19.yüzyıl Avrupa’sının puslu ufuklarında doğan ve hâlâ çağdaş bireyin zihinsel sancılarında yankılanan bir felsefi yankı: Nihilizm. Latince “hiçbir şey” anlamına gelen nihil sözcüğünden türeyen bu düşünce, sadece bir felsefi yönelim değil, aynı zamanda otoritenin, inancın ve anlamın krizidir. Kierkegaard’dan Stirner’e, Nietzsche’den Turgenev’e kadar birçok düşünürün kıyısından köşesinden dokunduğu bu akım, insanın varlıkla kurduğu en temel bağı sorgular: “Neden yaşıyoruz?”
Nihilizm, yalnızca bireysel bir bunalımın değil, aynı zamanda kolektif bir kültürel kırılmanın da habercisidir. Aydınlanma sonrası rasyonalizmin ve bilimsel ilerlemelerin, Tanrı’nın tahtını boş bırakmasıyla birlikte, Avrupa’nın kalbinde yankılanan cümle Nietzsche’nin ağzından dökülür: “Tanrı öldü.” Bu ifade, dinsel inançların geçersizliğini ilan eden bir zafer çığlığı değil; aksine, varoluşun dayandığı tüm temellerin çatırdamasına duyulan bir endişedir. Nietzsche, bu krizin medeniyetin başına gelecek en büyük felaket olabileceğini öngörürken, bir anlamda çağımızın ruhsal iklimini de betimlemiştir.
Nihilist düşünce, ilk olarak her türlü otorite figürünü sorgulamasıyla dikkat çeker. Devletin, dinin, geleneklerin ya da ahlaki normların mutlaklığına meydan okur. Stirner’in bireyci perspektifiyle birleştiğinde, bu sorgulama bir özgürlük mücadelesine de dönüşebilir: İnsan, üzerindeki tüm ideolojik gölgeleri silkeleyerek kendi anlamını yaratmakla yükümlüdür. Ancak bu özgürlük, aynı zamanda büyük bir boşluk ve sorumluluk getirir. Tanrısız, amaçsız ve sonsuz bir evrende, birey artık yalnızdır. Bu yalnızlık, kimi zaman edebi metinlerde melankoliye, kimi zaman da toplumsal yaşamda yıkıcı anarşilere dönüşür.
Søren Kierkegaard bu karanlığın içinden farklı bir sesle konuşur. Derin bir inanç adamı olan Kierkegaard, aklın ve şüphenin hâkimiyetine karşı “paradoksal sonsuzluk” kavramını öne sürer. İnanç, artık aklın ikna olmadığı bir yerde doğar; Tanrı’ya duyulan güven, nihilizmin boşluğunu delip geçen bir sıçrayıştır. Ona göre insan, tam da anlamın çöktüğü yerde, “kör” bir inançla yeniden doğabilir. Bu, bir teslimiyet değil; varoluşun saçmalığı karşısında verilen bilinçli bir karardır.
Yine de nihilizm, her zaman bir çıkmaz sokak olmadı. 20. yüzyılın başlarında onun keskin uçları törpülenerek varoluşçuluğa ve absürdizme evrildi. Sartre ve Camus gibi isimler, anlamın hazır sunulmadığı bir evrende bile insanın kendi değerlerini yaratabileceğini savundu. Camus’nün Sisifos mitiyle yaptığı özdeşlikte olduğu gibi, taş her defasında tepeye çıkarılsa da, bu eylemin kendisinde bir anlam bulunabilir. Bu, nihilizmin karanlık gövdesinden filizlenen bir yaşam iradesidir.
Ancak sorulması gereken asıl soru şudur: Nihilizm, gerçekten de sadece yıkımı ve anlamsızlığı mı temsil eder, yoksa anlamın yeniden inşası için gerekli bir eşik midir? Bugünün bireyi, içinde yaşadığı hızlı ve parçalı dünyada hâlâ bu soruyla boğuşmaktadır. Kurumsal dinlerin gerilemesi, otoriteye duyulan güvensizlik, hakikat-sonrası çağda bilginin değersizleşmesi… Tüm bunlar, nihilizmin yalnızca bir tarihsel dönem değil, aynı zamanda çağdaş yaşamın içine sızmış bir hal olduğunu gösteriyor.
Nihilizm, belki de bir son değil; bir başlangıcın kıyısıdır. Anlamın dışarıdan dayatılmadığı bir çağda, bireyin kendi içsel özgürlüğünü ve sorumluluğunu keşfettiği yerdir. Kierkegaard’ın inancı, Nietzsche’nin “üstinsanı”, Camus’nün direnişi… Hepsi bu hiçlik deneyiminden doğmuştur. Belki de hiçbir şeyin önemli olmadığını kabul etmek, her şeyin önemli olabileceği bir özgürlük alanının kapısını aralamaktır.
İşte bu yüzden, nihilizm yalnızca karanlık değil; aynı zamanda, gözleri kamaştıran bir ışığın da önsözü olabilir.
Kaynakça:
- Nietzsche, F. Twilight of the Idols (1888); The Will to Power (1901)
- Kierkegaard, S. Fear and Trembling (1843)
- Camus, A. The Myth of Sisyphus (1942)
- Lesso, R. “Nihilism: A Grim 19th-Century Philosophy,” TheCollector, July 6, 2022
- Turgenev, I. Fathers and Sons (1862)
- Stirner, M. The Ego and Its Own (1844)
- Gerçek Güzellik: Ahlaki Cesaretin Estetiği - 22 Mayıs 2025
- Gazze’de Yıkımın İki Yüzü: Devlet Şiddeti, Siyasal Militanizm ve Ahlaki Sessizlik - 20 Mayıs 2025
- Bir Gazetecinin Susturulma Hikâyesi: Furkan Karabay Üçüncü Kez Tutuklandı - 15 Mayıs 2025