Öğrenmek isteyenlere: Emperyalist politika dersleri

ABD savaş gemilerinin Başkan Trump’ın buyruğuyla Suriye’nin Humus kenti yakınlarında bulunan Şayrat hava üssüne 60 kadar Tomahawk füzesi atması, bu ülkede ve Ortadoğu’da yaşanan krizi daha da tırmandırdı. Trump, Hitlervari bir açıklama yaparak, Şayrat hava üssüne yapılan saldırının ABD’nin, “yaşamsal güvenlik çıkarları” gereği olduğunu bile söyleyebildi. Amerikan haydut devletinin gerekçesi, sözümona Suriye uçaklarının cihatçı teröristlerin yuvalandığı İdlib’e karşı kimyasal kullanmış olmasıydı. Yaşanan bu son kriz neleri gösterdi?
 
1) Herşeyden önce bu kriz, ABD ve AB emperyalistlerinin uluslararası hukuka ilişkin gevezeliklerinin hiç ama hiçbir anlamı olmadığını göstermiştir. Bir ülkede olsun, uluslararası alanda olsun bir kişi, örgüt ya da devlet suçlanıyorsa, öncelikle bir hukuksal soruşturma yapılması gerekir. Bu son olayda da BM’in herhangi bir organının ya da Suriye’nin 2013’ten bu yana üyesi olduğu Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (=OPCW) bir soruşturma yapması beklenmeliydi. Ama; suçluların telaşı içinde olan ve kendisini hem savcı, hem yargıç ve hem de cellat sayan ABD bir kez daha hukukun ırzına geçti; ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson olayın hemen ardından Suriye’yi suçladı. 30 Mart’ta Türkiye’yi ziyaret eden ve bu arada sahte Cumhurbaşkanı Erdoğan’la da görüşen Tillerson 86 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıyla ilgili Rusya’ya da bir çağrıda bulunarak, Rusların, Esad rejimine verdiği destekle ilgili dikkatli düşünme vakti gelmiştir” dedi.
 
2) Bu kriz İsrail’in Ortadoğu’daki çatışma ve savaşların -çoğu zaman ortada gözükmeyen- en önemli sorumlu aktörü olduğunu gösterdi. Sputnik’in haberine göre, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’de bir hava üssünü vurma kararına “tam destek verdiklerini bildirdi. Dahası o İsrail için, Esad rejiminin korkunç eylemlerine karşı verilen bu kararlılık mesajının sadece Şam’da değil, aynı zamanda Tahran’da, (Kuzey Kore’nin başkenti) Pyongyang’da ve diğer yerlerde de yankılanmasını ümit etmektedir” dedi. Demek ki bu kriz, son dönemde Suriye hükümetinin meşruiyetini kabul etmiş, etmek zorunda kalmış gözüken ABD’nin yeniden neocon tipi, yani açıkça İsrail-yanlısı bir Ortadoğu politikasına yöneldiğini, ABD üzerindeki Siyonist ipotek kalkmadıkça böylesi politikaların sürdürüleceğini göstermiştir. Tabii ABD tekelci burjuvazisinin farklı fraksiyonlarının Ortadoğu ve başka bölgeler halklarına saldırma konusunda anlayış birliği içinde olduklarını da. Donald Trump yönetimi de; hem neo-con adı verilen Amerikan neo-faşistlerinin, hem Hillary Clinton ve onun Demokrat Parti içindeki yandaşlarının ve hem de Cumhuriyetçi Parti’nin ve ABD’ndeki Siyonist lobilerin istekleri doğrultusunda hareket edeceğini kanıtlamıştır.
 
3) Suriye’de başta Rusya’nın ve aynı zamanda İran’ın ve tabii Hizbullah’ın önemli miktarda askeri gücü ve donanımı bulunuyor. Ayrıca Suriye, Rusya’nın da yardımıyla edinmiş olduğu etkili bir hava gücüne ve hava savunma sistemlerine sahiptir. Yani Suriye’nin durumu, ne 2001’in Afganistanı’nın, ne kolu kanadı kırık 2003’ün Irakı’nın ve ne de ordusu çok zayıf olan 2011’in Libyası’nın durumuna benziyor. Daha da önemlisi hem İran ve hem de Rusya, Suriye’ye yönelik bir saldırının kendilerine yönelik bir saldırı olduğunu/ olacağını biliyorlar. Dolayısıyla, eğer frene basmazlarsa ABD ve İsrail’in Suriye’de oynamaya giriştikleri kumar, büyük ölçekli bir savaşın fitilini tutuşturabilir. Bir başka deyişle bugün ABD ile İsrail’in yeni bir dünya savaşı tehlikesinin baş mimarları olduğunu kesinlikle söyleyebilecek durumdayız.
 
4) Bu saldırı ABD ve AB emperyalistlerinin -ve tabii İsrail, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın da- İslami terör gruplarıyla organik ilişkisini bir kez daha doğrulamış bulunuyor. Britanya ile Fransa’nın yanısıra Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye’nin hiç beklemeksizin geçmişte, Suriye ordusuna ve sivillere karşı kimyasal silah kullandığı kesinleşmiş olan terörist grupları değil de Suriye’yi kınama ve suçlamaları, kimin kimin yanında durduğunu ve Telaviv, Ankara, Riyad, Londra ve Paris’teki savaş suçlularının İslami terör gruplarına karşı savaşıma ilişkin gevezeliklerinin içi boş lakırdıdan ibaret olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla bu krizin; Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle cihatçı teröristleri önemli ölçüde etkisiz hale getirmiş olan Suriye ordusunun, Türkiye sınırındaki İdlib’de toplanmış ve oraya sıkışmış olan terörist gruplara saldırı hazırlıklarının öngününde çıkarılmış olması hiç de rastlantısal değildir. Bu saptamaya, zafere doğru yürümekte olan Suriye ordusunun ve Suriye’nin bağlaşıklarının İdlib’de kimyasal silah kullanmak suretiyle kendilerini haksız konuma koyacak ve İdlib operasyonunu tehlikeye sokacak denli aptal olmadıklarını da ekleyebiliriz.
 
5) Ve tabii bu kriz, AB ülkelerinin ve ABD’nin -aralarındaki bazı anlaşmazlıklara rağmen- başını IŞİD/ El Nusra kafalı Erdoğan kliğinin çektiği Türk gericilerinin anti-demokratik ve faşist uygulamalarından ve savaş kışkırtıcısı politikalarından gerçekten de rahatsız oldukları yolundaki söylencenin içinin büyük ölçüde boş olduğunu da göstermiştir. Çoğunun sandığının tersine bugünkü Erdoğan kliği iktidarı, ABD ve İsrail’in uzun erimli çıkarları açısından, olabilecek en iyi iktidardır. Bu aynı zamanda, Kürt halkının ulusal kurtuluş savaşımına destek verir gözüken ve bir ölçüde de veren ve başka ülkelere saldırmak için demokrasi, insan hakları, kadın hakları” sopasını kullanan ABD ve AB emperyalistlerinin, en vahşi, en iğrenç, en barbar çetelerle çok yakın ilişki içinde olmaktan hiç de rahatsız olmadıklarını, onların gönlündeki Kürdün PKK/ PYD Kürdü değil, Barzani/ Talabani Kürdü olduğunu göstermiştir.