İçdökümü!…

“Ne gülüyorsun, anlattığım senin hikâyen!” – Rabia Mine

Ne tuhaf… Ne zaman içimi dökmeye kalksam, insanlar benim narsist olduÄŸumu düşünüyor; kendimi anlattığımı zannediyor. Oysa ki ben herkesin hayatının herkesin hayatı olduÄŸunu herkesin bildiÄŸini sanıyorum. Herkesin büyük bir bütünün parçası olduÄŸumuzu bildiÄŸini…

Olanca umutsuzluÄŸuma raÄŸmen gizil umutlar taşıyorum demek ki hayata dair farkında olmadan… Hâlâ incinebildiÄŸime göre…

Ömrüm kapıları çarpıp gitmekle geçti çirkinleÅŸen her yerden… Herkesten…

Tek başıma bir manifesto gibi durmaya çalıştım yeldeÄŸirmenlerine karşı… Hiçbir yere ait olmadım. Hiçbir aidiyete ihtiyaç duymadım. Hiçbir inanca da…

Cennet de cehennem de bendeydi. O kadar çok acı gördüm, o kadar keder yaÅŸadım ki, cehennem ateÅŸleri yakabilirdim içimde. Kolay olurdu… Yapmadım. ÇoÄŸunluÄŸun yaptığını yapmadım. GözyaÅŸlarımla söndürmeyi seçtim bütün kötücül alevlerimi, tutkularımı tutuÅŸturdum yerlerine!

Bütün umutsuzluğuma karşın hayata, bütün kötülüğüne rağmen insana, bütün nankörlüğüne rağmen yazmaya tutuştum. Ve tabii bir de aşka!..

Kimi sevsem aÅŸkla, ne yapsam aÅŸkla, acıyı aÅŸkla, aÅŸkı aÅŸkla yaÅŸadım. AÅŸkla yazdım!.. DemiÅŸtim ya hani bir yazımda, aÅŸk sendeki bir baÅŸka sendir diye!.. Sayısız benler çıkardım içimden… Her birinin eline bir çıra verdim… Her bir benimi bir yarattım bin yaktım. Yana yana geçtim evrenin bütün acılarından. Hamdım, piÅŸtim, yandım!.. Oldum zannettim…

Olmama daha çok varmış meÄŸer… Hâla, yanmayı bayılmak zannedenler tarafından incitilebildiÄŸime göre.

Anlattıklarımızın karşımızdakinin anlayabileceÄŸi kadar olduÄŸunu bildiÄŸim halde, hâlâ kalbinin yerinde kara delik taşıyanlar tarafından anlaşılmak için çırpındığıma göre… Ne tuhaf…

Ne tuhaf… Ne zaman içimi dökmeye kalksam, insanlar benim narsist olduÄŸumu düşünüyor… Kendimi anlattığımı zannediyor… Oysa ki ben herkesin hayatının herkesin hayatı olduÄŸunu herkesin bildiÄŸini sanıyorum… Kendime dair yazdığım her yazıda her cümlemde baÅŸka birini anlattığımı bildiklerini… Herkesin birbirinin kederinin de sevincinin de nedeni olduÄŸunu, herkesin birbirinin parçası, birbirinden sorumlu olduÄŸunu bildiklerini sanıyorum… Bilmiyorlar… Ne tuhaf…

Her seferinde Horatius’un ÅŸu cümlesini yazasım geliyor, “ne gülüyorsun, anlattığım senin hikâyen,” ben biraz senden oluÅŸtum, sen biraz benden…

Tek farkımız, hangi parçamızı büyütmeye çabaladığımız.

Ben her parçasını büyütenlerdenim. Ne yapayım, öyle oldum, baÅŸka türlü olmayı bilmiyorum. Bedeli neyse ödedim, ödüyorum… Zannediyorum ki herkes de en azından bir parçasını, en azından aklını, olmuyorsa kalbini büyütür… Her hiçbir parçasını büyütmeyen tarafından küçük parçalara ayrılmaya çalışıldığımda hissettiÄŸim ÅŸaÅŸkınlıktan anlıyorum, daha olmama çok var.

Olgular, kavramlar, dogmalar, tabular benim belalılarım… Hepsiyle sorunum var. Durulmayan bir kafa taşıyorum, her ÅŸeyi sorguluyorum. Her ÅŸeyi bazen en nahif, bazen en sert yerden yorumluyorum. Elimde deÄŸil, uçlarda yaşıyorum. Ä°nsanlar bana deÄŸil, yorumlarıma yanıt verir sanıyorum. Onlar yorum yapmıyor, bana yanıt veriyorlar. Sözlerimi, içtenliÄŸimi anlamayınca, egoları, tabuları sarsılınca, anlattıklarıma verecek yanıt bulamayınca beni itham ediyorlar!.. Beni yargısız infaz ediyorlar!

Hiçbir parçalarını büyütmemeyi seçmiÅŸ insanlar, benim göğüs kafesimi parçalayacak kadar büyüttüğüm kalbime saldırıyor sözcüklerim yerine…

Hiçbir parçalarını büyütmeden, kendilerini tanrı parçacığı sanan insanlar…

Sözcüklerim var benim oysa… Sözcüklerle yanıt verebilecekleri sözcüklerim…

Sözcüklerin büyüsünü bilmiyorlar!

Sanki hepsi tanrı, modern zamanların putları!

Herkes taÅŸ gibi katı! TaÅŸ bile rüzgârla, fırtınayla yaÄŸmurla deÄŸiÅŸip dönüşürken zamanla, onlar taÅŸa ÅŸirk koÅŸuyor kendini… TaÅŸlıkta taÅŸlarla taÅŸlarca yarışıyor… Evrimin önüne set koyuyor taÅŸtan benini.

Beni de kendileri gibi taÅŸtan zannediyorlar!

Herkes kendisinin ideolojisinden yapılma olduÄŸunu sanıyor… Kimse kendisinin kendisinden yapılma olduÄŸunu bilmiyor…

Ve bir insanın kendisinden yapılma olmasının inanç deÄŸil vicdan, adalet ve merhamet olması gerektiÄŸini…

Sevginin inançtan daha büyük olduÄŸunu…

Herkesin, her ÅŸeyin, her kavramın, her olgunun, her ideolojinin, her tabunun tartışılabileceÄŸini, onlar tartışmasız güzel olsaydı hayatın bugün bu kadar çirkin olmayacağını, iyiye ve güzele varmanın tartışmaktan geçtiÄŸini bilmiyor kimse…

Linçle, iftirayla, karalamayla deÄŸil, sözcüklerle tartışmaktan… Büyülü sözcüklerle…

Sorsan hepsi ifade özgürlüğü istiyor!

Hepsi diÄŸerinin tek adamına her lafı söylemenin, kendisinin tek adamına ise tek laf söyletmemenin derdinde… Kimse tek adam istemiyor, herkes tek adam istiyor.

Sorsan hepsi adalet istiyor, hepsi özgürlük istiyor!

Ama sadece kendisi için istiyor! Sadece!

Åžaşırıyorum… Çok ÅŸaşırıyorum… Hâlâ ÅŸaşırınca, hâlâ olmadığımı, olmama daha çok olduÄŸunu anlıyorum…

Yine de vazgeçmiyorum anlatmaktan… Vazgeçemiyorum… Åžu anda yaptığım gibi yine yine yeniden anlatıyorum.

Çünkü ben anlatıcıyım… Anlatmadan nasıl yaÅŸarım bilmiyorum.

Yaralarımı sarıyor, tekrar tekrar tekrar anlatıyorum!

Sözümü kestiklerinde, anlamadan gömdüklerinde, ayar çektiklerinde, hakarete eleştiri dediklerinde çıldırıyorum!

Çoğu anlamadan dayatmak istiyor!.. Dayatamayınca kuduruyor!..

Silip kurtulmak istiyorum bütün dayatmalardan ve dayatanlardan… Siliyorum… Kurtulamıyorum…

Ben onları unutuyorum, onlar beni unutmuyor! Hepsi gördüğü yerde kin kusuyor!…

Çoğu, anlattıklarıma değil, sadece bana bakıyor!

Sen de kimsin diyorlar! Sen ne ayaksın!

Hangi ideolojinin değirmeninde öğütüldün sen bakayım, kimlerdensin? Nerden çıktın, nerde piştin, nerde yandın, nerde oldun da karşımızda konuşuyorsun hadsiz!

Benden çıktım diyorum! Bende piÅŸtim, bende yandım, bende olmaya çalışıyorum…

Gülüyorlar…

Küçümsüyor yangınımı, yanmayı bayılmak sananlar!

Herkesin bir aidiyetten çıkması, onlarca tanınması, onlardan olması gerektiğine inanıyorlar çünkü konuşabilmesi için! Değilse ne içine, ne derinliğine, ne gerçekliğine bakıyorlar! Peşin peşin sussun istiyorlar!..

Göğüs kafesimi parçalayacak kadar büyüttüğüm kalbimi büyük çukurlara görmüyorlar, sadece ellerini büyütmüş insanlar!

Tek yumruk olup, tek yol ölüm diyerek, orak çekiçleriyle diri diri gömüyorlar!

Sonra semaya karşı göğüslerini yumruklayıp, sevmedikleri adamlar gibi uluyarak övünüyorlar:

“Nasıl da gömdük hiç kimseyi!”

Oh diyorum iÅŸte o anda! Neyse ki bir ÅŸeyi olsun biliyorlar… Benim hiç kimse olduÄŸumu!..

KeÅŸke kendilerinin de hiç kimse olduÄŸunu bilselerdi… Tanrı parçacığı olmadıklarını…

Putlarını tanrı, kendilerini tanrı parçacığı sanıyorlar!

Gerçekten öyle sanıyorlar…

Åžaşırıyorum… Çok ÅŸaşırıyorum… Olmama daha çok olduÄŸunu anlıyorum…

Sonra, uzağa bak diyorum kendime, uzağa!.. En uzağa!.. Yakın kör eder insanı!

Rabia MÄ°NE
Latest posts by Rabia MÄ°NE (see all)