, boğulmak isteniyor. CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yönelik “Boğaz bu mevsim serin, yazın da derindir”den, “Bizim aile 50 kişi götürür”e kadar varan tehditler havalarda uçuşuyor. Bu tehditleri sallayanlar sırtlarının sağlam olduğunu düşünüyorlar. Nasıl düşünmesinler? 15 Temmuz’da hiçbir şeyden haberi olmayan askeri okul öğrencilerini linç edenler soruşturulmadılar bile. Bu gelecekte de soruşturulmayacakları anlamına geliyor. Öte yandan, iktidara hasbelkader bir ömür biçen ya da darbe ihtimalini sorgulayanlar kendini adliyede buluyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kanallara yıldırım hızıyla cezalar kesiyor.

Allah’ın nasıl bir lütfuymuş, kullan kullan bitmiyor.

Kaynak:  Deutsche Welle Türkçe