ABD’nin dönemin Ä°stanbul BaÅŸkonsolosu Robert Houghton, 12 Eylül 1980’deki askeri darbeden iki hafta sonra yolladığı gizli diplomatik notta iÅŸ dünyasının birçok üyesinin “terör ve belirsizlik ortamının” geçmiÅŸ olmasından dolayı “neredeyse havalara uçtuklarını” yazıyor.
BBC Türkçe, 2011 yılında Bilgi Edinme Yasası kapsamında yapılan bir başvuru üzerine gizliliği kaldırılan ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerine ulaştı. İlk kez kamuoyuna açıklanan bu belgelerle ilgili haberleri dün yayımlamaya başladık ve üçüncü haberin de yarın yayımlanması planlanıyor.
BBC Türkçe’nin ulaÅŸtığı, arasında 12 Eylül 1980 ile 5 Kasım 1980 tarihleri arasında ABD’nin Ankara, Ä°stanbul ve Ä°zmir’deki diplomatik temsilciliklerinden Washington’daki DışiÅŸleri Bakanlığı ile diÄŸer ülkelerdeki temsilciliklerine gönderilmiÅŸ 10 adet yazışma yer alıyor.
Yazışmalarda Ankara’daki diplomatların yeni yönetim ve baÅŸta ekonomi ile dış politika olmak üzere benimsenecek yaklaşımların ayrıntılarına odaklanırken, Ä°stanbul ve Ä°zmir’in ise iÅŸ dünyası, akademi ve basın gibi toplumun farklı kesimlerinin nabzını tuttuÄŸu görülüyor.
Dönemin Ä°stanbul BaÅŸkonsolosu Houghton, 27 Eylül 1980 tarihinde Washington’daki ABD DışiÅŸleri Bakanlığı ve ilgili diplomatik temsilciliklere gönderdiÄŸi “Özel” ibareli yazışmada, görüştükleri kiÅŸilerin genel olarak darbeyi onaylar bir tavır içinde olduÄŸunu ve ÅŸiddet olaylarında kaydadeÄŸer bir azalma görüldüğünü belirtiyor.
Houghton, “Ordunun (yönetimi) ele almasının ardından Ä°stanbul daha rahatlamış ve daha mutlu” baÅŸlıklı yazıda, iÅŸ dünyasının bundan sonra ekonominin iyiye gitmesini beklediÄŸine iÅŸaret ediyor.
“Erol Sabancı’nın anlattığı olay geçmiÅŸte neler yaÅŸandığını gösteriyor”
Yazışmaya göre, iş dünyasının darbe ile ilgili değerlendirmeleri şöyle:
“Ä°ÅŸ adamlarını çoÄŸu neredeyse havalara uçuyor. Bu havaya uçma halinin nedenini geçmiÅŸteki terör olaylarının sonlanması ve belirsizliÄŸin ortadan kalkması kadar geleceÄŸe yönelik vaat edici bir ortamın ortaya çıkması da oluÅŸturuyor.
“Ä°ÅŸ adamları için grev, iÅŸ yavaÅŸlatma, terör tehditleri, döviz ve emtia sıkıntısı gibi durumlar gündelik hale gelmiÅŸti.
“Hacı Ömer Sabancı Holding’den Erol Sabancı’nın kısa bir süre önce bize anlattığı bir olay, geçmiÅŸte neler yaÅŸadıklarını ve ordunun yönetimi ele almasından önce hükümetin ne kadar felç halinde olduÄŸunu gösteriyor.
“Adana yakınlarındaki fabrikalarından birinde radikal solcular, genel müdürün odasındaki Atatürk portresinin altına ‘Kapitalizmin UÅŸağı’ yazılı bir pankart asmışlar. Bu pankart, yönetim kademesindeki hemen herkes, çalışanların büyük çoÄŸunluÄŸu, kolluk kuvvetleri gibi birçok kiÅŸi için hakaret niteliÄŸi taşıyor olmasına karşın hiç kimse bu pankartı kaldıramamış.
“Yöneticiler, radikal işçi liderlerinden tepki görmekten -hatta öldürülmekten- korkuyorlarmış, işçiler radikal liderleri tarafından sindirilmiÅŸ. Kolluk kuvvetleri de harekete geçerlerse Ankara’dan destek alıp alamayacaklarından emin olamıyormuÅŸ. 12 Eylül gününe kadar hiçbir ÅŸey yapılamamış ve o gün bu pankart kaldırılmış.
“(Ä°ÅŸ insanları) kendilerini artık -belki de biraz fazla emin bir ÅŸekilde- çok daha güvende hissediyorlar ve yalnızca grevdeki çalışanlarının fabrikaya geri dönmesinden deÄŸil, döndükten sonra iÅŸ yapmaya baÅŸlamış olmasından dolayı da rahatlamış durumdalar.
“Ä°ÅŸ dünyasından irtibat kurduÄŸumuz kiÅŸilere göre, tüm fabrikalar çalışıyor ve üretim düzeylerinin de artacağı konusunda iyimserler.”
Houghton, iÅŸ dünyasının özellikle Turgut Özal’ın baÅŸbakan yardımcısı olarak atanmasından büyük memnuniyet duyduÄŸunu belirtiyor.
Darbeyle devrilen hükümetin BaÅŸbakanı Süleyman Demirel döneminde BaÅŸbakanlık MüsteÅŸarı olan Özal, aynı zamanda 24 Ocak 1980’de açıklanan ve Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçiÅŸinin en önemli hamleleri arasında gösterilen kararların da mimarı. Sol kesim ve sendikalar ise bu kararların işçi haklarına önemli zarar verdiÄŸini savunuyor.
“Ä°nsanlar artık daha disiplinli, daha çok insan kırmızıda duruyor”
Houghton, aynı yazışmada, Ä°stanbul’daki komuta kademesinin “normale dönüşü” ilkesini benimsemiÅŸ gibi göründüğünü belirterek, sokaklardaki tankların çekildiÄŸine ve asker sayısının azaldığına dikkat çekiyor.
Houghton, dönemin Ä°stanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet ÃœruÄŸ’u “makul, sert ve etkin bir yönetici ve lider” olarak tanımlıyor.
O dönemde BeyoÄŸlu’nda bulunan Ä°stanbul BaÅŸkonsolosluÄŸu civarında ÅŸiddet olaylarının ve çatışmaların da azaldığına dikkat çeken Houghton, ÅŸu izlenimleri paylaşıyor:
“Ä°stanbul’daki insanlar, artık geçmiÅŸe kıyasla çok daha disiplinli davranıyor. Halen çoÄŸunluk olmasa da, daha fazla kiÅŸi kırmızı ışıkta duruyor.
“Ayrıca insanların genel görünümü de iyileÅŸmiÅŸ gibi görünüyor. Cunta öncesi döneme kıyasla, daha fazla insan artık Ä°stiklal Caddesi’nde yürürken pahalı görünen paltolar giymeye ve hatta mücevher takmaya baÅŸladı.”
“Gördüğümüz en ciddi hoÅŸnutsuzluk iki solcu öğrenciden”
Houghton, karşılaÅŸtıkları en ciddi hoÅŸnutsuzluk ifadesinin ise “ÅŸaşırtıcı olmayacak” ÅŸekilde iki solcu öğrenciden geldiÄŸini aktarıyor.
Houghton, görüştükleri öğrencilerin Ä°stanbul Ãœniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eÄŸitim gördüklerini ve Türkiye Komünist Partisi tarafından 1970’lerde kurulan Ä°lerici Gençler DerneÄŸi’ne (Ä°GD) üye olduklarını belirterek, Türkiye’nin artık “ABD’nin tam kontrolü altına girdiÄŸini ve faÅŸist bir devlete dönüştüğünü” söylediklerini aktarıyor ve şöyle devam ediyor:
“Askeri müdahaleyi onaylayanlar arasından ise duyduÄŸumuz tek çekince Ä°stanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu baÅŸkanından geldi.
“Kabinede birkaç bakan kalması ve diÄŸer bakanlıkların da daimi müsteÅŸarlıklara dönüştürülmesi gerektiÄŸini öne sürdü. Ayrıca, kurulan kabinedeki dört bakanın daha önce (eski BaÅŸbakan Nihat) Erim’in hükümetinde de görev yaptığını ancak çok da baÅŸarılı olamadıklarını söyledi.”
Darbenin ABD BaÅŸkonsolosluÄŸu’nu, ÅŸirketleri ve kurumlarının gündelik faaliyetlerini hiçbir ÅŸekilde etkilemediÄŸini belirten Houghton, geçen yılın aynı dönemine kıyasla ABD’ye yapılan vize taleplerinin arttığını ancak olaÄŸan seyrin üzerine çıkan kaydadeÄŸer bir sıçrama görülmediÄŸini de not düşüyor.
“Darbe Ä°stanbullular için tam ve hoÅŸ bir sürpriz oldu”
Houghton imzasıyla gönderilen bir diğer yazışma da 15 Eylül 1980 tarihini taşıyor.
“Türkiye’deki askeri darbenin ardından Ä°stanbul’da durum sakin” baÅŸlığıyla gönderilen, gizlilik düzeyi “Özel” olarak belirlenen bu belgede, darbenin ilk üç gününe dair izlenimlere yer veriliyor.
Darbenin Ä°stanbul’da yaÅŸayanların büyük çoÄŸunluÄŸu için “tam ve hoÅŸ bir sürpriz” olduÄŸunu belirten Houghton, birçok kiÅŸinin askeri yönetimin ülkeyi içinde bulunduÄŸu zor dönemden çıkarmasını umduÄŸunu ifade ediyor:
“12 Eylül Cuma sabahı, bu ÅŸehirde yaÅŸayan 5,5 milyon kiÅŸi Ankara’da kurulan Milli Güvenlik Konseyi’nin yayımladığı bildirileri radyodan dinledi ve sokaÄŸa çıkma yasağı ilan edildiÄŸini duydu.
“Sabahın ilk saatlerinde tek tük duyulan silah seslerinin dışında genel olarak sakin geçti. Ä°stanbul BoÄŸazı’ndan az sayıda yabancı gemi geçiÅŸ yapmış olsa da hiçbir sivil, yerli gemi geçmedi.
“Çevreyolunda çoÄŸu kamyon, otobüs ve polis arabası olmak üzere az sayıda araç vardı ve dükkanların tamamı kapalıydı. Mahallelerden aralıklarla geçen kamyonlar ekmek satışı yapıyordu.
“Askerler, birkaç küçük çocuk ve evine dönmeye çalışanlar haricinde herkesi evinde tutmayı baÅŸardı. Su elektrik ve telefon hizmetleri normal ÅŸekilde devam etti.”
“14 Eylül itibariyle hayat normale dönüyor gibi”
Houghton, sokaÄŸa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından görüştükleri Türklerin “neredeyse tamamının” darbeden memnuniyet duyduÄŸunu ancak birkaç aydının ülkedeki demokrasinin baÅŸarısızlığa uÄŸramış olmasından dolayı duydukları üzüntüyü dile getirdiÄŸini belirtiyor:
“Cumartesi sabah saat 10:00’da askerler, Ä°stiklal Caddesi üzerinde bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet Partisi merkez binalarına girmiÅŸ ve parti amblemlerini sökmeye baÅŸladı.
“14 Eylül Pazar günü Ä°stanbulluların BoÄŸaz kenarında yürüyüşe çıktığı ve kafelerin büyük bir bölümünün de neredeyse dolu olduÄŸu görüldü. Trafik normalden daha azdı.
“BoÄŸaz’da gezen eÄŸlence teknelerinin sayısı azalmıştı ancak yine de hayat genel olarak normale dönüyor gibi duruyor.”
Ä°stanbul’da darbeyle birlikte uygulamaya konulan sokaÄŸa çıkma yasağı 13 Eylül Cumartesi günü saat 08:00 itibarıyla kaldırıldı. Otobüs ve gemi seferleri yeniden yapılmaya baÅŸlarken, bir günlüğüne durdurulan ülkeye giriÅŸ-çıkışlara da yeniden izin verildi.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, gece saat 00:00 ile 05:00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı uygulanacağını açıkladı.
Houghton, bu yasağın gece hayatı üzerinde bir miktar olumsuz etki yaratabileceğini ancak zaten yaşanan şiddet olaylarından dolayı insanların bir süredir gece çıkmamayı tercih ettiklerini belirtiyor.
“Ekonomin çarı” olarak tanımladığı Özal’ın yeni kabinede görevinde kalacak gibi görünmesinden iÅŸ dünyasının büyük mutluluk duyduÄŸunu belirten Houghton, ailelerin ise darbenin lideri Genelkurmay BaÅŸkanı Kenan Evren’in eÄŸitimle ilgili yaptığı vaatlerden dolayı mutlu olduklarını ifade ediyor.
Yazışmada, “Halk, askeri yönetimin iktidarda kalmasını ne bekliyor ne de istiyor. Halkın isteÄŸi, askeri yönetimin güçlü bir sivil hükümetin ülkeyi yönetmesini saÄŸlayacak kurumsal ve siyasi çerçeveyi oluÅŸturması” yorumu yapılıyor.
“En büyük muhalefet aydınlar ve sendikacılardan”
Darbe sonrası izlenimlere dair bir diÄŸer yazışma da 2 Ekim 1980 tarihli. “Gizli” ibareli Ä°zmir’den yapılan bu yazışma, “Ordunun (yönetime) el koymasına Ä°zmir’den baÅŸka tepkiler” baÅŸlığını taşıyor.
Yazışmanın kim tarafından kaleme alındığı belirtilmiyor. Ancak içinde BaÅŸkonsolos Houghton’ın Ä°zmir’de yaptığı temaslarla ilgili ayrıntılara yer veriliyor.
Yazışmada, darbeyle ilgili Ä°zmir’deki genel havanın da olumlu olduÄŸu ve ordunun müdahalesine yönelik en büyük muhalefetin bazı aydınlar ve aralarında Türk-Ä°ÅŸ üyelerinin bulunduÄŸu faal sendikacılardan geldiÄŸi ifade ediliyor.
BaÅŸkonsolos Houghton’ın, 24 Eylül’de “uzun zamandır birbiriyle arkadaÅŸ olan ve kendilerini ortanın solunda olarak tanımlayan” bir grup sanatçı, müzisyen, oyun yazarı, oyuncu ve basın mensubu ile bir araya geldiÄŸi belirtiliyor.
Bu görüşmelerde, hava “genel anlamda karamsar” olarak tanımlanıyor ve ordunun bundan sonra yönetimi bir daha bırakmayacağına dair endiÅŸelerin dile getirildiÄŸi ifade ediliyor:
“Sıkıyönetim kanununda yapılan deÄŸiÅŸikliklerle MGK’nın (Milli Güvenlik Konseyi) kendi yetkilerini artırması, basına uygulanan sansür, devlet memurlarını ihraç yetkisi ve arama, gözaltı ile tutuklamayla ilgili kuralların esnetilmesi, gücü kötüye kullanabilecekleri kaygısı yaratıyor.
“Her ne kadar temas kurduÄŸumuz kiÅŸiler henüz böyle bir durumun olmadığını kabul etseler de, bir aÅŸamada yaÅŸanacağından emin görünüyorlar.”
“Bilgi almak için sorgularda iÅŸkence yapıldığından eminler”
Yazışmada, BaÅŸkonsolos Houghton’ın bir araya geldiÄŸi kiÅŸilerin tutuklananlara sorgu sırasında iÅŸkence yapıldığını iddia ettikleri belirtiliyor:
“KonuÅŸtuÄŸumuz kiÅŸilerin elinde gözaltı ve tutuklamalara dair sayılar vardı ancak bu sayılar biraz abartılı görünüyor. Ayrıca, sorgularda bilgi almak için kesinlikle iÅŸkence yapıldığını da öne sürüyorlar.
“Özellikle sendika üyelerinin başına gelenlerden endiÅŸe ediyorlar ve bu kiÅŸilerin ‘acımasız sorgulardan’ geçirilerek fiziksel zarar görmelerinden korkuyorlar. Ayrıca, işçi örgütlerinin ve diÄŸer muhalif grupların artık yer altına indikleri ve geçmiÅŸe kıyasla çok daha geniÅŸ ölçekte ÅŸiddete baÅŸvurmalarını bekliyorlar.
“Sol kesimin saÄŸcılardan daha fazla cezalandırıldığına dair kaygıları da mevcut. İçlerinden birkaç kiÅŸi, ileride Milli Güvenlik Konseyi’nin üyelerinin Türkiye’ye faÅŸizmi getiren insanlar olarak hatırlanacağını söyledi. Ancak bu iddiaya içlerinden bazıları itiraz etti”.
“Askeri yetkililerin iÅŸleri düzelttikleri açıklamaları biraz safça”
ABD’li bir heyet, bu görüşmenin ertesi günü bu kez “daha yoksul gecekondu mahallelerini” ziyaret ediyor. Bu ziyarette elde edilen izlenimlerin diÄŸer görüşmelere kıyasla çok daha farklı olduÄŸu not düşülüyor.
Yazışmada, “Bu ziyaret sırasında, esnaf, çay ocağı sahibi gibi karşılaÅŸtığımız herkes, 12 Eylül darbesi nedeniyle rahatladıklarını söylüyor. Darbeden önce ÅŸiddet olayı yaÅŸanmadan gün geçmediÄŸini söylediler” deniliyor.
ABD’li heyetin yine Ä°zmir’de görüştüğü kiÅŸiler arasında iÅŸ dünyasının temsilcileri de var. Yazışmada, iÅŸ dünyasının bazı temsilcilerinin “sorumsuz politikacılar” nedeniyle darbeden baÅŸka seçenek kalmadığını söyledikleri ve demokrasinin iÅŸleyememiÅŸ olmasından dolayı duydukları üzüntüyü dile getirdikleri belirtiliyor.
Yazışmada, aynı görüşmede bazı üst düzey askeri yetkililerin de bulunduÄŸu aktarılıyor ve “Askeri yetkililerin artık ordunun yönetimi ele aldığı ve ‘iÅŸleri düzelttiÄŸi’ için artık endiÅŸe duyulmaması gerektiÄŸi ve teröristlerin de kaçtığı yönündeki sözleri biraz safça görünüyor. Ancak ortamda tartışma çıkmaması için sarf edilmiÅŸ olması da muhtemel” ifadelerine yer veriliyor.
“Sıkıyönetim komutanı isteksizce müdahale ettiklerini söyledi”
Yazışmada, Ege Bölge ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Süreyya Yüksel ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Korgeneral Muammer Ä°nal ile yapılmış görüşmelerin ayrıntıları da yer alıyor:
“30 Eylül’de Orgeneral Süreyya Yüksel’in sıkıyönetim komutanlığına atanmasından dolayı bir tebrik telefonu açtım. Normalde 20 dakika civarı süren görüşmelerimiz, bu kez bir saati buldu.
“Görüşmenin ana mesajı, ordunun çok isteksiz bir ÅŸekilde müdahale ettiÄŸi ve en kısa zamanda ülkenin yönetimini yeniden sivillere bırakmayı istedikleri yönündeydi. Milli Güvenlik Konseyi’nin üyelerinin tamamının kendisinin çok yakın arkadaÅŸları olduÄŸunu ve hiçbirinin siyasi gücü elinde tutmak istemediÄŸini söyledi.
“Görüşmede, ‘amatörler’ olarak nitelendirdiÄŸi ve yönetme konusunda deneyimsiz, esas odaklarının Demokrat Parti üyelerinden intikam almak olduÄŸunu söylediÄŸi 27 Mayıs 1960 darbesinin liderlerinden faklı olarak, bu yeni komuta kademesinin en kısa sürede siyasal partilerin hayata dönmelerini saÄŸlayacak ÅŸekilde düzeni saÄŸlamak ve gerekli ‘ayarlamaları’ yapmak istediÄŸini ifade etti.”
12 Eylül 1980’de ne oldu?
TSK, cumhurbaÅŸkanının parlamentoda uzlaÅŸma saÄŸlanamaması nedeniyle aylarca seçilememesi, yaÅŸanan hükümet istikrarsızlığı, ağır ekonomik sorunlar ve yoÄŸun iç çatışmaları gerekçe göstererek 12 Eylül 1980 Cuma günü sabah saat 03:00’te yönetime el koydu.
Ãœlkenin yönetimi darbeyle birlikte kurulan Milli Güvenlik Konseyi’ne (MGK) devredildi. MGK’nın yayımladığı ilk bildiride, darbenin ordunun “İç Hizmet Kanunu’nun verdiÄŸi Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini” yerine getirmek adına “emir-komuta zinciri” içinde gerçekleÅŸtirildiÄŸi belirtildi.
MGK’nın baÅŸkanlığına Genelkurmay BaÅŸkanı Orgeneral Kenan Evren getirildi.
Konsey’de yer alan diÄŸer isimler de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komitanı Oramiral Nejat Tümer, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Åžahinkaya ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun oldu.
Konsey’in genel sekreterliÄŸi görevini de Orgeneral Haydar Saltık yürütüyordu.
Darbe olduÄŸunda iktidarda Adalet Partisi (AP) Genel BaÅŸkanı Süleyman Demirel baÅŸbakanlığındaki azınlık hükümeti bulunuyordu. Bu azınlık hükümetine Necmettin Erbakan önderliÄŸindeki Milliyetçi Selamet Partisi (MSP) ve Alparslan TürkeÅŸ’in lideri olduÄŸu Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) dışarıdan destek veriyordu. Ana muhalefette ise genel baÅŸkanlığını Bülent Ecevit’in yaptığı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) vardı.
Darbenin ardından birçok siyasi parti, sendika ve dernek kapatıldı, yeni bir anayasa hazırlandı, birçok isme siyaset yasağı getirildi ve parlamenter sistemde önemli değişiklikler yapıldı. Darbenin ardından yaklaşık üç yıl sonra, 6 Kasım 1983 genel seçimleriyle demokrasinin yeniden tesisi süreci de başladı.
Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı resmi verilere göre, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından toplam 650 bin kiÅŸi gözaltına alındı ve 52 bini de tutuklandı. FiÅŸlenen kiÅŸi sayısı da 1 milyon 680 bin, vatandaÅŸlıktan çıkartılanların sayısı da 14 bin.
Sıkıyönetim mahkemelerinde 210 bin dava açıldı ve toplamda 230 bin kişi farklı suçlardan yargılandı. Bunların 7 bini hakkında idam cezası istendi.
Bu dönemde, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevleri nedeniyle, 171 kişi sorguda ve uğradığı işkence sonucu ve 49 kişi de idam edilerek yaşamını yitirdi.
Ancak sivil toplum kuruluşları, gerçekten çok daha fazla kişinin darbeden etkilenmiş olabileceğini söylüyor.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- AkÅŸener, ErdoÄŸan’dan Ne Ä°stedi? - 7 Haziran 2024