Adalet, vicdan ve umut

Franz Kafka “İmparatorun Haberi” adlı kısa öyküsünde, fantastik bir şekilde, toplumsal örgütlenme, devlet ve bürokrasi aracılığıyla insanın içine sıkça çekildiği anlamsızlığı, umutsuzluğu, çözümsüzlüğü vurgular. Ölmekte olan imparatordan aldığı önemli haberi pencere önünde oturup haberi bekleyen kişiye(belki de okuyucuya) asla ulaştıramayacaktır ulak. Çünkü aşması gereken kalabalıklar, iç içe sıralanmış odalar, bitmek bilmeyen avlular, merdivenler vardır. Birbirinin üzerine kapanan mekanlardan oluşan sarayı geçince bir başka sarayın içinde bulacaktır kendini. Yine kalabalıklar, avlular, merdivenler, kapılar… Bütün bunları aşıp kendini dışarı attığında ise görecektir ki aslında daha yeni duruyor önünde başkent. Bu bin yıllar sürecek umutsuz bir arayıştır.

HDP’nin geçtiğimiz ay Diyarbakır’da başlattığı ve son bir haftadır da Istanbul Yoğurtçu Parkında sürdürdüğü “Adalet ve Vicdan Nöbeti” haberlerini okuyunca aklıma geldi bu Kafka öyküsü. Eylem, Diyarbakır’da olduğu gibi İstanbul’da da güvenlik gerekçesiyle polis kuşatması altında geçti. Kuşatma eyleme katılan bir avuç milletvekili ve parti yöneticisinin polis barikatlarıyla toplumdan, kendi seçmenlerinden izole edilmesini amaçlıyordu. Her şeye rağmen destek için gelen insanları yukarıda sözünü ettiğim Kafka öyküsündeki ortamı aratmayan uygulamalar bekliyordu. Sınırlı sayıda partili ve sadece sarı basın kartı olan ziyaretçiler karşılarına keyfi olarak çıkarılan sayısız engeli aşarak ancak ulaşabildiler eylemcilerin yanına.

Yapılan bu uygulamalar karşısında, benimle birlikte “adalet ve vicdan” duygusuna sahip bütün insanlar şu soruları sormaktan geri duramadılar:

Neden “Adalet ve Vicdan” diyen bir siyasi partinin barışçıl eylemi abluka altına alınıp halktan koparılıyor?
Bunun hukuksal bir gerekçesi olabilir mi?
HDP yasalara uygun olarak kurulup, seçimlerde 6 milyon insanın oyunu almış, meclisin üçüncü büyük partisi değil midir?
“Milli irade”ye saygı Türkiye’nin bir bölümünde mi geçerlidir sadece?
Neden Selahattin Demirtaş, milletvekilleri ve belediye başkanları hapiste tutuluyor?
Seçilmiş belediye başkanlarının yerlerine neden kayyımlar atanıyor?
Neden Kürt sorununda “kart kurt” zamanlarına geri döndük?
Neden Kürtler için siyaset yapmanın bütün yolları kapatılıyor?
CHP’nin “adalet” yürüyüşüne destek verenler neden şimdi sessiz kalmaktadırlar?
Adalet diye Ankara’dan İstanbul’a yürüyen Kemal Kılıçdaroğlu HDP’ye yapılan bu adaletsizlik karşısında neden sessiz kalmaktadır?
Neden “adalet ve vicdan” aranıp bulunmaz bir şey haline geldi memlekette?

Bu sorular cevap bekleyedursun, medyada pek yer bulamasa da, izleyebildiğim kadarıyla, her türlü engellemeye, görmemezlikten gelmeye rağmen binlerce insan Yoğurtçu Parkına akın etti, temsilcilerine ulaşamasalar da oraya gelerek “adalet ve vicdan” taleplerini dile getirmiş oldular. Eylem şimdi Van’da devam edecek ve büyük olasılıkla aynı abluka orada da sürdürülecek.

7 Haziran seçim yenilgisinden bu yana AKP iktidarı için bir korkulu rüya objesi haline gelen ve mutlak iktidarın önünde en büyük engel olarak görülen HDP için, o tarihten bu yana büyük bir itibarsızlaştırma, ötekileştirme politikası yürütülüyor. Bunun için MHP zaten canı gönülden destek verirken, CHP dokunulmazlıkların kaldırılması sırasında olduğu gibi bazen açıktan, birçok haksızlığa karşı sessiz kalarak bazen de dolaylı olarak destek veriyor.

Anlaşılan iktidar 2019 seçimlerine kadar en etkili muhalefet odağı olarak tehlikeli bulduğu HDP’yi abluka altında tutmaya devam edecek. Toplumsal yaşamın bütün alanlarında her yol kullanılarak gerginlik tırmandırılacak. Bütün bunlar için akılsal gerekçeler veya hukuksal zemininin olup olmadığı zaten iktidarın çok umurunda olan bir şey değil.

Bildiğiniz gibi CHP 26-30 Ağustos tarihleri arasında “Adalet Kurultayı”na hazırlanıyor. Başarılı geçen adalet yürüyüşünden sonra yeni (ama daha pasif) bir umut olabilir mi bilemiyorum ama bütün toplum kesimlerinin adaleti tartışacağı söylenen beş günlük bu kurultaydan yükselecek olan adalet talebi, HDP’nin sürdürmeye devam edeceği “Adalet ve Vicdan Nöbetleri”nden yükselen taleplerle birleşebilirse etkili bir eyleme dönüşebilir, bir umut olabilir.

Aksi takdirde Kafka’nın öyküsündeki umutsuzluk hepimiz için gerçek olacak.