Bugün ulus-devlet kalıplarıyla düşünmeye alışmış olan bizler için bir kıtaya “ilk varanlar”ı hayal etmek bile zor. Hele ki bu yolculuk, henüz tarımın, yazının, hatta tekerleğin dahi keşfedilmediği, buzulların hâkim olduğu, devasa yırtıcıların kol gezdiği bir çağda yapılmışsa… Bahsettiğimiz insanlar, Avustralya’nın ilk halkları: Aborijinler. Bugünkü arkeolojik ve genetik veriler, onların bu kıtaya en az 50.000 yıl önce ulaştığını gösteriyor. Üstelik öyle bir göç ki, denizi aşmayı, bilinmeyene yelken açmayı, daha doğrusu ilkel sallar ya da kazılmış kanolarla dalgalara kafa tutmayı gerektiriyordu. Peki kimdi bu insanlar? Nereden, nasıl ve neden çıktılar yola?
Afrika’dan Ayrılan İlk Cesur Kuşak
Modern insanın, yani Homo sapiens’in kökeni yaklaşık 300.000 yıl önce Afrika’ya uzanıyor. Ancak Afrika’dan çıkan ilk “başarılı” göç dalgasının yaklaşık 70.000 yıl önce gerçekleştiği düşünülüyor. Bu göçmenlerin bir kısmı bugünkü Levant bölgesinden geçerek Asya’ya ulaştı; Hindistan üzerinden Güneydoğu Asya’ya, oradan da Endonezya takımadalarına kadar ilerledi. Deniz seviyeleri bugün olduğundan çok daha düşük olduğundan, bu yolculukların büyük bölümü kara bağlantıları üzerinden yapılabildi. Ancak bir noktada yol tükendi. Önlerinde artık yalnızca okyanus vardı.
Tam da burada, insanlık tarihinin ilk büyük deniz yolculuğu devreye giriyor. Çünkü Güneydoğu Asya’dan Avustralya’ya ulaşmak için, günümüz Papua Yeni Gine, Avustralya ve Tazmanya’yı kapsayan süper kıta Sahul’a varmak gerekiyordu ve bu, ancak açık deniz geçişiyle mümkündü. Bilimsel verilere göre bu yolculuk yaklaşık 50-60.000 yıl önce gerçekleşti. Bazı araştırmalar, kuzey Avustralya’daki Madjedbebe kaya sığınağında 65.000 yıl öncesine uzanan insan varlığına işaret etse de, bu tarihlendirme tartışmalı. Yine de 50.000 yıl öncesi konusunda bilim dünyasında geniş bir uzlaşı mevcut.
Teknoloji Olmadan Okyanus Aşmak
Bugün Avustralya yerlileri iki temel tekne türü kullanıyor: nehir ve bataklık geçişleri için kabuk kanolar ve açık denizler için oyma kanolar. Oyma kanolar, tek bir ağaç kütüğünden yontuluyor ve pandanus lifiyle örülmüş yelkenler ve küreklerle yönlendiriliyor. Elimizde bu kadim yolculuklara dair doğrudan bir deniz aracına ait arkeolojik kalıntı yok; çünkü organik malzemeler binlerce yıl boyunca korunamıyor. Ancak bu ilk denizcilerin, bugünkü yerli teknelerin daha ilkel versiyonlarını ya da basit sal sistemlerini kullandığı düşünülüyor. Yolculuğun birkaç gün sürebileceği tahmin ediliyor. Düşünün: Rüzgâra, akıntıya, belirsizliğe rağmen yola çıkan insanlar… Bu tür bir geçiş, Kuzey Amerika’ya yapılan göçten –yani Bering kara köprüsünün geçilmesinden– en az 30.000 yıl öncesine tarihleniyor.
Avustralya İçlerine Yayılım: Tarım Yok, Fetih Yok
Peki bu erken denizciler Avustralya’ya ulaştıktan sonra ne yaptı? 2017’de yayımlanan bir DNA araştırmasına göre, Aborijin halkları kıtaya hızlıca yayıldı. Bazı gruplar doğudan Victoria’ya, bazıları batı kıyısı boyunca ilerleyerek bugünkü Adelaide civarındaki Nullarbor bölgesine kadar ulaştı. Tüm kıtanın kolonileştirilmesi yalnızca 1.000 yıl kadar sürmüş olabilir. Bu hızlı yayılma, tarıma değil, çevreyle uyumlu bir avcı-toplayıcı düzene dayanıyordu.
Birçok araştırmacı, bu durumun neden Avustralya’da diğer kıtalarda olduğu gibi çoklu göç dalgaları ve kültürel karışım süreçlerinin yaşanmadığını açıklayabileceğini düşünüyor. Tarımsal toplumlarda nüfus artışı ve kıtlıklar, toplulukları göçe zorlarken, Aborijin toplulukları çevreyle uyumlu ve göç baskısından uzak bir yaşam sürdü. Bu da onları hem birbirlerinden hem de dış dünyadan büyük ölçüde yalıttı. Genetik veriler, bu halkların on binlerce yıl boyunca büyük oranda kendi içlerinde kaldığını gösteriyor.
Torres Boğazı ve Melanezya Ayrımı
Bugün “İndigenous Australians” (Yerli Avustralyalılar) ifadesi, hem kıtanın Aborijin halklarını hem de Queensland açıklarındaki Torres Boğazı Adaları’nda yaşayan halkları kapsıyor. Ancak bu iki grup köken açısından oldukça farklı. Torres halkları, Melanezya kökenlidir ve Solomon Adaları, Vanuatu, Fiji gibi adaların halklarıyla akrabadır. Büyük olasılıkla 3.000-4.000 yıl önce Asya’dan yola çıkan bu halklar, denizcilikte oldukça gelişmiş araçlara sahipti: yelkenli katamaranlar, denge çubuklu tekneler ve yengeç-pençesi şeklindeki yelken sistemleri. Bu sayede Hawaii, Yeni Zelanda ve Paskalya Adası gibi uzak noktaları bile kolonileştirdiler.

Ancak Melanezyalılar ile Aborijin halkları arasında neredeyse hiç genetik temas yaşanmadı. Bu da bir kez daha Avustralya’nın uzun süreli yalıtılmış yapısını teyit ediyor.
Sömürgecilikle Yüzleşme ve Bugün
1788’de Avustralya kıyılarına ulaşan Britanyalılar, bu kadim halkların yaşamına büyük bir yıkım getirdi. Avrupalılar geldiğinde Aborijin nüfusunun 300.000 ila 950.000 arasında olduğu tahmin ediliyor. Ancak sömürgecilik, savaş, hastalıklar ve zorla yerinden etmeler yüz binlerce kişinin ölümüne yol açtı. Bugün yerli halklar, Avustralya nüfusunun yalnızca %3’ünü oluşturuyor.
Yine de, Avustralya yerlilerinin bu topraklardaki 50.000 yıllık varlığı yalnızca tarihsel bir veri değildir; aynı zamanda insanlık tarihinde çevreyle uyumlu yaşam, uzun süreli barışçıl toplumsallık ve teknolojik kısıtlar içinde denizleri aşma iradesinin sembolüdür. Avustralya, onlar için yalnızca bir yurt değil; “Düşzamanı”ndan bu yana süregelen bir yaşamın anlamıdır.
Kaynakça:
-
Hiscock, P. (2008). Archaeology of Ancient Australia. Routledge.
-
O’Connell, J. F., Allen, J., & Williams, M. A. J. (2018). “When did first humans arrive in Sahul?” Quaternary Science Reviews.
-
Tobler, R. et al. (2017). “Aboriginal mitogenomes reveal 50,000 years of regionalism in Australia.” Nature.
-
Clarkson, C. et al. (2017). “Human occupation of northern Australia by 65,000 years ago.” Nature.
-
McNiven, I. J., & Russell, L. (2005). Appropriated Pasts: Indigenous Peoples and the Colonial Culture of Archaeology. Altamira Press.