Yeni bir genetik araştırma, Avrupa Hunları’nın kökenlerinin Moğolistan’daki Büyük Hun İmparatorluğu’na (Hiungnu) dayandığını ortaya koydu. Araştırma, 4. ve 5. yüzyıllarda Avrupa’da hüküm süren Hunlar ile M.Ö. 200’den M.S. 100’e kadar Orta Asya’da yaşayan Hiungnu arasında doğrudan bir genetik bağlantı olduğunu kanıtladı. Çalışma, 24 Şubat 2025’te hakemli bilimsel dergi PNAS’ta yayımlandı.
Araştırmanın Kapsamı ve Bulgular
Almanya’daki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar, 370 antik iskeletin genomlarını inceledi. Bu iskeletler üç gruba ayrılıyordu:
- Hiungnu Dönemi (M.Ö. 209 – M.S. 98): Doğu Avrasya Bozkırı’ndan gelen bireyler.
- Orta Asyalılar (2. – 6. yüzyıl): Orta Asya’da yaşamış insanlar.
- Avrupa Hunları (4. – 6. yüzyıl): Karpat Havzası’nda (modern Macaristan çevresi) bulunan Hun tarzı mezarlardan çıkarılan bireyler.
Araştırma, 97 bireyin Orta Asya bozkırı ve Karpat Havzası’ndan gelen akrabalık bağlarını ortaya çıkardı. Bu bulgu, göçebe grupların Avrasya boyunca genetik ilişkilerini sürdürdüğünü gösterdi. Özellikle, yüksek statülü mezarlara gömülmüş iki Hiungnu bireyinin, Avrupa Hunları’nın doğrudan ataları olduğu tespit edildi. Bu, iki grup arasında doğrudan genetik bir bağlantı olduğunun bilimsel kanıtı olarak kabul ediliyor.
Tarihsel Hipotezler ve Genetik Kanıtlar
Tarihçiler uzun zamandır, Hiungnu İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Batı’ya göç eden grupların Avrupa Hunları’nın ataları olduğunu savunuyordu. Ancak bu hipotez, daha çok kültürel ve göç yolları üzerinden kurulmuştu; bilimsel bir kanıt sunulmamıştı. Yeni genetik çalışma, bu hipotezi doğrulayarak, Hiungnu ve Avrupa Hunları arasındaki doğrudan bağlantıyı ortaya koydu.
Araştırmada ayrıca, Avrupa Hunları’nın genetik açıdan oldukça çeşitli bir nüfusa sahip olduğu belirlendi. DNA’sı incelenen Hunların çoğu, değişen oranlarda Kuzeydoğu Asya kökeni taşıyordu. Bu bulgu, Hunların tek bir homojen grup olmadığını, farklı etnik kökenlerden gelen bireylerin bir araya geldiği heterojen bir topluluk olduğunu gösteriyor.
Hunların Göçü ve Avrupa’daki Etkileri
Avrupa Hunları, 4. yüzyılın sonlarında Karadeniz’in kuzeyinden Batı’ya doğru göç etmeye başladı. Bu göç, Kavimler Göçü’nü tetikleyen önemli olaylardan biri oldu. Hunlar, kısa sürede Doğu Avrupa’da güçlü bir imparatorluk kurarak Attila döneminde zirveye ulaştı. Attila, 434 yılında kardeşi Bleda ile birlikte Hun İmparatorluğu’nun başına geçti ve 445’te Bleda’nın ölümünden sonra imparatorluğun tek hükümdarı oldu.
Araştırma, Hunların Avrupa’ya göçünün “tek seferlik uzun mesafeli bir göçten ziyade daha karmaşık bir hareketlilik ve karışım süreci” olduğunu ortaya koyuyor. Bu süreç, Hunların genetik ve kültürel çeşitliliğini açıklıyor.
Hunların Mirası ve Genetik Çeşitlilik
Max Planck Enstitüsü’nün bu çalışması, Hunların kökenlerine ve genetik yapısına dair önemli bilgiler sunuyor. Araştırma, Avrupa Hunları’nın Moğolistan’daki Hiungnu İmparatorluğu ile doğrudan bağlantılı olduğunu kanıtlarken, aynı zamanda bu göçebe topluluğun genetik açıdan ne kadar çeşitli olduğunu gösteriyor.
Hunların Avrupa’daki etkisi, sadece siyasi ve askeri alanla sınırlı kalmadı; Avrupa’nın etnik yapısını ve kültürel dokusunu da derinden etkiledi. Bu çalışma, antik göçebe toplulukların genetik mirasını anlamak ve tarihsel göç dinamiklerini aydınlatmak açısından büyük önem taşıyor.
-
NHY / Livescience, PNAS