Ahmet Kaya

Firarilerin uzmanı olmuşum bütün istasyonlarda afişim durur beni bir çocuk bile vurur.

Ahmet Kaya

  “Kürtçe şarkı söyleyeceğim” dediği için linç edilip, gittiği Fransa’da 43 yaşında hayatını kaybeden Ahmet Kaya’nın dün doğum günüydü. 18 yıl önce hayata veda eden usta ozan, günümüzde hala hüzünlendiren şarkılarıyla popülaritesinden hiçbir şey kaybetmemiştir.

Ahmet Kaya, bu coğrafyada doğmuş ve yine bu coğrafyanın egemen sınıfları tarafından linç kampanyasına uğramış birçok değerli insan gibi sürgün hayatında aramızdan ayrılmıştır. 12 Eylül’ün mülteci kuşağındandır Ahmet Kaya. Bu ülkenin içinde yetişen ve kendisine mülteci muamelesi yapılan değerli bir insanımızdı. Kendisini yabancı hissettiği ülkedesinde çatal ve bıçaklarla egemen sınıfların tetikçiliği yapan sanatçı bozuntuları ve faşizme kucak açan burjuva medyasının kalemşorları tarafından aforoz edildi.

Ahmet Kaya 28 Ekim 1957 tarihinde Adıyaman’dan Malatya’ya göç eden yoksul bir Kürt ailesinin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası, Sümerbank mensucat fabrikasında çalışan bir işçiydi. İlkokulu Malatya’da okudu. 6 yaşındayken babasının aldığı bir bağlama ile müzikle tanıştı. Okuldan artakalan zamanlarında kaset ve plak satan bir dükkânda çalışmaya başladı. Ailesinin geçim sıkıntısı nedeniyle 1972 yılında İstanbul’a göç ettiler. Bu tarihlerde okulu bırakmak zorunda kaldı. İşportacılık işlerinde ve çeşitli işyerlerinde çırak olarak çalıştı. 16 yaşındayken yasadışı afiş basmak suçundan cezaevi ile tanıştı. Cezaevi çıkışında mahalle arkadaşlarıyla birlikte Halk Birimleri Derneği’nin verdiği kurslara katıldı. Bağlama çalmayı öğrendi. Boğaziçi Üniversitesi’nde konser sırasında Ruhi Su ile tanıştı ve Mahsus Mahal adlı Ruhi Su türküsünü söyledi. Ruhi Su, bağlamanın yanlış tutulduğunu ve çalındığını anlatarak doğrusunu gösterdi. 1978 yılında Gelibolu’da askerliğini yaptığı sırada orkestrada müzik çalışmalarına devam etti. Askerlik dönüşünde Emine hanımla evlendi. 1987 yılında bir kızları oldu, adını Çiğdem koydular.

Yaşadığı ekonomik zorluklar nedeniyle eşinden ayrıldı. Bu yoksulluktan kurtulmak için “cezaevine” girmeye çalıştı. Ardından 1984 yılında “Ağlama Bebeğim” adlı albümünü çıkarttı. İstanbul Şan Tiyatrosu’nda konserler verdi. Aynı tarihte egemen sınıfların hoşuna gitmediği için albümü toplatıldı. 1985 yılında “Acılara Tutunmak” adlı ikinci albümü çıktı. Aynı yıllarda Gülten Hayaloğlu ile tanıştı ve evlendiler. Gülten Hayaloğlu, cezaevinde idam mahkûmu Nevzat Çelik’in “Şafak Türküsü” şiirini Ahmet Kaya’ya iletti. Bu albüm geniş kitlelere tanışmasını sağladı. 1986 yılında “Şafak Türküsü” adıyla piyasaya sürüldü. 1987 yılında da kızı Melis dünyaya geldi.

Gülten Hayaloğlu ile evlenmesinden sonra kayınbiraderi Yusuf Hayaloğlu ve şiirleriyle tanıştı. 1987 tarihinde sözlerinin çoğunluğunu Yusuf Hayaloğlu’na ait “Yorgun Demokrat” adlı albümü çıkarttı. Bir yıl sonra da şiirlerinin büyük çoğunluğu tanınmış şairlerden aldığı “Başkaldırıyorum” adlı albümü yayımlandı. Ardından da diğer albümleri çıkartıldı. “Şarkılarım Dağlara” adlı albümü 2 milyon 800 bin bandrolle rekorlar kırdı. 1990 ve 1992 yıllarında “Tatar Ramazan” ve “Tatar Ramazan Sürgünde” filmlerinin müziğini yaptı.

İlk dönemlerde albümleri bağlama ağırlıklıydı. Tarzı Pop, THM ve Arabesk türüne girmediği için “özgün müzik” denildi. Sözlerini kendisinin yazdığı bestelerle birlikte Ahmed Arif, Atilla İlhan, Can Yücel, Nevzat Çelik, Hasan Hüseyin Korkmazgil ve Enver Gökçe gibi usta şairlerin şiirlerini de besteledi. Şarkılarında genellikte toplumsal sorunları irdeledi. Toplam 22 albümden sadece bir tanesinde Kürtçe şarkı besteledi.

10 Şubat 1999 tarihinde Magazin Gazetecileri Derneği’nin Princess Otel kongre salonunda düzenlenen ödül töreninde yılın en iyi sanatçı ödülünü aldı ve ödül konuşmasında “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını biliyorum,” dedi. Davetlilerin bir kısmı konuşmasına tepki göstererek küfretmeye ve kendisine çatal, kaşık, bıçak ve çeşitli eşyalar fırlatmaya başladılar. Ahmet Kaya Magazin Gazetecileri Derneği görevlileri tarafından kongre salonundan olağandışı koşullarda dışarıya çıkartıldı. Bu olayın ardından daha önceleri 1993 yılında Berlin’de Kürt İşadamları Derneği’nin düzenlediği bir gecede verdiği iddia edilen bir konsere ilişkin fotoğrafları Hürriyet Gazetesi’nde yayınlandı. Bunun üzerine “bölücü PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde toplam 10 buçuk yıl ağır hapis istemiyle iki ayrı dava açıldı. Ahmet Kaya 1999 yılında mahkemede yaptığı savunmada bu iddialara yönelik olarak “iddianamenin suçlamaya esas aldığı Hürriyet Gazetesi’nin 14 Şubat 1999 tarihli sayısında yer alan “Ayıp Ettin Gözüm” başlıklı haber, gerçekleri yansıtmamaktadır. 1993 yılında arkadaşım Zuhal Olcay ile birlikte Avrupa turnesine orkestramla birlikte katıldım. Berlin dâhil, Avrupa’nın birçok kentinde bu arkadaşlarımla birlikte konserler verdim. Bu konserler arasında Almanya’da sadece PKK’nin katıldığı ve “Kürt İşadamları Derneği” adlı bir kuruluşun düzenlediği ileri sürülen bir konsere de katılmadım. Böyle bir derneğin gerçekte var olup olmadığını dahi bilmiyorum. Söz konusu gazete haberi üzerine araştırmada 1994 yılı başlarında Berlin’de “Demokratik Esnaflar Birliği” adlı kuruluş tarafından düzenlenen bir geceye katıldığımı tespit ettim. Bu gecenin hiçbir kuruluşla ilgisi bulunmamaktadır. Berlin’de tüm yabancı esnafların bir araya gelip oluşturduğu mesleki bir kuruluştur, diyerek konuşmasına devam etti. Ve sonunda “bununla ilgili takdiri sayın mahkemenize bırakıyorum” dedi. 16 Haziran 1999 tarihinde Türkiye’den ayrıldı.

Hakkındaki linç kampanyası yüzünden yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Hürriyet gazetesinde “Vay Şerefsiz” manşeti altında Fatih Altaylı şöyle yazıyordu: “Ahmet Kaya yalancı haysiyetsizin biridir. Avantayı nereden bulursa ona göre bağırır. Bugün PKK’nın para dağıttığını görünce PKK’lı, yarın travestiler dağıtsın onlardan…”

Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi ise “Ahmet Kaya, hançeresinden çıkan sesin ona para kazandırmasından başka, insan olarak hiçbir artısı olmadığı fizyonomisinden akan bir tip, türkü söylemeseydi kötü bir bar fedaisi olurdu,” diye yazdı.

Yargılamaların sonucunda gıyabında toplam 3 yıl 9 ay ağır hapis cezası verildi. 1999 Mart’ında Ordu Valiliği, Ahmet Kaya’nın kasetlerinin kentte satılmasını ve bulundurulmasını yasakladı. 1999 medyası Ahmet Kaya’yı adeta “hain” olarak ilan etmiştir.

Ahmet Kaya, 16 Kasım 2000 tarihinde .”Hoşçakalın Gözüm” adlı albümünün kayıtlarını yaparken, Paris’in Porte de Versailles semtindeki evinde gece kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı. Bir gün sonra 30.000’in üzerinde kişinin katıldığı törenle Paris’in Père Lachaise Mezarlığı 71. Bölümüne defnedildi.

O, şarkılarında yoksul emekçilerin diliyle konuşurdu. “Öldüğümde değil yaşarken anlayın beni” diyen Ahmet Kaya hakkında ölünceye kadar ülke çapında bir linç kampanyası yürütüldü. Ölümünden sonra da kendisine yüzlerce ödül verildi.

‘Kod adı (Bahtiyar) bedran’ olan bir kullanıcının dediği gibi “Bahtiyarlar seni çok seviyor iki gözüm. İyi ki doğdun. Rojbuna te piroz be.!

O büyük insanı hep saygıyla, minnetle ve özlemle anacağız

Mazhar ÖZSARUHAN
Latest posts by Mazhar ÖZSARUHAN (see all)