Yaftalamak, bildiğimiz gibi, bir kişi ya da herhangi bir şeyi suçlamak için isnatta bulunmaktır. Yani o kişinin ya da şeyin kendisi değildir de, ona kasıtlı olarak yakıştırılan bir suçlamadır. Suçlama diyelim ki özünde doğru olsa bile, bir yafta halini aldığı an doğruluğu konusunda da kuşkuya yol açar.
Yaftalamak, kişisel ya da siyasi veya toplumsal muarızı kısa yoldan tecrit etmek için kısa vadede kolay ve etkili bir yoldur. Buna başvuran kısa sürede bol “ürün” toplar ama aynı hormonlu ürünler gibi bu ürünün de içi boştur ve sonuçta bu tohumları ekene zarar verir. Evet, belki muarızınızı bu yaftalamalar yoluyla kısa sürede tecrit etmiş gibi görünürsünüz ama bunun sadece bir yaftadan ibaret olduğu ya da yaftanın kendisinin sizin kastettiğiniz gibi olmadığı anlaşıldığında zararlı çıkan siz olursunuz.
Halkın bilincini değil de kendi kısa vadeli siyasi çıkarlarını dikkate alan düzenin hâkim güçleri, astıkları yaftanın gerçek içeriğini araştırmaksızın, kendileri için tehlikeli buldukları siyasi ya da toplumsal hareketlere hemen karalayıcı bir yafta asarlar. Yeter ki, bu yolla halkı bu tehlikeli düşmana ya da düşmanlara karşı nefretle doldursunlar. Çünkü bir yandan da yeterince nefret etmezse halkın onların peşine takılacağı korkusu içindedirler. Çünkü aslında esas, “cahil” bildikleri ve yoksul bir hayata layık gördükleri halktan korkmaktadırlar.
Benim çocukluğumda ve ilk gençliğimde (1950’ler ve 1960’ların ilk yarısı) ortalıkta bir “komünist” lafı dolaşır dururdu. Kimdi “komünist” ve neydi bu komünizm? Kimse bunun ne olduğu konusunda aklı başında bir açıklama getirmezdi ama bu sözcük birisine yafta olarak yapıştırılırsa o kişinin hapı yuttuğunun resmiydi. Sadece “komünizm”in kötü bir şey olduğu bilinirdi ama neden kötü olduğuna da pek kafa yorulmazdı. Bir de komünistlik, Rus taraftarlığıyla özdeşleştirilirdi, çünkü bizzat Rusya denen ülke de “komünist”ti.
Elbette bu komünist yaftası o zamanlar batı ve doğu blokları arasındaki soğuk savaştan da güç alıyordu. Türkiye batı ittifakına dahildi ve “komünist doğu bloku”na karşıydı. Olabilir ama hoşa gitmeyen birine ya da eşitlikten söz eden bir berbere veya işçilerin hakları için mücadele eden bir sendikaya neden bu yafta yapıştırılıyordu? Belki yaftanın yapıştırıldığı kişiler ya da hareketler gerçekten de komünist olabilirdi. Evet ama onlara “komünist” diyenler bunu bir ideolojiden söz eder gibi değil de, bir küfür, aşağılık bir şeymiş gibi söylediklerinde resmen yafta asmış oluyorlardı.
1960’larda solun yükselişe geçmesiyle birlikte “komünist” yaftası da etkisini kaybetti. Bunda Doğu ile Batı arasındaki soğuk savaşın gevşemesinin etkisi de olabilir ama bana esas olarak toplumun komünizm denen şey konusunda giderek aydınlanmasının daha büyük rolü var gibi geliyor. Artık insanlar, legal bir parti olarak kurulmuş TİP’in de etkisiyle “eşitlikten yana olmak, yoksulluğa karşı savaşmak komünistlikse ben de komünistim” demeye başlamışlardı. Bu, bir zamanların korkutucu “komünist” yaftasının etkisini kaybettiğinin en açık göstergesiydi.
1970’lere doğru ve 1970’lerde de “komünist” yaftasının yerini “anarşist”, “anarşik” gibi yaftalar almaya başladı. Türkiye’nin egemen sınıfı ve devlet katmanları “komünizm” yaftasının etkisizleştiğini görmüş, bunun yerine “anarşist” sözcüğünde daha etkili bir yafta bulduklarını düşünmüşlerdi. Elbette bu yafta içinde bulunulan sosyal mücadelenin düzeyine de uyuyordu. Çünkü meyhane köşelerinde polis takibine uğrayan başı önünde zavallı “komünist” gitmiş, egemenlere ve devletine açıkça kafa tutan daha isyancı bir sosyal varlık gelmişti. Bu durumda “komünist” yaftası kesmezdi. Bu isyancının konumuna, onun “azgınlığına” daha uyan bir deyim bulunmalıydı, “anarşist” sözcüğü buna cuk oturuyordu. Çünkü anarşist, şiddet yanlısıydı, bir o kadar da ortalığı karıştıran biriydi. Solcular da ortalığı karıştırıp grev, boykot peşinde koştuklarına, yöneticilere karşı “serkeşlik” yaptıklarına göre “anarşist” yaftasıyla taltif edilmeliydiler. Gerçek komünistler bu dönemde birer komünist olarak ortaya çıkmış olmalarına rağmen artık kimse onları “komünist” olmakla yaftalamıyor, hiç alakaları olmadığı halde “anarşist” olarak gösterilmeye çalışıyorlardı.
1980’lere gelindiğinde “anarşist” yaftası da etkisini kaybetti. Bunda gerçek anarşistlerin ortaya çıkmasının ve anarşizmin kargaşalık değil özgürlük olduğunun toplum ve halk tarafından yavaş yavaş anlaşılmasının rolü de vardı elbette. Bu arada toplumsal mücadele ve bilinçler de ilerlemiş ve en azından toplumun bir kesimi bu tür yaftaları yutmamaya başlamıştı. Bunun üzerine, 1990’lara doğru ve sonrasında belirleyici yafta “terörist” oldu. Elbette bu yaftanın iyice etkili olmasını sağlayan, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda, Kürdistan’da devlete karşı yürütülen silahlı mücadele olmuştur. Kısacası, 1940-50-60’ların köşe bucak kovalanan “komünisti” ya da devlete ve yöneticilere kafa tutan “anarşisti” gitmiş, onların yerini devlete doğrudan doğruya silahla karşı koyan ya da böyle bir mücadeleyi destekleyen “terörist” almıştı. Neydi terörist? Şiddete başvurandı. Evet ama bizzat devletin kendisi de şiddete başvurmuyor muydu? O zaman düzeltelim. Aslında sadece devlete karşı şiddete başvurana “terörist” deniyordu. Tamam ama burada da bir sorun vardı. Geçmişteki devlet kurucuları da zamanında devletlerini daha önceki devlete karşı şiddet uygulayarak kurmuşlardı. Pekala onların da eski “teröristler” olduğu söylenebilirdi. Evet ama devletlerin ve yöneticilerin böyle ince akıl yürütmelerle oyalanacak hali yoktu. Onlara düşmanlarını kısa sürede tecrit edecek yaftalar lazımdı. Önünü arkasını düşünmeden bu yaftayı bolca kullandılar ve bugün de kullanıyorlar. Elbette bunun da eskiyeceği ve etkisini kaybedeceği günler de gelecek.
Günümüzde beni bir hayli gülümseten yaftalardan biri de “teröristbaşı” yaftası. Bu yafta özel olarak tek bir kişi için, Öcalan için kullanılıyor. Foxtv’de haberleri sunuşunu ilgiyle izlediğim Fatih Portakal ve CNN’deki Tarafsız Bölge’de görüşlerine önem verdiğim Ahmet Kasım Han bile kendilerini zorlayarak bu yaftayı kullanmakla bence düzeylerini düşürüyorlar. “Terörist” yaftası bile bir hayli tartışmalıyken buna bir de “başı” eklemek, “bebek katili” ya da “İmralı canisi” iç gıcıklayıcı ve iyice düzeysiz yaftalarından hiç de geri kalır gibi değil. Hele bu yaftanın devletin zoru ile kullanıldığı izlenimi, bu kalitesizliği hiç de hak etmeyen insanlara zarar verecek nitelikte.
Abdullah Öcalan Türk devletine karşı Kürtlerin hakları için ayağa kalktığını ileri süren bir gerilla hareketine liderlik etmiş ve sonunda büyük devletlerin hesapları sonucunda Türkiye’ye teslim edilmiştir. TC yasaları çerçevesinde müebbet hapse mahkûm edilmiştir ve yirmi yıldır hapis yatmaktadır. Hüküm giymiş hapisteki bir insanı ağır ve açıkçası bayağı terimlerle yaftalamak sadece bu yaftayı asanların ve kullananların düzeyini gösterir.
Öte yandan, unutulmamalıdır ki, bu tür yaftalar eğer Öcalan bugünkü yönelimleri dolayısıyla düzgün bir şekilde eleştirilecekse bunu da engellemektedir. Nasıl “komünist” yaftasını kullanan anti-komünizm “komünist” ülkelerin içerden ve gerçekçi bir eleştirisini engellemiş ve bu ülkelere hiç de hak etmedikleri iyi niyetli taraftarlar; nasıl “anarşist” yaftasını kullanan reaksiyon, solun iç eleştirilerini engelleyip ona gözü kapalı safdil fanatikler hediye etmişse aynı öyle!
- Kâbil!!! - 17 Ağustos 2021
- 50 yıl sonra bir 12 Mart değerlendirmesi… - 12 Mart 2021
- Nedir Yaklaşmakta Olan? - 6 Ocak 2021