Diyarbakır’da yaşanan bir adli vaka, hem hukuk sisteminin işleyişi hem de kadınların korunmasına dair mekanizmaların işlevsizliği bakımından kamuoyunda infial yarattı. Boşanma aşamasındaki eşi S.E.’yi darbeden ve ölümle tehdit eden H.E., mahkeme kararıyla ev hapsine alındı. Ancak verilen karar, yalnızca failin değil, mağdurun da hayatını kabusa çevirdi. Zira mahkemenin ev hapsi verdiği ikametgâh, aynı zamanda şiddet gören kadının yaşadığı evdi.
Aynı Evde Ev Hapsi: Hukuki Skandal
Olayın detaylarını Evrensel gazetesine aktaran Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat İrem İlhan, kararı “şaşırtıcı ve ürkütücü” olarak nitelendirdi. İlhan’ın verdiği bilgilere göre, mağdur kadın S.E., halen darbedildiği ve ölümle tehdit edildiği evde yaşamaya devam ediyor. Buna rağmen şiddet faili H.E. hakkında verilen ev hapsi kararı, tam da bu adrese yönelik olarak uygulanıyor.
İlhan, “Hakimin ev hapsi verdiği ikametgah kadının kaldığı, darbedildiği ikametgah ile aynı. Müvekkilim korktuğu için şu an kendi ailesinin evinde kalıyor, ancak bu karar ile iki kez mağdur edilmiş oldu,” ifadelerini kullandı. İlhan’a göre bu durum yalnızca bireysel bir adli hata değil, sistemsel bir zaafın da yansıması.
Koruma Değil, Tehdit Mekanizması
Kadınların şiddetten korunması için oluşturulan yasal çerçeve ve tedbir mekanizmaları, bu örnekte tamamen tersine işlemiş durumda. Fail ile mağdurun aynı fiziksel alanda bulunmasına olanak tanıyan bir yargı kararı, yalnızca mağdurun yaşam hakkını değil, güvenliğini de doğrudan tehdit ediyor. Uzmanlar, bu tür kararların Anayasa ve İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile açıkça çeliştiğine dikkat çekiyor.
“Bu Nasıl Mümkün Olabiliyor?” Sorusuna Yanıt Aranıyor
Kararın kamuoyuna yansımasıyla birlikte pek çok kadın örgütü ve hukukçu, sürece tepki gösterdi. Kararın, kadına yönelik şiddetle mücadelede gelinen vahim noktayı gözler önüne serdiği ifade ediliyor. S.E.’nin maruz bırakıldığı bu durum, “bir kadının hem darbedildiği hem tehdit edildiği evde, faille aynı mekânda yaşamak zorunda bırakılması” gibi akıl almaz bir tabloyu ortaya koydu.
Bu örnek, yalnızca bir hukuk skandalı değil, aynı zamanda Türkiye’de kadına yönelik şiddete karşı mücadelede koruyucu mekanizmaların nasıl işlemediğinin çarpıcı bir kanıtı. Diyarbakır’da yaşanan bu vaka, adli makamların kadına yönelik şiddet karşısındaki yaklaşımını sorgulatmakla kalmıyor, aynı zamanda benzer durumda olan yüzlerce kadının güvenliğinin de ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gözler önüne seriyor.
Dava süreci devam ederken, kadın hakları savunucuları karara itiraz için hukuki girişimlere hazırlanıyor. Ancak şu açık: Kadınların yalnızca kanunlarla değil, bu kanunları uygulayan yargı ve kolluk birimleriyle de korunması gerekiyor. Aksi halde, “koruma” adı verilen her adım, bir başka mağduriyetin kapısını aralayabilir. Ve bu kez sorulacak tek bir soru kalır: Bu nasıl mümkün olabiliyor?
- NHY / Evrensel Gazetesi, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi açıklamaları.
- Ozan Bingöl Hesapladı: Bir Depo Motorinde 1.229 TL Vergi Ödüyoruz - 22 Haziran 2025
- Türkiye, Dolar Milyoneri Artışında Dünya Birincisi: Ancak Reel Servet Erimekte - 21 Haziran 2025
- Cumartesi Anneleri 1056. Haftada Mustafa Sayğı’nın Akıbetini Sordu - 21 Haziran 2025