İda Dağı Mitosları

Kaz Dağı veya İda Dağı; hangi isimle anılırsa anılsın onun güzelliği ve görkemi bugün olduğu gibi Antik Çağ insanlarını da etkilemiş olmalıydı. İşte bu nedenledir ki, Antik Çağ mitoslarında tanrıların mekânı olarak sıkça adı geçer. Bu dağlar bazen tanrılara veya efsanevi kişiliklere ev sahipliği yapar, bazen de çok önemli olaylara. Antik Çağ insanı tanrılarının, Yunanistan’ın Olympos isimli en yüksek dağında yaşadıklarına, nektar içip ambrosia yediklerine inanırdı. Batı Anadolu’da ise tanrılar için en uygun yer ancak İda Dağı olabilirdi.

Aslında İda Dağı ününü, ünlü ozan Homeros’a borçludur. Homeros’un İlyada Destanı sayesinde, dünyanın en tanınan dağlarından biri olmuştur.

Antik Yunan Mitolojisinde en ünlü mitosların pek çoğunda olaylar İda Dağı’nda geçer.

İda İsminin Kökeni

İDA kelimesi de mitoslarda farklı kişilikler olarak karşımıza çıkan bir isimdir. Mitoslarda İdaios ve İdaia isimleri geçer. İdaia, İda’dan gelen veya İda’da yaşayan anlamına gelir. Bu adı taşıyan iki kadın kahraman vardır. Bunlardan ilki bir Nymphe’dir (doğa perisi) ve bu Nymphe Irmak Tanrı Skamandros’la birleşerek Teukros adında bir erkek çocuk dünyaya getirir. Mitoslarda Teukros adında iki kahramanın adı geçer. Burada önemli olan her iki kahramanın da Troia ile ilişkili olmasıdır. İdaios isminde de pek çok kişilik vardır ve bu kişilerin tümü yine Troia kraliyet ailesine aittir.

Paris’in Doğumu ve Büyümesi

Paris, Homeros’un İlyada Destanının özünü oluşturan Troia savaşının çıkmasına neden olan Troialı kahramandır. Paris’in babası Troia kralı Priamos, annesi Hekabe’dir. Hekabe hamiledir ve bir gece korkunç bir rüya görür. Rüyasında karnından çıkan alevler Troia surlarını yalamakta ve surlardan atlayan alevler kenti ve İda’daki ormanları yakmaktadır. Kraliçe korku içinde uyanır ve gördüklerini kocasına anlatır. Kral ve kraliçe rüyayı kâhinlere danışmaya karar verirler. Kâhinler doğacak çocuğun kentin mahvolmasına neden olacağını bildirirler. Kraliçe çocuğun öldürülmesine razı olmaz, ancak onun İda Dağı’na bırakılmasını kabul eder.

Çocuğun dağdaki akıbeti konusunda farklı anlatımlar vardır. Bunlardan birinde çocuğu dağda çobanlar bulur, büyütür ve ona Aleksandros (koruyan adam, korunan adam) ismini verirler. Diğerinde ise Priamos’un uşaklarından Agelaos çocuğu dağa terk eder ve burada çocuğu beş gün boyunca bir ayı besler. Agelaos çocuğa bakmak için geri döndüğünde, çocuğun yaşadığını görüp onu yanına alır ve büyütür. Paris son derece yakışıklı ve yiğit bir delikanlı olur. Günlerini İda Dağlarında çobanlık yaparak geçirir.

Bir gün Priamos’un hizmetkarları Paris’in çobanlık yaptığı sürüden, çok sevdiği bir boğayı almaya gelirler. Boğa, Priamos’un küçük yaşta öldüğü sanılan oğlunun anısına düzenlenen cenaze töreni oyunlarında ödül olarak verilecektir. Paris çok sevdiği hayvanını geri alabilmek için şehre gelir ve bu oyunlara o da katılır. Oyunların galibi Paris olur ve boğayı kazanır. Priamos’un kızlarından bir tanesi kehanet yeteneğine sahiptir. Bu kızın adı Kassandra’dır. Kassandra Paris’i tanır ve anne ve babasını uyarır. Oğluna kavuşmanın sevinci ile Priamos ve Hekabe kehaneti bir tarafa atıp, onu saraya kabul ederek bağırlarına basarlar.

Paris’in Seçimi

Hekabe’nin rüyası çocuğun sağ bırakılması ile gerçek olmaya başlar ve Troia savaşının meydana gelmesindeki olaylar dönüp dolaşıp her seferinde Paris’e bağlanır. Paris dağlarda çobanlık yapmaktadır. Bu sırada Olympos’ta da bazı olaylar meydana gelmektedir. Tanrıça Thetis, Zeus tarafından bir ölümlü olan Peleus ile evlendirilir. Bu düğüne Eris yani nifak tanrıçası, kötü özellikleri nedeniyle davet edilmez. Bunu haber alan Eris, tanrılar ve tanrıçalar toplandıkları sırada aralarına, üzerinde EN GÜZELE yazan bir altın elma fırlatır. Tanrıçalardan Athena, Hera ve Aphrodite en güzelin kendisi olduğunu söyleyerek elmayı almak üzere atılırlar. Bunun üzerine Zeus Hermes’i, tanrıçaları İda Dağı’na götürmekle görevlendirir. Orada Paris’ten en güzel tanrıçayı seçip, elmayı ona vermesi istenecektir. Tanrıçalar Paris’in karşısına dizildiler. Hera Paris’e yaklaşarak kendisini seçerse ona Asya İmparatorluğunu vereceğini, Athena bilgelik ve gireceği tüm savaşlarda zafer, Aphrodite ise dünyanın en güzel kadınını vaat ederler. Paris elmayı Aphrodite’ye vererek en güzel tanrıçayı Zeus adına belirler ve böylece de dünyanın en güzel kadınını alacağı günü beklemeye koyulur.

Bu mitos dünyanın en bilinen mitoslarından biridir. Konu antik dönemde olduğu kadar, günümüz ressamları tarafından da sıklıkla resmedilmiştir. Antik yazarlardan Strabon (İ.S.18/19 da eserini yazdığı düşünülür) Antandros ile ilgili bahsinde; İç kısımda Antandros bulunur bunun da yukarısında Paris’in hakemlik ettiği söylenen Aleksandreia dağı vardır der.

Paris’in Dünyanın En Güzel Kadını Bulması ve Kaçırması

Paris Ida Dağında çobanlık yaparken Oinone adında bir Nymphe’ye âşık olup evlenir. Ancak güzellik yarışması sırasında Aphrodite’nin verdiği söz ile aklı başında gider ve Oinone’yi terk eder.

Dünyanın en güzel kadını Sparta kralı Menelaos’un karısı Helena’dır. Paris bir gemi ile denize açılıp Sparta’ya gider. Burada kral Menelaos tarafından karşılanır. Menelaos Katreus’un cenaze töreni için Girit’e gitmek zorunda olduğundan, konukların ağırlanması işini Helene’ye vererek saraydan ayrılır. Kısa sürede Helene ve Paris birbirlerine âşık olurlar. Helene Paris ile birlikte, yanına aldığı hazinelerle Troia’ya doğru yola çıkar.

Bu olayın ardından karısı kaçırılan (veya kaçan) Sparta kralı Menelaos, ağabeyi Agamemnon başkanlığında tüm Akha krallarını toplar ve onları Troia’ya saldırmak ve Helene’yi geri almak için ikna ederler. Böylece tüm Akha ordusu gemileri ile toplanırlar ve Troia’ya doğru sefere çıkarlar. 10 yıl süren savaşın ardından da Troia düşer yani kehanet gerçekleşir ve Paris kentin mahvına neden olur.

Ankhises ve Aphrodite

Ankhises, Troia savaşının ardından Antandros’da gemilerini yaparak oradan denize açılan ve Roma’yı kurduğuna inanılan kahraman Aineias’ın babasıdır. Tanrıça Aphrodite, İda dağı yamaçlarında sürülerini otlatan Aghises’i görür ve âşık olur. Aghises ile Aphrodite’nin birlikteliğinden Troia’lı kahraman Aineias dünya’ya gelir. Homeros, “Dardanie’lilerin başında Aineias var, Ankhises’in oğlu, tanrısal Aphrodite doğurdu onu Ankhises’ten; bakmadı tanrıçalığına, birleşti İda Dağı eteklerinde bir ölümlüyle” diye anlatır bu hikâyeyi İlyada’da (II, 819 vd.).

Aeneas Destanı

Aeneas, Tanrıça Aphrodite ve Troialı soylu Ankhises’in oğludur. Vergilius’un Aeneis yani Aineias destanı Troia’nın düşmesinin ardından, kahramanın Antandros’da gemilerini yaptıktan sonra beraberindeki savaştan kurtulanlarla birlikte denize açılıp İtalya’ya yerleşerek Roma İmparatorluğu’na temel olacak yeni bir yurt kurmasını anlatır. İlyada Destanı Hektor’un ölümü ile son bulur. Troia savaşı sonrası olayların büyük kısmı Vergilius’un Aineias Destanında (Aeneis) anlatılmıştır.

Aineias Yunanlılar Troia’yı alt üst ederlerken, kentin sonunun geldiğini anlar, sırtına yaşlı babası Ankhises’i, koluna oğlu Askanios’u alarak şehri terk eder. Troia’dan İda’ya çekilerek sağ kalan ve çevreye dağılmış bulunan Troialılar’ı toplayarak Antandros’da gemilerini yaptıktan sonra yurdundan ayrılır.

Apollon ve Poseidon’un Cezası

Hera, Apollon, Athena ve Poseidon Zeus’u zincire vurmak isterler. Bu hazırlık başarısızlıkla sonuçlanır. Zeus, Poseidon ve Apollon’u Troia Kralı Laomedon’un hizmetinde çalışmakla cezalandırır. Poseidon Troia surlarının yapımında çalışırken, Apollon da İda Dağı’nda kral Laomedon’un sürülerini otlatır.

Ganymedes’in Kaçırılması

Ganymedes Troia kraliyet ailesinden bir delikanlıdır. Ölümlülerin en güzeli olarak bilinir. Zeus Ganymedes’i İda Dağı’nın yamaçlarında sürülerini otlatırken görür ve âşık olur. Bir anlatıma göre kuşu kartalı gönderir Ganymedes’i Olympos’a kaçırsın diye, bir başka anlatıma göre ise bizzat kendisi kartal kılığına girerek kaçırır. Bundan sonra Ganymedes Olympos’da tanrıların sakisi olur. Zeus çocuğun karşılığında babasına ölümsüz atlar armağan eder.

Zeus ile Hera’nın İda Dağı’nda Evlenmesi

Zeus tanrıların en büyüğü, tanrıların babasıdır. Hera ise Olymposlu tanrıçaların en büyüğü, Zeus’un karısıdır. Hera ve Zeus İda Dağı’nda görkemli bir düğünle evlenirler.

Troia Savaşı’nda Hera’nın Zeus’u İda Dağı’nda Oyalaması ve Savaşın Yönünün Değişmesi

Troia savaşı tüm hızıyla devam etmektedir ve savaşı Troia’lılar kazanmaktadır. Akhaların tarafını tutan tanrıça Hera, savaşın yönünü değiştirmek için bir düzen kurar. Hera’nın bu uğurda yaptıkları Homeros’un İlyada Destanı’nda çok güzel bir şekilde anlatılmıştır (XIV, 152-353).

Hera, savaşı İda Dağı’nın doruklarında izleyen Zeus’un yanına, Aphrodite’den ödünç aldığı memeliği takarak gider. Hera bu memeliği almak için Aphrodite’yi kandırmıştır. İlyada’da bu nakışlı memeliği şöyle anlatır Homeros; “alacalı bulacalı bir kordeleydi bu, alımlı ne varsa hepsi onun içindeydi, sevgi onun içindeydi, istek onun içinde, cilveleşme, şakalaşma onun içinde, en akıllı insanı ayartan aşk onun içinde.”

Hera Uyku’yu bulur ve ona eğer Zeus’u sevişmelerinin ardından uyutursa çok arzuladığı Kharit tanrıçasını eş olarak vereceğini vaat eder.

“Hera dosdoğru yürüdü Gargaros doruğuna, İda’nın en yüksek tepesiydi bu, Zeus onu gördü, görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını, öyle bir aşkı ilk ilk birleştikleri gün duymuştu, ana babalarından gizli çıktıkları gün yatağa” diye anlatır Homeros. Zeus Hera ile sevişmek ister Hera nazlanır ve sanki bu olayı kendi planlamamış gibi utanarak tanrıların onları sevişirken görmelerinden endişe ettiğini söyler. Zeus çevrelerini altın bir bulutla sarar. Uyku görevini yapar ve Zeus’un gözlerine döker tatlı uykuyu. Ardından koşar Poseidon’un yanına Akhalara yardım etmesi için ve savaşın yönü böylece değişir. Ardından Zeus uyanır ve doğrulur(XV, 5 vd.). Troialı Hektor kan kusuyordu ve savaş dışı kalmıştı. Anladı Zeus Hera’nın kurduğu düzeni. “Amma da düzen kurdun, yola gelmez Hera savaş dışı ettin tanrısal Hektor’u, uğrattın orduyu bozguna. Bu kötülüğün meyvesini sen toplayacaksın önce, seni bir güzel pataklayayım da gör” diyerek azarlar Hera’yı.

Hermaphroditos’un İda Dağı’nda Büyütülmesi

Hermes ve Aphrodite’nin oğludur. Olağan üstü güzellikteki çocuk İda ormanlarında büyütülmüştür. Hermaphroditos onbeş yaşına geldiğinde dünyayı dolaşmaya çıkar. Karia’da bulunduğu bir gün, güzel bir gölün kıyısına gelir. Bu gölün Salmakis adında bir nymphesi (peri) vardır ve Hermaphroditos’a âşık olur. Nymphe aşkını söylemesine rağmen bir karşılık alamayınca, bir kenara gizlenip beklemeye başlar. Suyun güzelliğine kaplan delikanlı soyunup göle girer. Tam bu sırada kenarda bekleyen Salmakis, kendi alanına giren delikanlıya sıkıca sarılıp, tanrılardan bedenlerinin hiçbir zaman ayrılmamasını sağlamalarını diler. Tanrılar Salmakis’i dinlerler ve onları iki cinsli tek bir insan olarak birleştirirler.