İstanbul, bu sabah saatlerinden itibaren olağanüstü bir güvenlik ablukasına sahne oldu. Taksim’e çıkan tüm yollar kapatıldı, toplu ulaşım durduruldu, gözaltılar başladı. İktidar, işçi sınıfının görünürlüğüne karşı bir kez daha “kamu düzeni” bahanesiyle harekete geçti.
1 Mayıs sabahı, kentin kalbi olan Taksim’in etrafı binlerce polisle çevrildi. Şişli, Beyoğlu, Beşiktaş ve Fatih ilçelerinde toplantı ve yürüyüş yasağı ilan eden İstanbul Valiliği, İstanbul’u adeta fiilen bir olağanüstü hâl bölgesine çevirdi. Toplu ulaşım aksatıldı, metro istasyonları kapatıldı, köprü geçişleri durduruldu. Kentin arterlerine yayılan bu kuşatma, yalnızca Taksim’e yürümek isteyen grupların değil, Kadıköy’e gitmek isteyenlerin de önünü kesmeye dönük bir çabanın işareti.
Valilik yasağı “güvenlik ve kamu düzeni” gerekçesine dayandırıyor. Oysa Türkiye’de kamu düzeni, işçilerin değil, sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet eden bir sessizlik olarak tanımlanıyor artık.
Taksim’in Simge Olmasından Duyulan Korku
İşçi sınıfının belleğinde derin bir yere sahip olan Taksim Meydanı, 1977’de 34 işçinin katledildiği bir 1 Mayıs’a sahne olmuştu. Her yıl bu meydan yalnızca anma yeri değil, sınıf mücadelesinin simgesel alanı haline geliyor. Ve iktidar bu sembolizme tahammül edemiyor.
Bu nedenle küçük anma gruplarına izin verilirken, kitlesel katılımlı yürüyüş ve kutlamalar fiilen yasaklanıyor. DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, sabah erken saatlerde Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bırakırken yaptığı konuşmada Anayasa Mahkemesi’nin kararını hatırlattı: “AYM, Taksim yasağını kaldırdı ama bugün İstanbul ablukaya alındı.”
Bu sözler, yalnızca bir sendika liderinin değil, milyonlarca emekçinin haklı isyanının ifadesiydi.
Devletin Gözünde Kim Kamu, Kim Tehlike?
Taksim’e gitmek isteyenlere uygulanan abluka, bir güvenlik tedbiri değil; devletin, emeğin taleplerine karşı sistemli korkusunun tezahürü. Polisin kalkanlarıyla engellenen sendika üyeleri, gözaltına alınan sosyalist gençlik grupları ve susturulmaya çalışılan üniversite öğrencileri, yalnızca bir meydanı değil, anayasal bir hakkı savunuyordu: Gösteri yapma ve ifade özgürlüğü.
Valilik ve İçişleri Bakanlığı, her yıl aynı gerekçeyle, aynı baskı araçlarını devreye sokarak 1 Mayıs’ı İstanbul’dan silmeye çalışıyor. Ancak her kapatılan yol, her durdurulan metro, bu mücadelenin ne kadar köklü ve haklı olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Kadıköy’e Gitmek Bile “Güvenlik Sorunu” Sayılıyor
İstanbul Valiliği’nin “Kadıköy’de kutlamaya izin veriyoruz” söylemi ise kâğıt üzerinde kaldı. Taksim’e yürümek isteyenlere müdahale edilirken, Kadıköy’e ulaşmak isteyenler de metro seferlerinin iptali ve yolların kapatılmasıyla karşı karşıya kaldı. Böylece yalnızca Taksim değil, Kadıköy de dolaylı biçimde erişilemez hale getirildi. Bu, işçi sınıfına karşı sergilenen sistemli caydırma politikalarının parçası.
CHP Lideri Özgür Özel: “Sendikalar Taksim deseydi, biz de Taksim derdik”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, birkaç gün önce yaptığı açıklamada, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ile birlikte Kadıköy’de olacağını duyurmuştu. Ancak “Eğer sendikalar Taksim deseydi, biz de Taksim derdik” diyerek esas adresin hâlâ Taksim olduğunun altını çizdi. Özel’in bu vurgusu, muhalefetin resmi yasaklara rağmen işçi sınıfının taleplerini görünür kılma çabasına işaret ediyor.
Af Örgütü’nden Hükümete Çağrı: Sahte Gerekçelerle Engelleme Olmaz
Uluslararası Af Örgütü de hükümete çağrıda bulundu. Avrupa Direktörü Dinushika Dissanayake, Taksim yasağının “sahte güvenlik ve kamu düzeni gerekçelerine” dayandığını vurguladı ve bu yasağın işçi sınıfını görünmez kılmaya yönelik bir siyasal mühendislik olduğuna dikkat çekti.
Taksim Yasağı, Emek Düşmanlığının Bir Fotoğrafı
2025’te bir kez daha gördük ki, iktidar 1 Mayıs’ı yalnızca bir “tarihi” değil, bir “tehlike” olarak okuyor. Taksim’e çıkmaya çalışan herkesin potansiyel suçlu gibi görülmesi, Türkiye’de emeğe, hak aramaya ve sokağa duyulan sistemli tahammülsüzlüğün yansımasıdır. Emekçiler ne zaman görünür olmaya kalksa, devlet refleksi hızla harekete geçiyor. Bu yıl da işçilerin meydanı polis barikatlarına, metrolar susturulan seslere, İstanbul ise fiilen bir sessizlik haritasına dönüştürüldü.
Ancak ne barikatlar ne yasaklar ne de gözaltılar 1 Mayıs’ın tarihsel hafızasını silebilir.