Bugün Türkiye’de iktidardaki gücün ve devletin asli niteliği faşist midir? Son derece baskıcı, kendi destekçilerini milletin parçası, ona muhalefet edenleri ise ülkede yaşayan yabancılar ve hatta iç düşman olarak gören bir anlayışı, iktidardaki güç, her gün çeşitli vesilelerle sergiliyor. Bu sadece faşizme özgü bir tavır değildir. İktidardaki güç dindar, daha doğrusu mutaassıp bir toplum yapısı ve kültürü dayatıyor. Mutaassıp sözcüğünü bir arkadaşımın “düne kadar buna mutaassıp derdik, şimdi muhafazakâr moda oldu” demesi üzerine kullanıyorum. Gerçekten muhafazakârlık sözcüğünün karşılamaya yetmediği, sadece “dinbazlık” da olmayan bir reaksiyoner tutku söz konusu.
Bütün bunlar faşizmin iktidarda olduğunu kanıtlamak için yeterli değil. Yürürlükte -şimdilik(?)- tek parti rejimi yok. Ama bir partinin, HDP’nin meşruiyetini inkâr eden bir milliyetçi ittifak iktidarı var.
Devletin bir yüzyıla yakın süredir sergilediği Kürt korkusu refleksinin baskın çıkmasına denk düşüyor. Seçimler -şimdilik(?)- çoğulcu ve zamanında yapılıyor. Seçim yarışı son derece eşitsiz, baskı ve yasaklamalarla artık damgalı ama son halkoylamasına kadar oy verme ve sayım işlemlerinin üzerine koyu bir şaibe gölgesi düşmemişti. Seçim güvenliğinin ve hukuk güvenliğinin kalmadığı, çoğu karar ve gelişmenin bir kişinin iradesine bağlandığı rejim, kaçınılmaz olarak faşizmi işaret etmez. Otokrasi olarak tanımlamak, bunun bir istibdat yönetimi olduğunu vurgulamak, bununla siyasal alanda mücadele etmek açısından daha gerçekçi olabilir.
Buna karşılık, Türkiye toplumunda dört dörtlük faşizm odakları, nüveleri olduğu apaçık bir olgu. Bu yeni değil. Irkçı, aşırı milliyetçi, saldırgan, yağmacı, bağnaz tezahürleri, bu ülkede 1915’ten bugüne birçok defa kendini gösterdi. Şimdi bir yandan milliyetçiliğin, diğer yandan mutaassıplığın körüklendiği bir ortamda giderek kabarıyor bu faşist damar. Şortlu kadından Kürt kimlikli gence yabani duygularını kusuyorlar. Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yapılanlar, bu yerli faşizmin bütün yönleriyle kendini gösterdiği örnek vakadır. “Buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz. Buraya Ermeni, Kürt, Alevi gömdürmeyiz. Ermeni döllerini istemiyoruz!” diye haykıranlar, bizim yaşadığımız topraklarda Ermeni, Kürt, Alevi yaşatmayız diyorlar. İşte bu yerli ve milli kindarlığın, faşizmin sesi ve eyleme geçmiş halidir.
***
Bu yerli ve milli kindarlığı maşa olarak kullanan devlet güçlerinin Hrant Dink’i öldürtmesinin üzerinden on yıl geçti. Dün akşam, Hrant’ın doğum yıldönümü vesilesiyle dokuz yıldır verilen Hrant Dink İnsan Hakları Ödülü töreni yapıldı. Bu yıl ödül Türkiye’de insan hakları mücadelesinin en önde gelen isimlerinden avukat Eren Keskin’e ve bu mücadeleyi etkileyici sanat etkinlikleriyle sürdüren Çinli sanatçı Ai Weiwei’ye verildi. İnsan hakları mücadelesinin anlatıldığı bir videoda, Türkiye’de şu an sudan sebeplerle tutuklu bulunan insan hakları savunucuları da anıldı.
Rakel Dink, açılış konuşmasında, Özlem Dalkıran’ın şahsında tutuklu bulunan bütün arkadaşlarımıza bu vesileyle seslendi. Sözü Rakel Dink’e bırakıyorum: “Bugün düşünce suçundan hapiste olan onlarca yazar çizer var. Buradan hepsini hatırlarken izninizle bu konuşmayı 5 Temmuz’da gözaltına alınan ve tutuklanan insan hakları savunucularından Özlem’e seslenerek bitirmek istiyorum.
Sevgili Özlem kardeşim,
Doğruluk yolunda, doğruluk uğruna, hak ve adalet uğruna tutuklu oluşun bile onurlu ve erdemli duruşunun kanıtıdır. Canım benim, bu satırları karalarken gözyaşlarım sel olmuş akıyor, tutamıyorum. Cinayetin ilk anından beri yanımızda oldun, aslında sen tüm haksızlığa uğrayanların yanındasın. Sakin, güvenilir, özverili, alçakgönüllü, arkadaşça ve dirayetli, bilinçli bir içtenlik ve sevecenlikle destek oldun, varlığınla elimi tuttun. On yıldır, seni tanıdım. Duruşunla, cesaret ve hayata dair farkındalık aşıladın birçok kişiye. Sana ve arkadaşlarına olanlar, sevgili Özlem, maalesef bu ülkede, ülkemizde oluyor. Ülkemizin tarihi maalesef bunu yaptığı kara sayfalarla dolu ve maalesef ‘gurur tahtı’ndan hiç inmiyor. Adliyede, annenle beklerken, tutuklanmadan çıkacağınızı ummuştuk… Artık olanlara mantık yürütemiyorum. Sadece çocukça bir ümitle, iyiliğin kötülüğü yine iyilikle alt etmesini diliyorum…”
Yerli ve milli kindarlığı körükleyerek faşizmi besleyenler, sırtlarını sıvazlayanlar insanlığa karşı ’73uç işlediklerini bilmelidirler.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024