İstanbul’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Filistin halkına destek amacıyla düzenlemek istediği yürüyüş, güvenlik güçlerinin yoğun müdahalesiyle engellendi. Taksim Meydanı’na çıkmak isteyen CHP’liler ve onlara destek veren yurttaşlar, polis barikatları ve sert güvenlik önlemleriyle karşılaştı.
Planlanan yürüyüş öncesinde yalnızca sokaklar değil, şehir adeta kitlesel bir sessizliğe zorlandı. İstanbul Valiliği’nin talimatıyla metro seferleri durduruldu, Taksim’e çıkan ana arterler bariyerlerle çevrildi. Saatler öncesinden yürüyüş güzergâhına yayılan güvenlik ekipleri, hem fiziksel hem sembolik olarak “burası yasaktır” mesajı verdi.
Gazze İçin Sokağa Çıkmak Suç mu?
CHP İstanbul İl Örgütü tarafından organize edilen ve İl Başkanı Özgür Çelik’in öncülük ettiği yürüyüş, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı dayanışma amacı taşıyordu. “Soykırıma sessiz kalma” çağrısıyla örgütlenen etkinlik, tam da iktidarın yıllardır Filistin davasını iç politikada araçsallaştırdığı bir zeminde, toplumsal vicdandan yükselen bir tepki olarak ortaya çıktı.
Ancak bu vicdan, kolluk kuvvetleri karşısında barikatlara çarptı. Tünel Meydanı’nda toplanan yurttaşlar, Taksim’e yürümek isterken polis tarafından engellendi. Grup içinde CHP üyeleri kadar üniversite öğrencileri ve bağımsız yurttaşlar da vardı. Eylemcilerin taşıdığı dövizlerde “Gazze’de katliama hayır”, “Filistin’e özgürlük” gibi mesajlar yer alırken, sloganlar da doğrudan siyasal sisteme yöneldi: “Gün gelecek, devran dönecek”, “Katil İsrail, işbirlikçi AKP.”
İktidarın Sessizliği, Devletin Tahakkümü
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, müdahale sırasında yaptığı açıklamada yürüyüşü engelleyen uygulamaların hukuksuzluğuna dikkat çekti. Çelik, “Seçim dönemlerinde Filistin halkını dilinden düşürmeyenler bugün suskun. Bizim sokakta attığımız her adım, onların gerçek niyetini ortaya çıkarıyor” diyerek iktidarın çifte standardını vurguladı.
Polisin yürüyüşe izin vermemesi yalnızca bir güvenlik tedbiri olarak değil, anayasal bir hak olan gösteri ve ifade özgürlüğünün açık ihlali olarak yorumlanıyor. Özellikle hükümete yakın vakıf ve derneklerin Taksim’de benzer etkinlikleri sorunsuzca gerçekleştirebildiği bir ortamda, muhalif bir partinin barışçıl yürüyüşünün engellenmesi ciddi bir demokrasi sorunu olarak öne çıkıyor.
Taksim: Kamusal Alan mı, Siyasal Yasak Bölge mi?
Taksim, 1 Mayıs’tan Gezi Direnişi’ne, kadın yürüyüşlerinden barış mitinglerine kadar Türkiye’nin toplumsal hafızasında önemli bir yere sahip. Ancak son yıllarda kamusal alan olmaktan çıkarılıp devletin mutlak denetimine tabi tutulan bu meydan, neredeyse her muhalif ses için erişilmez bir bölgeye dönüştürüldü.
CHP’nin yürüyüş girişimi bu dönüşümün yalnızca bir örneği. Taksim’e çıkmak isteyen her siyasi ya da sivil girişim, aynı senaryoyla karşı karşıya kalıyor: Kapatılan yollar, durdurulan seferler, sıralanan polisler ve en sonunda gelen cop ve gaz.
Vicdanların Yalnızlığı
Bugün İstanbul sokaklarında yaşanan müdahale, sadece CHP’ye ya da yürüyüşe katılanlara değil, aynı zamanda Türkiye’de vicdanın ve adalet duygusunun kolektif olarak bastırılmasına yönelik bir müdahaledir.
Devletin güvenlik aygıtı, kendi halkının barışçıl çağrılarından bile bu kadar korkar hale gelmişse, bu korkunun sadece kalabalıklara değil, toplumun iradesine yöneldiği açıktır.
Kaldırılmayan barikatlar, susturulmaya çalışılan sloganlar ve dağıtılan kalabalıklar, Gazze’de ölen çocuklara değil, Türkiye’de konuşmak isteyen yurttaşlara yöneliktir.
Taksim’in taşları bir kez daha devletin değil, halkın sorularına cevap veremeyen iktidarın suskunluğunun ağırlığını taşımaktadır.