Numan Seven’in portre resimlerinde sizi içine çeken bir yan var. Her bir attığı fırça darbesi naif, duru ve de elzem. Yaptığı çalışmalar tıpkı kendisi gibi… Seven, fırça vuruşlarını alelade bir biçimde kullanıyor, çalışmalarında bir yere yetişecekmiş gibi bir his yaratıyor. Sanki bir anı ya da bir ışığı yakalamış da o anı kaçırmak istemiyor gibi… O anı kaçırdığında var oluşunu yitirecek gibi. Seven, yaptığı her çalışmaya suretini kazımış. Seven için insanların ardında bıraktığı kokular ve izler yaşamsal bir sebep…
1984 Ankara doğumlu olan Numan Seven, 2006 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. İlk kişisel sergisini 2016 yılında açtı. Sanatçı, bugüne kadar çok sayıda karma ve kişisel resim sergisi açtı. Son 2 yıldır illüstrasyon çalışmaları yapan Seven, çalışmalarına Ankara’da devam ediyor. Çoğunlukla resimlerini bir ya da iki seansta bitirmeye özen gösterdiğini söyleyen Seven, uzayan seansların, yakalanmış o anlık ruhu kaybettirdiğini düşündüğünü ifade etti.
Rembrandt ve özellikle Frans Hals’ın onun için büyük ustalar olduğunu söyleyen Seven, “Manet’in duygusal zekâsı bana ilham veriyor.” dedi. Sanatçı, kendine has boya tekniğiyle, çoğunlukla sıcak renklerle kurduğu kompozisyonlarını düşsel bir sahneye dönüştürmeyi başarıyor. Sanatçının içedönük kişiliği sanatına da yansıyor.
Onun resimlerinde yankı, koku, iz, asalet ve de bir kadının duru sade ve bir o kadarda yaşamsal şıklığını yaşıyorsunuz. Seven’in bütün yaptığı resimlerde edebi bir durgunluk seziyorsunuz. Hepsinde aynı etkiyi hissediyorsunuz ne daha az ne daha fazla… Seven’in, yaşanmışlıkları, acıları, hüzünleri, sevinçleri ve de yaşamda bıraktığı tüm izler yaptığı resim çalışmalarında görülüyor. İdolleri Rembrandt ya da Frans Hals da öyle değil mi? Bu naifliği, derinliği ve de fırça vuruşlarını Numan Seven’le konuştuk.
Kendinizden bahseder misiniz?
1984 Ankara doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunuyum. Dede tarafım Hacettepeliymiş. Annemin kökleri burada. Hacettepe Mahallesi, bir avluda dört evin açıldığı dar ve çıkmaz sokakları olan şirin mi şirin bir mahalleymiş. Hacettepe Hamamönü’nün batı yanında yer alır. Üniversite kurulana kadar insanların yaşadığı Ankara mahallelerindendir Hacettepe. Tıpkı Hamamönü gibi… Annemin çocukluğu da şimdiki Hacettepe Hastanesi’nde geçmiş. Annem ve arkadaşları Hacettepe Hastanesi kurulduğu zaman orada oynuyorlarmış. Ben de Hacettepe Hastanesi’nde doğmuşum. Bu nedenle Hacettepe benim için önemli.
ATEŞ HER YANIMI SARMIŞTI!
Niye resim?
Çocukluğumda çok içe dönük bir karakterdim. Girişken bir yapım yoktu. Belki de sanata bu nedenle yöneldim. Lise döneminde ders kitaplarımı çok karalıyordum. Ders kitaplarını karalarken bir karakter oluşturmuştum. Sonra o yarattığım karakter karikatüre dönmeye başladı. Bu süreçten sonra daha da yoğunlaştım güzel sanatlara. Animasyon ve çizgi filmle uğraşmaya karar verdim. O zamanlar mesleğin inceliklerini ve felsefesinin ne olduğunu bilmiyordum. Ama büyük bir ateş sarmıştı her yanımı… Üniversite okumaya karar verdiğimde başka bölüm okumak istemedim. Güzel Sanatlar okumak için yetenek sınavlarına hazırlandım. Bir yıl boyunca Cafer Tabak’ın atölyesinde ders aldım. Orası da iyi bir eğitim oldu benim için. Farklı çalışmalar yaptık. Desen derslerinin yanı sıra Cafer Hoca resim nasıl okunur diye bir ders veriyordu. Van Gogh’tan tutun da Rönesans ressamlarına kadar bütün ressamların çalışmalarını inceliyorduk. Bu da ufkumuzu açıyordu. O sıralarda da karikatür çiziyordum. Hata çizdiğim karikatürleri dergilere de gönderiyordum Leman’a da göndermiştim. Üniversitede de ilk tercihime girdim başka bir bölüm de istemiyordum açıkçası.
KOKULARIN BIRAKTIĞI İZLER!
Bize Sillage anlatır mısınız?
Sillage, Fransızca bir kelime. Sillage (fr.) biri gittikten sonra onun ortamda bıraktığı his, bir kişinin parfümünün bıraktığı iz, uçakların havada, gemilerin su üzerinde arkalarından bıraktığı çizgiler, anı, hatıra anlamlarını taşıyor. Anne karnında oluşan ilk duyumuz koku duyusudur. Doğduğumuzda da duyulan kokularla birlikte anılar birleşir ve bu nedenle bir kokuyu tekrar duyduğumuzda bizi, ilk o kokuyu duyduğumuz andaki ruh haline götürür. Bildik bir koku çocukluk anılarımıza kadar götürür bizi. Çok etkili bir kelime başka bir dile çevirmek mümkün değil. Fransızca da özel bir karşılığı var tıpkı Türkçe deki ‘İmece’ kavramı gibi…
Sergiye ne kadar sürede hazırlandınız?
Sergiyi çalışırken tek modelle çalıştım. Resimlerimde sıcak tonları kullanıyorum. Sıcak tonlar bana çok samimi geliyor. Renk konusuna özen gösteriyorum. Daha yumuşak tonları ve de daha natürel renkleri tercih ediyorum. İnsana daha samimi gelecek tonları kullanmayı seviyorum. Bu benim ikinci sergim. Grup olarak 10-15’i buldu. İlk sergimi 2016 yılında açmıştım. O sergimin ismi de ‘Konsantrasyon’du. Orada da portre çalıştım.
DUYULARIN PEŞİNE DÜŞEN ADAM
Genelde portre mi çalışıyorsun?
Portre demeyelim ama insanı baz alan konular diyebiliriz.
Gerçeklikle eşdeğer mi resim senin için?
Tam öyle diyemem. Mesela okul yıllarıma daha yeni başlarken
‘…tat, koku, his, duyu… Ben mi unuttum sizleri salınarak…’
Böyle şiirimsi küçücük bir kelime yazmıştım. O kelimelerin etrafında dönüp durdum. Dönüp durduğum insan hikâyeleri ya da duyular aslında.
Konsantrasyon sergisinin içinde sihir büyü vardı. Bu sergiye de aslında onlardan bir parça yansıttım. Bundan sonra da açıkçası şunu düşünüyorum: ‘İnsan dışında biraz da çevresi ile mi ilgilenmeye başlasam’. Bundan sonraki süreçte insanın yanına biraz da doğayı katıştırmak istiyorum. İDOLÜ FRANS HALS VE REMBRANDT
Özellikle çalışmak istediğiniz bir alan var mı?
Barok dönemi ressamlarından çok etkileniyorum. Özellikle Felemenk sanatından. Frans Hals benim için çok önemli bir figür. Özellikle Hals’in fırça vuruşları beni çok etkiliyor. Hals, cabuk ve kalın fırça darbeleri kullanır resimlerinde. Rembrandt’da benim için önemli bir ressam. Dünya sorunları üzerine de kafa yorup önümüzdeki süreçte sosyal konulara eğrilmek istiyorum. Genellikle detay çalışıyorum diye eleştiriliyorum. Bu haklı bir eleştiri insanın yanına başka eklemek istediğim konularda var açıkçası.
- Ankara’da bir düş yolculuğu - 29 Aralık 2019
- Çekmecelere kilitlenen hikâyeler gün yüzüne çıktı! - 2 Aralık 2019
- Kadınlar sokakta buluşuyor - 24 Kasım 2019