Dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü, hızla çekilmeye devam ediyor. Son yıllarda artan kuraklık, yağışların azalması ve aşırı buharlaşma, göldeki su seviyesini ciddi şekilde düşürdü. Ancak, doğanın karşı karşıya olduğu bu tehdit yalnızca iklim değişikliğinin değil, insan eliyle yapılan müdahalelerin de bir sonucu. Van Gölü havzasını besleyen dere ve akarsular üzerine kurulan Hidroelektrik Santraller (HES), Jeotermal Santraller (JES) ve barajlar, göldeki suyun çekilmesini daha da hızlandırıyor. Uzmanlar, su kaybının yer yer 2 kilometreyi bulduğunu belirtiyor ve bunun geri dönülemez bir ekolojik felakete yol açabileceği konusunda uyarıyor.
Van Gölü’nde sular çekiliyor, yaşam tehlikede
Geçmişte yaz aylarında bile suyun derinliği nedeniyle girilmekten çekinilen kıyı bölgeleri, bugün kilometrelerce içeri çekilmiş durumda. Van Gölü’nü besleyen akarsuların debisi giderek düşerken, tekne barınakları ve kıyı şeritleri suyun çekildiği alanlara taşınmak zorunda kalıyor. Bu değişim, yalnızca doğal dengeyi değil, göl ekosisteminde yaşayan canlıları, bölge halkının geçim kaynaklarını ve gelecekteki su güvenliğini de tehdit ediyor.
Van Gölü, sadece bölgenin değil, tüm Türkiye’nin su kaynakları açısından kritik bir öneme sahip. Kuruyan gölün çevresinde tarımsal verim düşerken, hayvancılık için gerekli olan su kaynakları da hızla azalıyor. Uzmanlara göre, gölün kuruması halinde bölgedeki mikroklima tamamen değişecek ve bu, daha büyük çevresel felaketlerin tetikleyicisi olacak.
HES ve JES projeleri su kaybını artırıyor
Uzmanlar, gölün kurumasında iklim değişikliğinin yanı sıra, insan faaliyetlerinin de büyük payı olduğunu vurguluyor. Van Gölü havzasını besleyen dereler ve akarsular üzerine kurulan hidroelektrik santralleri (HES), jeotermal santraller (JES) ve barajlar, su akışını kesintiye uğratarak gölün beslenmesini engelliyor. Van’ın Çatak ve Muradiye ilçelerinde faaliyet gösteren HES’ler ve Zilan Deresi üzerine inşa edilen baraj, bölgedeki su kaynaklarının doğal akışına müdahale ederek göl seviyesinin düşmesine sebep oluyor.
Uzmanlar, bu tür projelerin göl ekosistemi üzerindeki yıkıcı etkilerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtiyor. Özellikle su kullanımına dair bilinçsiz politikalar ve kontrolsüz enerji projeleri, doğal su döngüsünü bozarak geri dönüşü olmayan bir ekolojik krize yol açıyor.
İklim değişikliğinin derin etkileri
Van Gölü’ndeki su kaybı, Türkiye’nin genelinde yaşanan iklim değişikliği krizinin en çarpıcı örneklerinden biri. Küresel sıcaklık artışıyla birlikte yağış rejimlerinin değişmesi, buharlaşmanın hızlanması ve su kaynaklarının giderek azalması, Türkiye’yi çölleşme riskiyle karşı karşıya bırakıyor.
İklim bilimciler, bu gidişatın durdurulmaması halinde Van Gölü gibi birçok doğal su kaynağının tamamen yok olabileceğini ve bunun ekosisteme olduğu kadar insan yaşamına da büyük zarar vereceğini söylüyor. Uzun vadede su krizi, tarımsal üretimi azaltacak, göç hareketlerini artıracak ve ekonomik dengeleri altüst edecek.
Gelecek için acil önlemler alınmalı
Van Gölü’ndeki kuraklık alarm verirken, uzmanlar ve çevre aktivistleri acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyor. İlk olarak, su kaynaklarını etkileyen HES ve JES projelerinin çevresel etkileri yeniden değerlendirilmeli ve doğal su döngüsünü koruyacak şekilde düzenlemeler yapılmalı. İkinci olarak, bölgede sürdürülebilir su yönetimi politikaları geliştirilmeli ve kuraklığa karşı uzun vadeli çözümler üretilmeli.
Ancak en önemli adım, iklim değişikliğiyle mücadelede daha güçlü ve kararlı politikalar geliştirilmesi. Karbon salınımını azaltan, su kaynaklarını koruyan ve ekosistemleri sürdürülebilir kılan politikalar hayata geçirilmeden, Van Gölü ve diğer doğal su kaynakları geri dönüşü olmayan bir sona doğru ilerlemeye devam edecek.
Bugün Van Gölü’nün kıyılarında yürüyenler, birkaç yıl önce suyla kaplı olan alanlarda adımlarını atıyor. Eğer gerekli önlemler alınmazsa, yarın bu göl sadece bir anı olarak kalabilir.
- NHY / MA