Haluk Levent’in Şahsında İyiliği Öldürmek
Haluk Levent olayıyla birlikte, kesin ve net bir şekilde anlaşıldı ki artık bu ülkede hiçbir iyilik cezasız kalmayacak.
Yurdum insanının içinden, sosyal medya sayesinde kükreyerek çıkan canavarın en sevdiği yiyecek, “iyi insan eti”…
Vicdanlarıyla, dayanışmacılıklarıyla, yetenekleriyle, cesaretleriyle parlayan kişileri görmeye katlanamıyorlar; çünkü o insanların ışığı, kendilerinin kirli karanlık gerçekliklerini, yetersizliklerini, ödlekliklerini, güdüklüklerini ortaya çıkarıyor.
“Dayanışma ezilenlerin inceliğidir” sözü artık, “dayanışma dayanışmacıların ölümüdür” şekline dönüştü…
Onları fiziken öldüremeseler de ruhen öldürüyor, sonra da pis nefesleriyle ortalığa geğiriyorlar.
Her kim ki biraz öne çıkar, sevilir, saygı duyulursa; bütün sevgisizler ve de aşağılık kompleksliler, anında tek yürek olarak onu iftiraları, komploları, linçleri, cımbızlamaları, her türlü algı operasyonlarıyla piranalar gibi parça pinçik ediyorlar.
Bu kokuşmuş toplumun, bu sefil suçlardan azade hiçbir kesimi yok.
Ezeni ezileni, seküleri dincisi, faşisti devrimcisi, sağcısı solcusu -istisnalar hariç- aynı yolun yolcusu…
Şimdi de Haluk Levent’in peşine düştü her kesimden sırtlanlar…
Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği yine -bir kısım- sözde sol muhaliflere verdiler.
En önce onlar aldı sazı ele… Çoğunun geçmişi, uyduruk sosyal projeleri için Avrupa Birliği’nden aldıkları milyonları cebe atmak gibi parlak kariyerlerle, hepsinde değilse bile bazılarında paranın nereye gittiği bilinmeyen banka soygunlarıyla, haraçlarla dolu olan ağır abilerimiz, Levent’in ağız dolusu köpürttükleri geçmişinden girip, olanca fesatlıklarıyla yaptıkları niyet okumalarından çıkarak, “Kumarbaz Haluk Levent’e böyle bir rakam emanet edilemez. Topladığı parayı hemen sol muhalif derneklere ve vakıflara devretmelidir!” diye böğürdüler.
Sanki o paraları, on yıllar boyunca ezilen kesimlerin bile genelinin doğru düzgün güvenini kazanamamış olan o marjinal dernekler ve vakıflar toplamıştı. Sanki onların başında, o parayı doğru yerlere kullanacak ahlâk timsallerinin oturduğu garantiydi. Oturuyorlarsa bile, sanki AHBAP ekibi gibi teknik donanımlara ve deneyimlere sahiplerdi ve sanki devlet, bir kaşık suda boğmak istediği o oluşumların o parayı bu can pazarında yerli yerinde kullanmasına olanak tanıyacaktı.
Haluk Levent’in, toplumun her kesiminden kazandığı güvenle topladığı 1 milyarı kendilerine vermesi gerektiğini buyuran ağır abiler, “Bu halk bu paraları, her şeyini bildiği Haluk Levent’in şahsına emanet etti. Biz kimiz ki bir insandan, emanetine hıyanet etmesini talep ediyoruz?” demiyorlardı.
Demiyorlardı; çünkü kendilerine, devletin resmî tarihi gibi uydurdukları “şanlı” tarihlerine sonunda kendileri de inanmışlardı. O uyduruk tarihin ekmeğini bazı çevrelerde öylesine yemişlerdi ki buyruklarının emir telakkî edilmesi gerektiğini düşünüyorlardı.
Sonra, Devlet Bahçeli ve iktidar cenahının bir kısım müzevirleri aldı sazı eline… Niye? Çünkü AHBAP AFAD’ı, dolayısıyla da devleti ezip geçmişti.
Hemen bir gövde gösterisi düzenleyip “Tek Yürek” olmalı; ortalıkta uçuşan -halkın cebinden sağılmış- milyarları bir ceplerinden alıp diğer ceplerine koyarak, toplumun gözünü boyamalıydılar.
Boyadılar da… Sadece şahsî karizması ve güvenilirliği ile, AHBAP’ın afetzedeler için ülke tarihinde örneği bulunmayan bir rakam toplamasını başaran garibim Haluk Levent, o ortaoyununa değil çağrılmak, telefonla bile katılamadı. 500 bin tl’lik bağışını, ancak sosyal medya hesabından açıklayabildi.
“Sizin paranız benim namusum! Hiç kimseye ya da kuruluşa vermem!” dediği günün ertesinde de yılların dejeneresi Deniz Akkaya çıktı sahneye ve yurdumun bütün paçavralarının en sevdiği kelimeyi patlattı:
DOLANDIRICI!
Taktikleri, kendisi ile ruh ikizi olan bütün cadı avcılarınınki ile aynıydı:
“Haluk Levent’in dolandırdığı birtakım mağdurlar beni aradılar. Yakında onları açıklayacağım.”
Biz bu sefil cümleye, sosyal medyanın meşhur Engizisyon yargıçlarından öylesine aşinaydık ki okuyunca gülmekten alamadım kendimi…
Biliyordum ki Haluk Levent’i bir kaşık suda boğmak isteyen haset çıbanlarının hiçbiri kendisine, “Abla sen kimsin ki mağdurlar seni buldu? Hâkim ya da savcısın da bizim mi haberimiz yok?” diye sormayacak; sol da dahil bütün medya, bu leş kokulu bombaya atlayacaktı.
Hepsi, “Ulan iktidarın borazanı Beyaz Tv’de yaptığı kıytırık magazin programında ağzını yaya yaya millete ayar çeken -her açıdan şaibeli- mafyatik bir kadının, kim bilir hangi karanlık komplonun maşası olarak ortaya attığı pis iddialara pirim vererek bu değerli insanı karalamayalım,” diye bir duyarlılık göstermeden ve de en ufak bir vefa borcu hissetmeden, anında Haluk Levent’i topun ağzına koyacaktı.
Nitekim de öyle oldu.
Haluk Levent’e güvenen afetzedeler ise, akıllarına bile gelmiyordu.
Abla bunun üzerine, Levent’in Sezgin Baran Korkmaz ile kim bilir hangi tarihteki bir bağış etkinliği esnasında, kim bilir hangi koşullarda çekilmiş bir fotoğrafını sürdü, onu linç etmek için bahane arayan piyasaya…
Bütün bu sefillikleri çok rahat yaptı; çünkü, yurdumun aşağılık kompleksli insanlarının çoğunun, asla gerçeğin arayışına düşmeyen yargısız infazcılardan oluştuğunu ve parlak karakterlerden nefret ettiğini çok iyi biliyordu.
Akabinde, Haluk Levent aşağıdaki açıklamalarda bulundu:
“Bu sayfada 7 yıldır heyyooo deyip menemen yapıyorum, pasta yapıyorum, evlerde günümü geçiriyorum dayanışma adına… Bir gün Sezgin Baran aradı. Şirketimizin gecesine çıkar mısın dedi. Kaç lira olur dedi. Ben de ben para almayayım, sen 5 ailenin tüm sıkıntılarını çöz dedim! Çözdü. Önce olmaz demişti. Sonra sorunları çözdü. Ve aşağıda isimleri bulunan ailelerin tüm masraflarını ödedi. Ben de sözümü tuttum ve konsere çıktım. Eğer ki konser faturam çıkarsa, şimdi rezil rüsva olmaya hazırım. İşte bunlardan dolayı konseri verdim, orkestra parası dahi almadım. Şimdi ben bu konularla ilgilenmeyeyim diyorum, diyorum da olmuyor. Binlerce gönüllü var yanımda ve haber siteleri hemen haber yapıyor. İçim acıyor. Ve depremzedeler ile uğraşacağıma, cevap veriyorum ha bire… Şeytanın yeryüzündeki temsilcileri, magazinden vurmaya da başladılar. Allah için, vurun da şimdi yapmayın. Köylerde donanlar, evsizler, yakınlarının cesedini bulamayanlar canhıraş… Whatsap hatlarımız çığlık çığlığa… Şimdi ben ara verdim ve cevap yazıyorum. Zamana yazık değil mi?”
Bu canhıraş açıklamaları yaptı yapmasına da ne fayda… Bahsettiği, “şeytanın yeryüzündeki temsilcileri”, bütün iyi insanları ve iyilikleri bitirmek için Cihad’dalar artık… Geçmiş olsun.
Her yerdeler, her yerde!.. O paçavraların; o hasetten, fesattan, gıybetten, nefretten beslenen kokuşmuş insan artıklarının pis ağızlarına düşmeyen -ben de dahil- hiçbir parıltılı insan kalmadı neredeyse bu ülkede…
Bazılarımız senelerce bağırdık, “Düşmanınıza bile yapılsa iftiraya, komploya, lince, yargısız infaza, ifşaya prim vermeyin! Eli kanlı mafya babalarından, porno kasetlerden, insanların başı sonu belli olmayan gizli kayıt telefon konuşmalarından, hangi koşullarda çekildiği muğlak fotoğraflarından, hangi ilişki içinde atıldığı belirsiz mesajlarından medet umarak çürümeyin! Bu kokuşmuş ortam, sonra kötücül iktidarların eline çok kullanışlı bir zemin sağlar!” diye…
Dinletemedik! Musa Eroğlu dahil, kimler kimler geçmedi bu ateş çemberinden… Kimlerin kimlerin değerli hayatı, başı sonu belli olmayan ifşalarla afişe edilerek mahvolmadı… “Şair Şükrü Erbaş’ın kendisini taciz ettiğini” iddia eden bir kadın, aylar sonra ortaya çıkarak, “iftira attığını” itiraf etti; ama neye yarar… Çamur atmıştı ve izi kalmıştı bir kere… İntihar eden insanlar oldu…
Şimdi sıra Haluk Levent’te…
Devir, şeytanın yeryüzündeki temsilcilerinin devri…
Onlar her yerde…
O ahlâksızlar, o hayasızlar, o en ufak bir vebal alma korkusu taşımayan ar damarı yırtılmışlar her yerdeler!
Ellerinde sapan, kalplerinde tırpan, ruhlarında Azrail’den aparma kösnül sevinçlerin sarhoşluğu, pagan danslar kıvırıyor; tarih öncesi canavarları gibi yumruklayarak göğüslerini, semaya karşı uluyorlar:
“Dolandırıcı vaar!”
“Hani delilin?” diye soruyoruz. Yok!.. Ama delile gerek de yok! Tevatür her şey artık bugün!.. Algı operasyonu, manipülasyon her şey!..
Sokakta görseniz sümüğünüzü atmayacağınız ezik büzük, iki lafı bir araya getirmekten aciz, içleri çıfıt çarşısı insan artıkları, apış aralarını kaşıyarak yayıldıkları ekranlarının arkasında, birer irin suratlı ka.pelik devine dönüşerek zehir saçıyorlar iyi niyetli insanlara ve dünyaya!
Gerçeğin ırzına geçerek, ne kadar kendilerine ait ahlâksızlık, alç.klık, şer.fsizlik varsa, karşılarında hasetten geberdikleri pırıltılı insanlara sıvıyorlar.
Kiminin derdi kibri ve egosu, kimininki kifayetsiz hırsları, kimininki iktidarı, kimininki iktidarsızlığı, kimininki çirkinliği, kiminki ezikliği, kimininki de Deniz Akkaya’nınki gibi popülarite sevdâsı ve çıkar karşılığı birilerinin maşalığı…
Reel hayatta bir hiç olan herkes, sosyal medyada cellat!.. Popülaritesini kaybeden her ünlü eskisi, sosyal medyada birini ya da birilerini karaladığı bombalar patlatarak, anında eski şöhretine kavuşuyor.
Yırtığın biri çıkıp, “Kürtleri sevmiyorum!” diyor; anında gündemin başına oturuyor. Öteki çıkıp, “Haluk Levent dolandırıcıdır!” diye böğürüyor; adını bile unutmuş olan herkes, artık o pespayeyi konuşuyor.
Bu pis komplo karşılığında ne çıkarlar elde ettiğini de bilmiyoruz. Çünkü Haluk Levent son açıklamasında da şu sözleri söyledi:
“Bir ekip kurulmuş, kim kurdurmuş bilmiyorum. Ahbap’ı yıpratmak için, eski ne varsa yayma ve yayınlama kararı almışlar. Ben de bir karar aldım. Ben çalışmalarıma devam edeceğim. Ve bu sayfayı Ahbaplar yönetecek.”
Kimin kurdurmuş olabileceğini, az çok tahmin edebiliyoruz.
Devir, şeytanın yeryüzündeki temsilcilerinin devri ve sosyal medya da onların şeytandan çaldıkları tırpan!
O tırpanla mütemadiyen, iyi olmaya çabalayan insanları biçiyorlar!
Bu arada hatalarıyla, zaaflarıyla, sevaplarıyla bu ülkenin her kesimden insanının ilk defa ortak bir güvenle sevip saydığı cefakâr adam, enkazların arasında çırpınarak çığrınıyor:
“Allah için, vurun da şimdi yapmayın! Köylerde donanlar, evsizler, yakınlarının cesedini bulamayanlar canhıraş!.. Whatsapp hatlarımız çığlık çığlığa!.. Şimdi ben ara verdim ve cevap yazıyorum. Zamana yazık değil mi?”
Ah senelerce ne kadar, benzeri canhıraş çığlıklar attık!
Ah yazık ki ne yazık!
- Demirtaş’ın Aktif Siyaseti Bırakmasının Olası Perde Arkası - 3 Haziran 2023
- Kimse Demirtaş’ı Günah Keçisi Yapamaz - 1 Haziran 2023
- Bundan Sonrası Tufan - 30 Mayıs 2023