Ali Nesin, İlhan Selçuk’la anılarını anlatı…

Ali Nesin, Facebook sayfasında İlan Selçuk ile lgili bir anısını paylaştı. Ali Nesin’in, İlhan Selçuk ile anısını olduğu gibi aşağıya alıyoruz.

Geçmiş anılarımı anlatayım biraz, daha önce hiçbir yerde anlatmadığım…

İlhan Selçuk’u bebekliğimden bilirim. Onun köşeyazılarını okuyarak büyüdüm, çok da severdim. 20’li yaşlarda yazılarını beğenmemeye başladım. Liberal olmaya başladığım yıllardı… Ama babam hiç liberal değildi. Bu yüzden de sık sık atışırdık, daha doğrusu tatlı tatlı sohbet ederdik. Sabahlara kadar sürerdi bu sohbetler. Doğal olarak daha çok o konuşurdu, ben dinlerdim.

Bir gün ona İlhan Selçuk’un yazılarını çok kötü bulduğumu söyledim.
– Öyledir, dedi, maalesef…
– Ama eskiden çok iyi yazardı…
– Sen o zamanlar küçüktün de ondan severdin…

İlhan Selçuk’la araları hiç iyi değildi ama yüzyüze görüştüklerinde hiç renk vermezlerdi. Sanılanın aksine Çetin Altan’ı çok severdi, onu çok zeki bulurdu. Ama ona çok da kızardı. Bir gün,
– Çok bunaldım, dedi, Çetin’e telefon edeyim de içmeye gidelim… dedi, ki, Çetin Altan’a en kızdığı yıllardı.

Düşüncelerimiz çok aykırı olmasına rağmen, İlhan Ağabey’i hep sevdim, o da beni sevdi, hatta Cumhuriyetçilerden beni korudu. Ölümüne yakın ziyaretine gittim. Öpmek istedim. Tedavi görüyordu, kimseyle öpüşmemesi lazımdı.
– Şimdi sende bir sürü mikrop vardır, deyip geri çekildi.

Neyse… Yaş 12 ya da 13. Ergenliğe ya girdim ya gireceğim. Bayramoğlu’ndayız, Basın İlan Kurumu’nun tatil sitesinde. İlhan Selçuk ve İlhami Soysal dahil tüm devrimciler orada. Annem babam bizi bırakmış. Kardeşimle ben güneş, deniz, spor ve balık perhizi yapıyoruz. Hiç yıkanmıyoruz. Tuzlu deniz suyu ve güneşten sarışına dönüşmüştüm…

Ta uzakta, Bayramoğlu burnunun Batısında bir inşaat yapılıyor. Ama gece yapıyorlar. Belli ki yasak inşaat. Uyumak mümkün değil… Bunlar ellerine sopaları alıp burna doğru yürüdüler. Beni almadılar aralarına. Yarı yola kadar gizlice takip ettim ama sonra korkup geri döndüm. Ne yaptılarsa, nasıl tehdit ettilerse o geceden sonra inşaat olmadı…

Bir gece, herkesin kafası rakıdan duman, sahile yürüyüp denize girmeye karar verdiler. Mayo yok tabii, herkes anadan üryan… Kadınlı erkekli…. Ben de kıyıdan şaşkınlıkla ama daha çok eğlenerek onları izledim.

Aradan yıllar geçti. Müstakbel karımla ben Türkiye’ye geldik. Yanımızda da bir kız arkadaşımız. Paris’te aynı apartımanda oturduğumuz bir kız arkadaşımız. Gece saat 2-3 filan. Babamla Vakıf bahçesinde rakı eşliğinde usul usul sohbet ediyoruz. Yaş 22 olmalı. “Havuz” başındayız. Havuz dediğim kocaman bir yalak âdeta… Kızlar yanımızda. Birden,
– Hadi, dedim kızlara, havuza girelim…
– Mayolarımız yok ki, dediler.
– Ne mayosu ya bu saatte, dedim.
Göz ucuyla babama bakıyorum bu arada tepkisini ölçmek için. Bıyık altından gülüyor. Belli ki benim bu deli cesaretim hoşuna gitmiş.
Kızlar tamam dediler. Zaten Paris’te oturduğumuz evde çıplaklık en doğal şeydi. Soyunduk ve babamın önünde çıplak havuza girdik. Sonra tartışmamıza kaldığımız yerden devam ettik.

Ne güzel bir adamdı, arkadaş gibi.