Tarımda Alarm Zilleri: TZOB’dan Hükümete Çağrı ve ‘Çiftçi Kalmayacak’ Uyarısı

İklim krizinin etkileri tarımı çökertiyor, çiftçiye destek verilmezse kırsalda üretici kalmayacak

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın Sakarya’nın Geyve ilçesinden yaptığı açıklamalar, sadece bir doğa olayına değil, giderek derinleşen bir tarımsal çöküşe işaret ediyor. Zirai don nedeniyle yüzde 90’a varan ürün kayıplarının yaşandığı bölgelerde incelemelerde bulunan Bayraktar, hem devletin destek politikalarını hem de tarımın geleceğini tartışmaya açtı: “Çiftçiyi tarlada tutamıyoruz; böyle giderse çiftçi kalmaz.”

İklim Krizi ve Artan Doğal Afetler: Tarımı Vuran Yeni Gerçeklik

Bayraktar’ın açıklamasında en çarpıcı veri şu: 2024’te yaşanan afet sayısı 1257’ye çıktı; bu sayı 10 yıl önce 500’dü. Bu sadece sayısal bir artış değil; aynı zamanda şiddet ve sıklıkta da ciddi bir yükselişi gösteriyor. Ocak ve Şubat aylarında yaşanan kuraklık, ardından gelen kar ve ani don olayları, sadece anlık üretim kayıplarına değil, uzun vadeli bir çöküşe zemin hazırlıyor. Yanan dallar ve gövdeler, ağaçların önümüzdeki yıllarda da meyve vermeyeceği anlamına geliyor.

Tarım sektörü, doğrudan doğayla temasta olan ender üretim biçimlerinden biri ve bu nedenle iklim değişikliğine karşı son derece kırılgan. Ancak Türkiye’de bu kırılganlık, yapısal önlemlerle değil, geçici pansumanlarla yönetilmeye çalışılıyor. Bu yaklaşım artık yetersiz.

Borç Sarmalı ve Gençlerin Topraktan Kopuşu

Bayraktar’ın “çoluğuyla çocuğuyla bu kadar emek verenlerin emeği bir gecede yok oldu” sözleri, üreticilerin yaşadığı yalnızlığı ve umutsuzluğu özetliyor. Zirai üretimdeki bu belirsizlik ve artan ekonomik maliyetler, kırsalda genç nüfusun tarımdan kopmasına neden oluyor. Bayraktar’ın uyarısı, aslında sosyolojik bir dönüşüme de işaret ediyor: Kırsalda üretim zinciri kırılırken, kırsal nüfus da çözülüyor.

Çiftçilerin artan borçları, girdi maliyetleri ve sigorta sistemlerindeki adaletsizlikler, üretimi sürdürülemez hale getiriyor. TZOB, Tarım Sigortaları Havuzu’nun (TARSİM) hasar tespit süreçlerinde daha adil ve şeffaf davranmasını istiyor. Ancak sorun sadece teknik değil; sistematik bir destek yetersizliği söz konusu.

Destek Politikaları Yetersiz: Sadece Zarar Tespiti Yetmez

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın “zarar tespiti yapıp ödeme yapacağız” yönündeki açıklamasını olumlu karşılayan Bayraktar, bunun tek başına yeterli olmadığını vurguluyor. Üreticinin doğrudan nakit desteğine, faizsiz ve uzun vadeli borç yapılandırmasına, ayrıca üretime devam etmesini sağlayacak kredi imkanlarına ihtiyacı var.

Kamu desteği yalnızca olağanüstü hallerde değil, üretimin tüm aşamalarında, planlı ve sürdürülebilir bir şekilde verilmediği sürece bu tür afetlerin etkisi katlanarak artacak. Tarımın bir ekonomik sektör olmanın ötesinde, gıda güvenliği ve stratejik bağımsızlık açısından da hayati bir alan olduğu unutulmamalı.

65 İl Zarar Gördü: Ulusal Acil Durum Haline Geldi

Zirai donun etkileri yalnızca Sakarya’yla sınırlı değil. Bayraktar’ın verdiği bilgiye göre, 65 ilde hasar meydana geldi. Bu rakam, afetin yerel değil, ulusal boyutta bir kriz olduğunu ortaya koyuyor. Ancak hükümetin buna verdiği tepki, olayın büyüklüğüyle orantılı değil.

Her yıl benzer felaketlerin yaşandığı Türkiye’de hâlâ bölgesel ve kısa vadeli önlemlerle süreç yönetiliyor. Oysa tarım politikası; sigorta, üretim planlaması, girdi sübvansiyonu, genç çiftçiye teşvik, iklim dayanıklılığı ve kırsal altyapı gibi çok boyutlu stratejilerle yeniden yapılandırılmalı.

Çiftçiyi Kaybedersek, Toprağı Kaybederiz

Şemsi Bayraktar’ın “çiftçi kalmayacak” uyarısı, yalnızca bir meslek grubunun geleceğiyle ilgili değil; Türkiye’nin gıda egemenliği, kırsal refahı ve sosyal dengeleriyle doğrudan ilgili. Eğer çiftçi üretimden çekilirse, gıda fiyatları daha da artar, dışa bağımlılık derinleşir, kırsal alanlar boşalır ve toplumsal adaletsizlik büyür.

Bu nedenle Bayraktar’ın çağrısı bir yardım talebi değil; bir toplumun varoluşsal ihtiyacına dair uyarıdır. Siyasi karar vericilerin bu uyarıyı duyması ve tarım sektörüne uzun vadeli ve yapısal destekler vermesi artık ertelenemez bir zorunluluktur.