Doğu toplumlarının ruhu farklıdır. Bir olaya ilk anda hemen ağlayabilir, sonra kahkahayla gülebilir. Birini en yüksek makama çıkarır, alkışa boğar, anında yuhalayabilirler. Doğulu olmak biraz böyle bir şey.
Amin Maalouf belki biraz da bu yüzden doÄŸu için, “her ÅŸeye çok üzülen ama deÄŸiÅŸtirmek için hiçbir ÅŸey yapmayan toplumlar” demiÅŸtir.
Hele söz konusu olan beş yüzyıl boyunca katledilmiş, sürülmüş, asimilasyonun çarkından geçmiş bizim gibi bir toplumsa, onun genleri de bir miktar değişmiş demektir.
Bu toplum, her olayın arkasında siyasi sebep arar, hep iktidarı, devleti, gizli güçleri arar, bazen bulur da. Uzun ve kanlı tarihi sebebiyle bu durumun anlaşılabilir bir temeli de vardır.
DoÄŸu toplumlarında yaygın ve çeÅŸitli hurafeler, komplolar iÅŸte böyle ortaya çıkmıştır. Batının biraz da alayla “DoÄŸu Masalcılığı”na övgüler yaÄŸdırması bundan olabilir mi?
Bizim “okumuÅŸ” ve “aydın” Dersim toplumu da bu eÄŸilimlere bir yerden sonra ortak olabiliyor. Aynı davranış kalıplarını Dersimliler de -bazen çok daha fazlasıyla- gösterebiliyor.
Bu durumun oluÅŸmasında Dersim nüfusunun “dört daÄŸ içinde” sıkışmasının da bir parça rolü var. BeÅŸ yüz yılı aÅŸkın zaman evvel, Yavuz’un saldırıları sırasında o dört daÄŸ ya da “on iki daÄŸ” bizi düşmandan korudu, Yavuz’un kılıcından sakınmamızı ve asimile olmamamızı galiba büyük oranda o heybetli daÄŸlara borçluyuz. Ama o daÄŸlar bir kaç on yıldır bizi çevreden yalıtıyor, bir kabuk içine sıkıştırıyor, bunun sebebi bu yüzyılda o daÄŸlar deÄŸil ama, biziz: Dünyadaki geliÅŸmeleri yeterince takip etmiyoruz.
Ovacık yolunda kaybolan Engin EroÄŸlu’yu hatırlatmak istiyorum. Bu çocuk Munzur kıyısında koyunlarını otlatan, pırıl pırıl bir gençti, yetenekliydi de, çektiÄŸi videolar sayısız insan tarafından “insan-hayvan kardeÅŸliÄŸi”nin bir seremonisi olarak izlenmiÅŸtir. Bu çocuk birden kayboldu, geçen yılın yaz aylarıydı, herkes ayaÄŸa kalktı, Dersim dışından “balık adamlar” geldi, Munzur’a dalıp çıkıyorlardı. Dersim halkı tam bir seferberlik halindeydi.
Arama çalışmaları aralıksız sürerken, sosyal medyanın da yaymasıyla çocuÄŸun kayboluÅŸu hakkında tuhaf senaryolar yazılmaya baÅŸlandı. KiÅŸisel sayfasında paylaÅŸtıklarına bakılarak onu resmi güçlerle baÄŸlantılı kiÅŸilerin kaçırdığı, öldürdüğü, “saÄŸlam hikayeler” eÅŸliÄŸinde yazıldı.
Burada bir “sınır” var, o ÅŸudur: Herkesin “düşünce özgürlüğü” ve “ifade hakkı” var, köyde yaÅŸayan çobanın da, Munzur üniversitesinde ders veren profesörün de düşünme ve düşündüğünü yayma hakkı var; ama bu hak hiç kimseye “yalan söyleme” ya da “kara propaganda yapma” imkanı vermez.
Neticede anlaşıldı ki bu bahtsız çocuÄŸa Ovacıklılar’ın yolcu otobüsü çarpmış ve çocuk Munzur’a düşmüş. Günlerce kaybolmasının arkasında meÄŸerse ne devlet, ne de baÅŸka bir güç varmış. Yazılanlar, öfkeli laflar, suçlamalar, hepsi bir anda unutuldu. Neticede bu iÅŸin bu çaÄŸda bir bedeli yok ki, sayfanızı “silersiniz” iÅŸ biter.
Yeni bir yılın baÅŸlarındayız ve ne yazık ki bir kaç gündür iki korkunç olay daha gözlerimizin önünde zuhur ediyor: Pertek’teki çocuk istismarı ve üniversite öğrencisi Gülistan Doku’nun kayboluÅŸu. Bu olaylar hakkında da yazılıp çizilenlere bakıldığında sanırım yukarıda bahsettiÄŸim o “sınır” aşılmak üzere, hatta galiba aşıldı da: Bakın Pertek’te “istismar zanlısı” olarak damgalanan Ahmet OÄŸuz dün gece kendisini evinin bahçesindeki bir aÄŸaca asarak yaÅŸamına son vermiÅŸ.
Gencecik bir kızımız olan Gülistan Doku, umarım ailesine saÄŸ salim döner. Ä°ntiharlarla anılan bir kent olmak bizim açımızdan da korkunçtur. Gülistan’la ilgili yazılanlara bakıldığında da bazı çevrelerce olayın “siyasi bir cinayet” olarak resmi için herÅŸeyin yapıldığı anlaşılıyor. Bu çabalar, en çok Gülistan’a zarar veriyor, farkında mıyız?
Kalem ya da çağımızdaki adıyla klavye, günümüzde büyük bir meÅŸaledir, bizi ve çevremizi aydınlatır, ama bazen o bir silaha dönüşür, hele herkesin “yazı yazma hakkı”na fazlasıyla sahip olduÄŸu bu korkunç “sanal çaÄŸ”da.
Tüm önyargılardan uzak, nesnel, objektif verilere dayalı değerlendirme ve yorumlar hepimize yararlı olandır. Aksi halde hepimiz zarar görürüz, aramızdan birilerinin yaşam hakkını kendi ellerimizle ortadan kaldırırız.
- Dersim Tertelesi ve Taner Akçam’ın sahtekâr tarihçiliği - 1 Haziran 2023
- Hıdır Boztaş için.. - 8 Mayıs 2020
- Dersimliler, Zazalar ya da Kürtler - 29 Mart 2020