Açlık Sınırı 24 Bin, Asgari Ücret 22 Bin: TÜRK-İŞ Raporu, Derin Yoksulluğun Röntgenini Çekti

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Nisan 2025 “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Raporu”nu yayımladı. Raporda yer alan veriler, milyonlarca emekçi ve emekli için hayatın ne kadar zorlaştığını bir kez daha ortaya koydu. Dört kişilik bir ailenin yalnızca sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için gereken gıda harcaması aylık 24 bin 35 liraya yükselirken, Türkiye’deki resmi asgari ücretin 22 bin 104 lirada kalmış olması, hükümetin “refah” söyleminin ne kadar büyük bir hayal ürünü olduğunu gözler önüne serdi.

Yoksulluk sınırının 78 bin 292 TL’ye, bekar bir çalışanın yaşama maliyetinin ise 31 bin 142 TL’ye ulaştığı ülkede, tek maaşla geçinmeye çalışan milyonlarca aile, artık açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. TÜRK-İŞ’in ortaya koyduğu bu tablo, artık sadece yoksulluktan değil, derin yoksulluktan söz etmemiz gerektiğini gösteriyor. Asgari ücretle çalışanların büyük kısmı, sadece temel gıda harcamalarını bile karşılayamaz durumda. Kira, ulaşım, ısınma, çocukların eğitimi ya da sağlık gibi kalemler, çoktan lüks tüketim kategorisine girdi.

Bir Yılda 1904 Liralık Mutfak Yükü: Artış Sadece Rakam Değil, Bir Hayat Tarzının Yok Oluşu

Raporda ayrıca, yılın ilk dört ayında gıda harcamalarına eklenen 1.904 TL’lik artışa da dikkat çekildi. Mutfak enflasyonu son 12 ayda yüzde 35,60; yıllık ortalamada ise yüzde 51,58 oldu. Bu oranlar, TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon rakamlarının çok üzerinde. En düşük gelir grubundaki hanelerin harcama kalemlerinde en büyük payı oluşturan gıdada yaşanan bu artış, sofrasına koyacak bir kap sıcak yemeği bile hesaplayarak yapmak zorunda kalan milyonlar için sadece bir istatistik değil, bir hayatta kalma mücadelesi anlamına geliyor.

Halkın Yaşam Standardı Değil, Hayatta Kalma Standardı Ölçülüyor

TÜRK-İŞ’in raporunda yer alan en kritik uyarılardan biri de açlık ve yoksulluk sınırlarının “ücret” değil, yaşamsal ihtiyaçları karşılamak için gerekli olan asgari gelir miktarı olduğunun altının çizilmesi oldu. Yani bu sınırlar, olması gerekenin değil, hayatta kalabilmek için gerekenin altını çiziyor. Ne var ki Türkiye’de milyonlarca hane, bu sınırların dahi altında bir gelirle yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. Devlet, halkın yaşam standardını yükseltmek bir yana, halkın yaşamaya devam etmesi için gereken eşiği bile sağlayamaz hale geldi.

Gelir Politikası Değil, Yoksulluk Politikası

TÜRK-İŞ, ücretlerin sadece enflasyon oranında değil, gelir politikaları çerçevesinde kapsamlı bir şekilde artırılması gerektiğini vurgularken, hükümetin bu konuda herhangi bir irade ortaya koymadığı da biliniyor. Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan sıkı para politikaları, doğrudan halka kesilen bir fatura haline gelirken; ihalelerle zenginleşen dar bir sermaye çevresi dışında kalan geniş halk kitleleri, artık ay sonunu değil, günü çıkarmayı hesaplıyor. Bu durum, giderek kurumsallaşan bir yoksulluk rejiminin işareti olarak okunmalı.

Yoksulluğu Normalleştiren İktidarın Türkiye’si

TÜRK-İŞ’in raporu bir gerçeği daha açıkça ortaya koyuyor: Türkiye’de yoksulluk artık bir istisna değil, kural haline geldi. Asgari ücret, bir ailenin bırakın insanca yaşamını, aç kalmamasını bile sağlayamıyorsa; bu, sadece ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda bir insanlık krizidir. Bu krizin müsebbibi ise, emekçinin boğazından geçen lokmayı hesaplayan ama saray masraflarını sorgulamayan bir ekonomi politikasıdır.

Bir yanda 78 bin liralık yoksulluk sınırı, diğer yanda 22 bin liralık asgari ücret… Aradaki 56 bin liralık boşluk, sadece ekonomik değil, sınıfsal bir uçurumu da işaret ediyor. Bu uçurum her ay daha da derinleşiyor. Ve bu derinleşen uçurum, sadece geçim şartlarını değil, demokrasiyi de tehdit ediyor. Çünkü geçinemeyen yurttaş, susturulmuş bir yurttaştır.