Bütün Ulusların Tüm Çalışan Sınıflarının BİRLİĞİ

“Rusya (Türkiye diye okuyabilirsiniz, AK.), ulusları açısından karmakarışık bir ülkedir. Burjuvazi tarafından desteklenen toprak sahiplerinin siyaseti demek olan hükümet siyaseti, kara-100’lerin ulusalcılığı ile demlenmiş, koyulaştırılmıştır.

Bu siyaset, Rusya’da, nüfusun çoğunluğunu oluşturan halkların çoğunluğunu hedef almıştır. Bunun yanı sıra öteki ulusların (Polonyalı, Yahudi, Ukraynalı, Gürcü vb) başını kaldıran ve ulusal savaşım ya da ulusal kültür savaşımı yoluyla işçi sınıfını büyük, dünya ölçüsündeki görevinden saptırmaya çalışan burjuva ulusalcılığı ile karşı karşıyayız.”(1)

24 Ekim 2022 tarihinde, 1997’den beri İstanbul Üniversitesi Ana Bilim Dalı Başkanı, Adli Tıp Kurumu’nun kurucusu, 2009’dan beri Türkiye İnsan Hakları Vakfı(TİHV) Başkanı Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alındı. Fincancı, 20 Ekim 2022 günü “PKK’ya yakın” (2) Medya Haber TV’de, uzaktan bağlanarak katıldığı röportajında “terör örgütü propogandası yapmak” ve Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” la suçlanıyor.

“Zamanımızda (ve bugün de, AK.), ulusların gerçek özgürlüğünü ve bütün ulusların işçileri arasında birliği yüce tutan, yalnızca proletaryadır.”(3)

Şebnem Korur Fincancı’nın adını ilk kez, hukuk fakültesinde öğrenci olduğum 90’lı yılların ilk yarısında, her yerde her koşulda insan hakları savunucusu olarak duydum. Üniversiteler ile TMMOB, TTB ve İstanbul Barosu’nun 12 Eylül’ün açtığı yaraları, bilimsel çalışmalar eşliğinde etkin ve eylemli olarak sardığı, dimdik ayakta olduğu zamanlardı. Daha sonra, bağlı olduğum İstanbul Barosu’nda Baro ve gönüllü avukatların yürüttüğü tüm hukuki, siyasi ve bilimsel çalışmalarda, konferanslarda, meslek içi eğitimlerde, TTB ve TMMOB’nin düzenlediği konferanslarda mutlaka o vardı. Bugün, hala insan haklarının ihlal edildiği ya da korunması gerektiği her yerde o var.

1992’de Adli Tıp Derneği ve Türk Ceza Hukuku Derneği’nin kurucu üyelerinden biri; 1997’de İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı oldu. 90’lı yıllardan itibaren devlet eliyle işlenen işkence ve benzeri suçların takipçisi… Bireysel suçların yargılanmasında her devletin ulusal mahkemeleri; devletin işlediği suçlarda ise insan hakları savunucuları ve 1945’de kurulan Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilecek olan 1948 Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ile başlayan, uluslararası insan hakları hukukunu oluşturan uluslararası mevzuat ve mahkemeler var.

Ne var ki, Şebnem hocanın suçu çok! Daha 1990’ların başında, işkenceyi saptayan raporlarıyla, Tıp Etiği vb.üzerine yazılarıyla dikkat çekmeye başladı. Uğur Mumcu sanıkları hakkında verdiği rapor nedeniyle tehdit edildiği, görevden alınmasına dair gizli yazı oraya çıktı. Bunlar, Şebnem hocayı durdurmayacaktı.

1980’de İstanbul Emniyet Müdür Muavini, ardından Siyasi Şube Müdürü olarak kariyerine başlayan Mehmet Ağar’la yolu 90’lardan sonra kesişir. 1988’de, “Gizli” Birinci MİT Raporu, Doğu Perinçek’in eline geçecek ve 2000’e Doğru dergisinde yayınlanacaktır. www.bbc.com’a göre, Rapor, emniyet içindeki çekişme ve “mafya-polis-kamu görevlileri ilişkisi” hakkındaydı. Buna göre, “İstanbul Emniyet Müdürlüğü üst düzey kadrosu yer altı dünyasıyla yakın ilişki içindeydi ve bu ilişkinin koordinatörlerinden biri de Mehmet Ağar’dı.”(4)

Rapor nedeniyle MİT ve Emniyet’te pek çok kişi yargılanır, Ağar yargılanmaz. 1988’de Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne, 1990’da İstanbul Emniyet Müdürlüğüne atanarak yükselmeye devam eder. “Bu dönemde yine birçok yargısız infaz ve işkence iddiaları gündeme geldi. İnsan hakları kuruluşlarından, birçok operasyonda zanlıların yakalanma imkanı varken “ölü ele geçirilmelerine” büyük tepki geliyordu.”(5) Ağar, 1992 Yılında Erzurum Valisi; faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, suikastler ve nihayet Uğur Mumcu Cinayetiyle tarihe geçen 1993’de Emniyet Genel Müdürüdür. Emniyet Genel Müdürlüğü sırasında, Doğu ve Güney Doğu’da, PKK’ya karşı, Özel Harekat Daire Başkanlığı’nın kurulmasını sağlayacak, “ilerleyen yıllarda bu dönemde “bin gizli operasyon yaptıklarını” belirtecek, 2016’da bunun kendisine sorulması üzerine “hayır, gizli değil, bin istihbarat operasyonu” diyecek(6), “hayatı boyunca hiçbir gayri resmi emir vermediğini” söyleyecektir. Mali oligarşinin ajanları iş başındadır.

Şebnem Korur Fincancı, 3 Kasım 1996’da meydana gelen, Birinci MİT Raporunda anılan mafya-emniyet-kamu ilişkisini gözler önüne seren Susurluk Kazası sonrası, Ağar’ın Adalet Bakanlığı sırasında, Adli Tıp’ın imha merkezi haline gelmemesi için mücadele eder.

1996’daBM.Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi adına, Bosna’nın Kalesija bölgesinde toplu mezardan çıkarına cesetlerin otopsi çalışmalarına katılır; 1999’da, BM tarafından işkencenin saptanmasında uluslararası standart kılavuz olarak kabul edilen İstanbul Protokolü’nün hazırlanmasında görev alır; uygulanması için çeşitli ülkelerde eğitim verir. 2000’de, İnsan Hakları İçin Hekimlerin Güney Afrika’daki uluslararası çalışmasında, 2002’de Dünya Sağlık Örgütü(WHO)’nün Kadına Yönelik Cinsel Şiddet Araştırması ve el kitabının hazırlanması çalışmalarına katıldı. Uluslararası İşkence Rehabilitasyon Merkezi (IRTC) adına gittiği Bahreyn’de, turist kılığına bürünerek, denizde cesedi bulunan ve polise göre boğularak ölen gencin”, ailesinin iddia ettiği gibi işkenceyle öldürüldüğünü tespit eder.

Mehmet Ağar “resmi emirleriyle”, “bin operasyona” imza atarken, Prof.Dr. Şebnem Fincancı, bu defa; “Organize Suçlarla Mücadele eski Müdürü Adil Serdar Saçan’ın yaptığı işkenceleri kanıtladı. Ergenekon Örgütü tarafından telefonlarının dinlendiği, kişisel bilgilerinin dosyalandığı gerekçesiyle” davaya müdahil oldu.” (7) Halen TTB Başkanlığının yanı sıra, İst. Tıp Fak. Adli Tıp Ana Bilim Dalı’nda, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Adli Tıp lisans ve yüksek lisans, doktora tez danışmalığı yapıyor.

Şebnem Korur Fincancı’nın, “telefonlarının dinlendiği, kişisel bilgilerinin dosyalandığı gerekçesiyle”, müdahil olarak katıldığı Ergenekon davası, wikipedya’ya göre, “2000’li yıllarda Türkiye’de faaliyet gösteren sözde ‘gizli silahlı örgüt’tür.(8) Bomba bulunduğu iddiasıyla bir gecekondu sahibi vatandaş, TSK, MİT,JİTEM, Türk İntikam Tugayı üyelerinin yanı sıra, Türk Hukukçular Derneği başkanı avukat Kemal Kerinçsiz, ADD üyeleri, İşçi Partisi GB Doğu Perinçek vd., İÜ Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve öğretim üyelerinin, Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, ATO Başkanı Sinan Aygün, Tuncay Özkan, Erol Mütercimler gibi birbirine benzemez, herkesin aynı davada, aynı Ergenekon Örgütü üyesi olmakla suçlandığı uydurma bir davadır. Ancak, yargılamalar gerçektir! Amaç, devletin bilgisi dahilinde hareket eden failleri cezalandırmak değil, bunlara karşı mücadele edenleri yıldırmak, cezalandırmaktır.

Sanıkların hepsi değil, ancak MİT, JİTEM, Türk İntikam Tugayı gibi silahlı ve “gizli” örgütlerin, sadece Ağar’ın yürüttüğü “bin operasyon”da karşısında bulduğu Şebnem Korur Fincancı’nın iddia ettiği eylemleri ve daha fazlasını gerçekleştirmeleri olasıdır. Kanımca, Fincancı’nın Ergenekon sağını olarak yargılanıp, mücadele ettiği işkence ve diğer insanlık suçunun faili örgütlerle birlikte yargılanarak “etkisiz” bırakma girişiminin olmaması, sadece şans değildir; o güne kadar yaptığı ulusal ve uluslararası işlerin, haklılığın verdiği güçtür. Yeri geldiğinde yargılamak, cezaevine göndermek için yeterince “suç işlemiş” ve buna devam etmektedir! İşkencecilerin, faili meçhullerin, suikast ve operasyonların faillerinin MİT, EGM, JİTEM, TİT hatta bakan ve milletvekili olduğu yerde, işledikleri insanlık suçlarının peşine düşen Fincancı ve diğerlerinin “suçlanması”nda şaşılacak bir şey yok!

“Ulusların barış ve özgürlük içinde bir arada yaşabilmeleri ya da (daha uygun düşüyorsa) birbirlerinden ayrılıp ayrı devletler kurabilmeleri için, işçi sınıfının yüce bildiği tam demokrasi, mutlaka gereklidir. Herhangi bir ulusa ya da dile ayrıcalık yok! Ulusal bir azınlığa karşı en ufak ölçüde baskıya ya da haksızlığa yer yok! İşçi sınıfı demokrasisinin ilkeleri bunlardır.” (9)

Anlaşılan, 14 Ekim günü gözaltına alınıp, ardından tutuklanan Prof.Dr.Şebnem Korur Fincancı hakkındaki suçlamanın dayanağı, 20 Ekim 2022 günü, Medya Haber TV’de, internet üzerinden bağlantı kurularak, Güney Doğu’da (1990’lardan bu yana yürütülen iç savaş sırasında Türkiye kapitalizmi tarafından) “zehirli gaz kullanıldığı” iddiası ve dayanağı video eşliğinde yapılan röportajdır. Suçlamanın dayanağı 3 Dakikalık videoda, Fincancı’nın kulaklıkla dinlediği sorulara cevap verdiği, TTB Başkanı, TİHV başkanı, Adli Tıp uzmanı ve bilim insanı kimliğine uygun biçimde, kimyasal silah kullanımının insanlık suçu olduğu, kullanan devletlerin uluslararası mahkemelerde yargılanması gerektiğini söylediği; Medya Haber TV’de iddianın dayanağı videonun paylaşılmasını eleştirdiği görülüyor. Ne yapsaydı? “Hayır, Türkiye kapitalizmi, mali oligarşisi, TSK ya da JİTEM böyle şeyler yapmaz, yaparsa da bu insanlık suçu değildir.” Demesi mi gerekiyordu? “Bin operasyonu da Ağar yapmadı ben yaptım” mı demeliydi? Evet, bu kadar saçmadır bu suçlama. Prof.Dr.Şebnem Koruru Fincancı’nın, uzaktan bağlantı ile Medya Haber’in sorularının cevaplandırmak, “kimyasal silah kullanımının insanlık suçu oluşturduğu, uluslararası mahkemelerde yargılanmayı gerektirdiği” yönünde görüş bildirmek şeklinde eylemi suç değildir. Görevidir.

Öte yandan, Fincancı’nın açıklamaları sırasında, “Güney Kürdistan’da kimyasal silah kullanan Türk Devletinin etkin cezalandırılması!” Şeklinde alt yazı geçtiği söyleniyor. Doğru olsa bile, bilimsel görüş almak için Prof.Dr.Şebnem Korur Fincancı’ya bağlanan Medya Haber’in açıklamalar sırasında kullandığı alt yazıların sorumlusu, Fincancı değildir. Medya Haber TV, PKK ile ilişkili de olsa, röportaj ve bilimsel açıklamaları nedeniyle PKK’lı olmayacaktır. On yıllardır insanlığa karşı suçlarla savaşan biri bu veya benzeri konudaki röportaj nedeniyle PKK ya da herhangi bir silahlı suç örgütü ile ilişkilendirilemez. Bilim insanı kimliğiyle, Ruanda’da bile çalıştığı alanda röportaj yapar, gidip yerinde inceleme yapar, veri toplar, kamuoyuna ve basına açıklar. Bu onun, Ruanda’da savaşan taraflardan biri haline getirmez.

“Rus sosyal demokratları kendi programlarında dillerin, ulusların vb.tam eşitliğini almakla yetinmiyorlar. Onun yanı sıra, her ulusun kendi kaderini tayin hakkını da tanıyorlar. Bu hakkı tanırken biz ulusal bağımsızlık isteklerine göstereceğimiz desteği, proletarya savaşımının çıkarları koşuluna bağlıyoruz.” (10)


DİPNOT
Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, “İşçi Sınıfı ve Ulusal Sorun”, Çev.Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Birinci Baskı, 1979, s.83);
www.bbc.com, 28 Ekim 2022, Tutuklanan TTB Başkanı Fincancı’nın sözleri ‘ifade özgürlüğü’ kapsamına girer mi?”,
LENİN, age, s.84
www.bbc.com, 25 Mayıs 2021, “Mehmet Ağar ve Yaklaşık 50 Yıldır ‘Devlet Adına’ Yapılanların Hikayesi”
www.bbc.com, agh
www.cc.com , agh
www.noktahaberyorum.com , 27 Ekim 2022, Hedefteki Şebnem Korur Fincancı Kimdir?
www.tr.wikipedia.org Mehmet Ağar Kimdir?
LENİN, age, s.84
LENİN, age., s.21; “Toprak sahipleri ve burjuva ulusalcılar ‘bağımlı, uyruk halkları’ ezerek, işçi sınıfını daha iyi uyuşturabilmek için bölmeye ve yozlaştırmaya çalışıyorlar. Sınıf bilinci taşıyan işçilerse, pratikte tüm ulusal topluluklar işçileri için tam bir eşitlik ve birlik isteğiyle karşılık veriyorlar… İşçi sınıfı, ayrıcalığın her türlüsüne karşıdır; ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını desteklemesi bundan ileri geliyor.
Sınıf bilinci taşıyan işçiler ayrılmayı savunmazlar. Onlar, büyük devletin ve büyük işçi yığınlarının birleşmesinin üstünlüğünü bilirler. Ama, büyük devletler, ulusal topluluklar arasında tam eşitlik varsa demokratik olabilir; bu eşitlik ayrılma hakkını da içerir.”(s.159)