İstanbul’da Galata Köprüsü, geçtiğimiz günlerde oldukça ilginç bir gündeme sahne oldu. Bir yanda, Trump’ın Gazze’ye yönelik sürgün ve tehcir planlarına karşı yapılacak Filistin mitingi başvurusu İstanbul Valiliği tarafından reddedilirken, diğer yanda 1 Ocak’ta AKP ve Erdoğan’ın damadının da katıldığı bir mitinge izin verilmişti. Bu çifte standart, sosyal medyada büyük tepki toplarken, kamuoyunda da adalet ve demokrasiye dair ciddi soru işaretleri oluşturdu.
Valiliğin Karar Verme Kriteri: Kim Başvurdu?
İstanbul Valiliği’nin, ana muhalefet partisinin başvurusu ile ilgili verdiği karar, gözler önüne serdiği çifte standardın bir örneği oldu. Galata Köprüsü’nde yapılacak Filistin mitinginin, Filistin halkının yaşadığı zor duruma dikkat çekmeyi ve Trump’ın Gazze’ye dair sürgün ve tehcir planına karşı bir protesto gerçekleştirmeyi amaçlayan muhalefet partisi tarafından yapılacağı duyurulmuştu. Ancak, başvuru reddedildi.
Fakat ilginç bir şekilde, aynı köprüde 1 Ocak’ta AKP’nin düzenlediği eyleme Valilik tarafından izin verilmişti. Bu eylem, Erdoğan’ın damadı ve oğlunun da katılım sağladığı bir organizasyondu. O tarihteki etkinliğe herhangi bir engelleme getirilmemişken, bugün aynı yerde ve benzer taleplerle yapılacak bir başka eyleme neden izin verilmediği sorusu akıllara geliyor.
Adalet ve Demokrasi Nereye Gidiyor?
Muhalefet partileri ve birçok sosyal medya kullanıcısı, İstanbul Valiliği’nin aldığı bu kararın, açıkça bir keyfiyet olduğunu savunuyor. Bu durumu demokrasiye ve adalete aykırı bir uygulama olarak nitelendiren tepki, hızla büyüdü. Eleştiriler, Valilik’in kararlarının yer ve konuya göre değil, kimin başvuru yaptığına göre verildiğini vurguluyor.
Bir sosyal medya kullanıcısı, bu durumu şu şekilde dile getirdi:
“İstanbul Valiliği, adaletin ve demokrasinin neresinde? Aynı yerde yapılan bir eyleme izin verilirken, muhalefetin Filistin’e dair yapacağı protestoya neden izin verilmez? Bu çifte standardın nereye gittiğini görmek çok zor olmamalı.”
Çeşitli aydınlar da bu durumu, bir demokratik toplumda asla kabul edilemeyecek bir uygulama olarak değerlendiriyor. Birçok kişi, İstanbul Valiliği’nin bu kararının, hukukun ve eşitliğin yok sayıldığı bir durum oluşturduğunu belirtiyor.
İktidara Yakın Her Şey Serbest, Muhalefete Engellemeler
Birçok kişi için bu olay, iktidara yakın olanların her türlü eylemi rahatça yapabileceği ama muhalefet partilerinin haklarının engellendiği bir düzene işaret ediyor. İktidar ve muhalefet arasındaki bu ayrım, vatandaşların adalet arayışını zorlaştırıyor ve toplumda derin bir güvensizlik yaratıyor.
İktidarın bu tür uygulamaları, Türkiye’nin demokrasi anlayışını zedeliyor ve halkın gözünde hükümetin sadece kendi çıkarlarını düşündüğünü gösteriyor. Birçok kişi, Valilik ve hükümetin tutumunu, siyasi farklılıklar nedeniyle muhalefete uygulanan bir baskı olarak yorumluyor.
Toplumsal Tepki: “Demokrasi İçin Hep Birlikte”
Bu çifte standarda karşı, sadece muhalefet partileri değil, birçok sosyal medya kullanıcısı ve aydın da tepkilerini gösteriyor. İnsanlar, devletin ve yerel yönetimlerin, her türlü siyasi görüşten bağımsız şekilde eşit şekilde hareket etmesi gerektiğini savunuyorlar. İktidar ve muhalefet arasındaki ayrımcılığın, toplumda kutuplaşmayı daha da derinleştirdiği ifade ediliyor.
Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve aydınlar, hukukun üstünlüğünü savunarak, bu tür uygulamalara karşı birlikte hareket edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Demokrasiye inanan her bireyin, adil ve eşit bir yönetim talep etmesi gerektiği vurgulanıyor.
Çifte Standardın Gösterdiği Derin Sorunlar
İstanbul Valiliği’nin, Filistin mitingine izin vermemesi, sadece bir yerel yönetim kararı değil, aynı zamanda Türkiye’deki adalet ve eşitlik anlayışının sorgulandığı bir dönemi işaret ediyor. Bu durum, toplumda derin bir adalet açığı yaratarak, vatandaşların hukuka olan güvenini zedeliyor.
Türkiye’de demokrasiye inanan herkes için, adaletin sağlanması ve siyasi farklılıkların bir kenara bırakılarak eşit bir yaklaşımın sergilenmesi gerektiği, artık daha fazla tartışılmıyor; bu, bir zorunluluk halini almış durumda.