1938’den Günümüze Dersim

Dersim’in Sınırları ve Statüsü
11’inci yüzyıl sonrasında Dersim coğrafyasında “Dersim Beyliği” ve “Çemişgezek Krallığı” gibi oluşumlar görülür.

Bir dönem boyunca Akkoyunlular’ın yönetimi altında kalan “Çemişgezek Krallığı”, Akkoyunlu devleti yıkıldıktan sonra kendi isteğiyle “Safevi/Kızılbaş Devleti“ne katılır.

Dersim, 1501/2-1514 yılları arasında Erdebil ve Tebriz merkezli Kızılbaş yönetimi altındadır.
Kızılbaşlar’ın Çaldıran yenilgisinden sonra Yavuz Selim tarafından oluşturulan “Kürdistan Eyaleti“ne dahil edilir.

Başlangıçta sözde kalan bu ilhak zamanla fiili bir hal alır.

1540’lardan sonra “Çemişgezek Krallığı” dört sancağa bölünmüş haldedir.

17.ve 18’inci yüzyıllara ait Osmanlı kayıtlarında Dersim coğrafyasında Dersim ve Çemişgezek sancakları anılır.

Tanzimat’la birlikte Kaza-Sancak-Eyalet tarzındaki eski idari yapılanmada değişiklik yapılır. “Eyalet” sistemi terkedilip “vilayet teşkilatı“na geçilir.

Dersim, 1847/8’de Hozat başkentli bir “Sancak“, başka deyişle bir “Mutasarrıflık“tır. 1851’e kadar Diyarbakır, bu tarihten sonra ise bir sancak olarak Harput Vilayeti’ne dahildir. Bu statüsü 1880’e kadar devam etmiştir.

Sancak (Liva, Mutasarrıflık), dönemin idari terminolojisinde “Kaza” ile “Vilayet” arasındaki birimlere karşılık düşerdi. En yüksek yöneticileri “Mutasarrıf” ünvanı taşırdı. Mutasarrıflar, hiyerarşide kaymakam ile vali arasında bir konuma sahipti.

Jandarma Umum Kumandanlığı’nın “Dersim” adlı yayınına göre 1847/8’den sonra “Dersim’de yapılan idare teşkilatında kaymakamlar ve memurlar kamilen yerlilerden” oluşturulmuştur (Bkz. a.g.y., s. 54).

Ne var ki, bu uygulama 1877-78 Rus-Osmanlı savaşından sonra kesintiye uğramış, 1938’de ise bir sona gelmiştir.

Dersim’de kaymakamlık yapmış aşiret ve ocak büyüklerinden bir bölümü şunlardır: Çarekanlı Şah Hüseyin II (Pülümür Kaymakamı), Suroğlu Gülabi Ağa (1860’larda ve 1870’lerde Mazgirt Kaymakamı), Nafiz Bey (1877-78  Osmanlı-Rus savaşı sırasında Mazgirt kaymakamı), Ferhadanlı Kahraman Ağa (Hozat Kaymakamı), Şeyh Süleyman ve Mansur Ağa (1860’lı ve 1870’li yılların Hozat kaymakamları), “Keçel Reisi Munzur Ağa” (1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ovacık Kaymakamı), Arslanan reisi Mahmut Ağa (1913/1914-1916 yılları arasında Ovacık Kaymakamı), Maksudanlı Kasım oğlu Munzur (1924’ten itibaren Ovacık Kaymakamı)

(Bkz. N. Sevgen, Zazalar ve Kızılbaşlar; Jandarma Umum Kumandanlığı’nın “Dersim” adlı yayını; Naşit Uluğ, Tunceli Medeniyete Açılıyor; M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, s. 47-48).

Dersim, 1877-78 Rus-Osmanlı savaşından hemen sonra, 1880 yılında, mutasarrıflıktan vilayete (valilik) dönüştürülür. Bu dönemdeki başkenti de Hozat’tır.

Vilayet olduğu dönemde Pülümür kazası Dersim’den alınıp Erzincan mutasarrıflığına bağlanır.
Dersim, sekiz yıl kadar “vilayet” statüsünde kalır.

Mutasarrıflıktan vilayete bu dönüşüm ilk bakışta lokal koşullarda bir iyileştirme gibi görünürse de gerçekte öyle değildir. Örneğin Jandarma Umum Kumandanlığı’nın “Dersim” adlı yayınında “valilik teşkilatı”nın kurulduğu 1880 yılı Dersim’de merkezi otoritenin de başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Bkz. a.g.y., s. 54, 67).

Aynı kaynakta Dersim’in ilk valisinin bu tarihte (1880) göreve başlayan Fikri (veya Arif) adında bir “paşa” olduğu not edilir.

Aslında bir bölümü resmen “vali” sıfatı taşımasalar bile Kuzuçan beylerinden Şah Hüseyin I, oğlu Ali Bey (1853-54 Kırım Savaşı sıraları) ve Şah Hüseyin II de fiilen Dersim Genel Valisi gibi görülmüşlerdir. 1880’de vali olarak atanan Fikri Paşa’dan sonra, 1892-1905/7 yılları arasında Dersim’in fiili yöneticisi bir “Çerkez” olduğu söylenen 4. Ordu Müşiri Mareşal Zeki Paşa’dır. Balkan Savaşları ile Birinci Savaş sırasında Dersim Genel Valisi Ermeni soykırımına da bulaşmış bir İttihatçı olan Kemahlı Sabit Sağıroğlu’dur. 1916’da Dersim (Hozat) valiliğine milliyetçi Kürt beylerinden Diyarbakırlı Cemilpaşazade Ziya atanmıştır. İttihatçılar devrildikten sonra (1918 sonları), Kürt Bedirhan evinden Mithat da Hürriyet ve İtilaf Partisi hükümeti tarafından Dersim (Hozat)’e vali yapılmıştır. Bu göreve Elazığ valisi sıfatıyla 1926’da Ali Cemal Bardakçı, bu yılın sonlarında Koçan tedibini yapan Albay Mustafa Muğlalı (Dersim valisi ve komutanı), 1928/9’da “Deli Fahri” ve Tunceli Kanunu çıktıktan sonra ise General Abdullah Alpdoğan atanmışlardır. Mareşal Zeki Paşa, General Neşet Paşa (1907-1908), Albay Mustafa Muğlalı ve Abdullah Alpdoğan aynı zamanda “Dersim Komutanı” sıfatı taşımışlardır. Adı geçen Dersim valilerinin bir bölümü bu görevlerini Hozat’tan, bir bölümü ise Elazığ ve/veya Erzincan’dan yürütmüşlerdir.
3 Mayıs 1888’de Dersim, vergi vermediği için kendi gelirinin valilik teşkilatının masrafını karşılayamadığı gerekçesiyle geri mutasarrıflığa/sancağa çevrilmiştir.

1888-1918 yılları arasında bir mutasarrıflık/sancak olarak kalır.

Bu dönemin Dersim mutasarrıflarından birkaçını verdikleri raporlardan tanıyoruz. Bunlardan biri 1903 tarihli Dersim raporunu yazan Mardinli Arif Bey’dir. O’nu takiben 1906 raporunun sahibi Celal Bey (1903-1906), daha sonra da 1908 tarihli raporun yazarı Mehmet Hayrettin gelirler.
Bu dönemin Dersim’inde bir idari birim olarak nahiyelere pek rastlanmaz. Sadece dokuz kazası vardır:
Çarsancak, Pah, Kuzuçan (Pülümür), Kızılkilise (Nazımiye), Mazgirt, Ovacık, Hozat, Pertek ve Çemişgezek. Dersim mutasarrıfı Mehmet Hayrettin’in 1908 tarihli raporunda Eğin (Kemaliye) de “Dersim Livası/Sancağı”nın kazaları arasında sayılmaktadır.

Dersim’de “nahiye teşkilatı” özellikle 1908 darbesinden sonra, yani İttihatçılar döneminde yapılmış görünür. Örneğin Birinci Savaş yıllarında “Sin Nahiye Müdürü”nden sözedilir.

Sonraki dönemde Nahiye Müdürlüğü yapmış bazı isimler şunlardır: Kureyşan büyüğü Ali Gah (Türüşmek Nahiyesi daimi ve fahri müdürü), Suran büyüğü Temur Ağa (Pah Nahiyesi daimi müdürü), Şadanlı Necip Ağa (Ömür boyu Muhundu nahiye müdürü) (Bkz. M. Nuri Dersimi, a.g.y, s. 54-55).

“Nahiye teşkilatı” yapılması, merkezi otoritenin pekiştirilmesi anlamına gelen siyasi bir karardı. Devletin halk ile aşiret-ocak büyüklerinden oluşan yerel yöneticiler arasına daha derinlemesine sızma, geleneksel lokal otoriteyi devreden çıkarıp halk üzerinde dolaysız bir egemenlik kurma isteğini ifade ediyordu.

TC döneminde Dersim bir aralık tekrar “vilayet” yapılırsa da, 1926’da “977 Sayılı Mülkiye Teşkilatı Kanunu” ile “Dersim Vilayeti” tamamen lağvedilir. Bu sırada Pertek, Çemişgezek, Hozat, Ovacık, Nazımiye ve Mazgirt kazaları doğrudan Elazığ vilayetine bağlanır. Pah; nahiyeye dönüştürülüp Mazgirt’e, yine kazadan nahiyeye tahvil edilen Çarsancak ise Pertek kazasına bağlanır. Eskiden dokuz, hatta daha fazla olan kaza sayısının yediye indirilmesi bu tarihlerdeki uygulamadan kalmadır.

1926-1935 arasındaki yaklaşık on yıl boyunca daha önce “Dersim vilayetine” dahil idari birimler kazalar halinde Erzincan ve Elazığ arasında bölüştürülmüş kalırlar.

Dersim, 1927-1935/6 yılları arasında “Birinci Umum Müfettişlik” içindedir.
1935 sonunda İç Dersim’de “Tunceli vilayeti” kurulur.

Bu sırada oluşturulan “Dördüncü Umum Müfettişlik” (1935-1947), Tunceli, Elazığ, Bingöl ve Erzincan vilayetlerini içine alıyordu.

Naşit Uluğ’un aktardığı rakamlara göre “Dördüncü Umum Müfettişlik” bölgesinin yüzölçümü 40 bin km kare, nüfusu ise 1937’de 500 bindi (Bkz. Naşit Hakkı Uluğ, Tunceli Medeniyete Açılıyor, s. 173).

Mehmet Nuri Dersimi’nin Dersimliler adına İsviçre’deki Milliyetler Cemiyeti’ne yazdığı mektupta Dersim nüfusu 500 bin olarak gösteriliyordu. Bu, sadece İç Dersim’in (Tunceli) değil, geniş anlamda Dersim’in nüfusuydu.

Açık ki, 1930’ların sonlarında Dersim’den yalnızca Tunceli (İç Dersim) değil, kabaca “Dördüncü Umum Müfettişlik” bölgesine tekabül eden Tunceli Kanunu’nun sınırları anlaşılıyordu.
Böylece 1930’ların sonlarında Dersim’in gerçek hudutları hakkında bir fikir ediniyoruz.