Gezi Parkı olaylarının üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, sürecin yankıları hala Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Bu kez, ID Danışmanlık Limited Şirketi’nin kurucusu ve ortağı, menajer Ayşe Barım hakkında, Gezi olaylarına katıldığı ve sanatçıları yönlendirdiği iddiasıyla soruşturma açıldığı ve gözaltına alındığı haberi tartışma yarattı. Ancak bu gözaltının hukuki gerekçeleri ve zamanlaması, kamuoyunda ciddi soru işaretleri doğurmuş durumda.
Gözaltı ve Suçlama: Gezi Parkı Gerekçesi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre, Ayşe Barım’ın Gezi olaylarının başlangıç tarihleri olan 29 Mayıs – 2 Haziran 2013 tarihleri arasında sahibi olduğu ID İletişim Danışmanlık A.Ş. şirketine bağlı sanatçıları eylemlere yönlendirdiği iddia ediliyor. Ayrıca Barım’ın, Gezi Parkı eylemlerine şahsen katıldığı ve olayların planlayıcılarından biri olduğu öne sürülüyor.
Savcılığın açıklamasında, Barım’ın Osman Kavala, Çiğdem Mater Utku ve Memet Ali Alabora gibi Gezi davası sanıklarıyla yoğun iletişim içinde olduğuna vurgu yapılıyor. Barım’a yöneltilen suçlama ise oldukça ağır: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme.”
Sanat ve Siyaset Bağlantısı: İddialar Ne Kadar Somut?
Barım’ın gözaltına alınması, sadece Gezi olaylarıyla değil, aynı zamanda sanat dünyasıyla siyaset arasındaki ilişkiyle ilgili de tartışmaları alevlendirdi. Savcılık, Barım’ın sanatçıları eylemlere katılmaya yönlendirdiğini öne sürse de, bu iddiaların ne kadar somut delillere dayandığı konusunda şüpheler var.
Savcılığın açıklamasında, görüşmelerin yapıldığı tarihlere vurgu yapılması dikkat çekiyor. Ancak, bu görüşmelerin içeriği, yönlendirmenin hangi somut kanıtlara dayandığı ve Barım’ın “planlayıcı” sıfatıyla nasıl bir rol oynadığı kamuoyuna açıklanmış değil. Bu durum, soruşturmanın esaslı bir hukuki zeminden çok, siyasi bir baskı unsuru olarak değerlendirilebileceğine dair eleştirileri güçlendiriyor.
Tekelleşme İddiaları ve Gözaltının Zamanlaması
Ayşe Barım ve şirketi ID İletişim Danışmanlık A.Ş., geçmişte de “tekelleşme” iddialarıyla gündeme gelmişti. Ancak bu kez gözaltı kararının Gezi olayları üzerinden verilmesi, dikkatleri başka bir noktaya çekiyor. Yıllar önce yaşanan olaylar için birden bire yeni soruşturmalar açılması, siyasi saiklerle hareket edildiği iddialarını güçlendiriyor. Özellikle Barım’ın Osman Kavala ve Memet Ali Alabora gibi isimlerle iletişimde bulunmasının, suç unsuru olarak sunulması hukuki dayanaktan çok ideolojik bir zemine oturduğu eleştirilerine yol açtı.
Kamuoyundaki Tepkiler ve Hukuk Devleti Sorunu
Barım’ın gözaltına alınması, ifade ve örgütlenme özgürlüğü konusunda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bir kez daha gündeme taşıdı. Sanat dünyasıyla hükümet arasında yıllardır süregelen gerilim, bu soruşturma ile daha da derinleşmiş görünüyor. Bir menajerin, sanatçıları siyasi bir olay için harekete geçirmesi iddiası, demokratik bir ülkede ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, Türkiye’de ağır suçlamalarla karşılanıyor.
Ayrıca bu tür suçlamaların, Gezi Parkı olaylarını kriminalize etme ve toplumda korku iklimi yaratma çabalarının bir parçası olabileceği endişesi dile getiriliyor. Barım’ın “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs” suçlamasıyla gözaltına alınması, özellikle eleştirel düşünen sanatçı ve entelektüellerin üzerindeki baskıyı artırma hamlesi olarak da yorumlanıyor.
Gözaltının Hukuki mi Siyasi mi Olduğu Tartışmalı
Ayşe Barım’ın gözaltına alınması, Gezi Parkı olaylarının üzerinden geçen yıllara rağmen, sürecin nasıl bir siyasi araç olarak kullanılmaya devam ettiğini gözler önüne seriyor. Bu gözaltı kararının hukuki gerekçelerden çok, geçmişin siyasi hesaplaşması olarak görüldüğü bir ortamda, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı bir kez daha sorgulanıyor.
Sanat dünyasının ve kamuoyunun tepkileri, bu tür soruşturmaların sadece bireyler üzerindeki etkilerini değil, aynı zamanda ifade özgürlüğü ve hukuk devleti ilkelerine yönelik tehditleri de tartışmaya açıyor. Bu durum, sadece Ayşe Barım’ın değil, Türkiye’deki demokratik değerlerin de gözaltında olduğunu düşündürüyor.