2000 yılının aralık ayında kar tanelerine kan bulaşmıştı. Aralık’tı ! Zemheriydi. Kandı, zulümdü, ölümdü payımıza düişen. Zemheriye inat, gelincik kızılı düşlerimiz bir bahar dalı olup ısıttı yüreğimizi.
İronik bir şekilde « Hayat Dönüş Operasyon »u adı verilen operasyonda onlarca siyasi tutsak hayattan koparılmıştı. O süreçte Zehra Ümraniye cezaevindeydi, ben ise Nevşehir cezaevindeydim. Zehra ile hiç karşılaşmamıştım. Geçen hafta bu direniş çadırında oturum hakkı için süresiz açlık grevine başladığını öğrendiğimde, onu ziyaret ettiğimde tanışma fırsatım oldu. Paris’in 10. Bölgesi’nde yani bizim mahalledeydi direniş çadırı. Zehra gülen gözleriyle karşıladı, öyle içten ve samimi…
Yaşamı direnişlerle geçen, gazeteci ve devrimci aktivist Zehra Kurtay, Strasbourg St. Denis metrosunun başında kurulmuş küçük bir çadırda, o narin bedenini bir kez daha açlık grevine yatırarak sürdürüyor direnişini. 3 Temmuz’dan beri açlık grevinde. 2000 yılında, “Hayata Dönüş” adı verilen ama onlarca tutsağın ölümüne neden olan 19 Aralık hapishane katliamında, Ümraniye Cezaevi’nde açlığa yatırmıştı bedenini. Hapishane sürecinden sonra birçoğumuz gibi yurtdışına çıkmak zorunda kalanlardan. Şu an yasal hakkı olan oturum hakkı elinden alındığı ve sömürge ülkelerden birine gönderilmek istendiği için açlık grevinde. Zehra’nın talebi, oturum hakkının geri verilmesi ve üçüncü bir ülkeye gönderilme kararının iptal edilmesi.
Zehra, direnişin o kendine özgü güzelliğini barındırıyor gözlerinde. Zehra’yı her ziyaret ettiğimde, onunla yaptığım sohbetler ne çok şey öğretiyor bana.. Ondan dinliyorum sokakta yaşayan insanların öykülerini. Yıllardır gelip geçerim o sokaklardan lakin bilmezdim orada, sokaklarda yaşayan insanların hayat hikayesini. Zehra’nın direniş çadırına neredeyse her gün uğruyorum. Zehra ve arkadaşları büyük bir içtenlikle karşılarken gelen ziyaretçileri, sohbetlerde kelimelerin hayatı anlamlandırdığı bir yolculuğa çıkıyorsun adeta… Sözcükler nehirlerde birleşen dereler gibi birbirine ulaşırken, insan insanda buluyor kendini.
Sürgün yaşamı zordur. Bir sürgünün yüreğinde yalnızlaşır tüm şarkılar… Tutunursun yüreğindeki o direngen melodiye… Bir süre sonra yaratırsın kendi ritminde akan yeni şarkıları. Yaşadığın ülkede yeni bir dilin sözcüklerinde var etmeye başlarsın hayatı. Yine de en derin acılarını, hüzünlerini anadilinde yaşarsın sessizce. Nehirler gibi okyanuslara akarsın sonra… Yaşadığın bu yeni ülke yurt olur sana. Paris, dünyanın dört bir yanından gelen sürgünlere kucak açan, bu kadim şehir nasıl anlatılır ki… Paris’in kendi özgü farklı bir melodisi vardır. Kadim bir şehir olduğu kadar büyük bir bilgeliğe sahiptir Paris. Her sokağına kazılıdır nice sürgünün hüzünlü gözyaşı, kahkahası, umudu, hayal kırıklığı, isyanı… Tarihin derinliklerinden bugüne uzanan bir nehirdir Paris. Bundan olsa gerek direnişi ve umudu mayalar kendi göğünde, kendi ezgisini yaratarak…
Zehra’nın direniş çadırında farklı diller, acılar, umutlar halkların dayanışmasında buluşuyor. Kendi yarasının kabuğunu eline alıp, bir başkasının yarasına merhem olmak ister gibi…
Paris, Strasbourg Saint Denis’de Zehra Kurtay’ın oturum hakkı için yaptığı açlık grevi bugün 15. gününde. Birçok ziyaretçiyi karşılayan Zehra’nın direniş çadırına olan dayanışma gün geçtikçe artıyor. Dün, güney orta Fransa’daki Chamalieres’den gelen 72 yaşındaki emekli bir köylü olan François Carriat kendi çadırını yanına alarak, Zehra’nın direniş çadırının yanına kurdu. Ve bir hafta boyunca François Carriat, açlık grevi yapacağını duyurdu. Zehra’nın oturum hakkı için yaptığı açlık grevi direnişi Fransız halkı arasında da yankısını buluyor.
İster hapishanede ister sürgünde ol, bir ağaç gibi olmalı insan. İnsan, insanda kök salmalı… Kökler, toprağın altına damar damar yayılmalı… Toprağın derinliklerinde köklerine kavuşur gibi… Fırtına ve boranlarda köklerine tutunan bir ağaç gibi…
Nice kötülükleri bağrında taşıyan bu dünya, varsın olanca riyakarlığıyla dönsün, biz günebakan çiçekleri gibi yüzümüzü güneşe çevirelim, umuda şarkılar fısıldayalım, yürek ağrımızı, kent yoksullarının acılarıyla birleştirelim… Şarkımız kendine özgü bir tınıda mayalansın, kendi ritmini yaratsın.
Dayanışma kültürü insanı insanlaşmaya götüren bir süreçtir aynı zamanda… Dayanışma yaşatır. Dayanışma insana insanı anlatır.
Umuyorum bir an önce Zehra’nın talepleri kabul edilir.
- Zehra’nın Direniş Çadırı - 17 Temmuz 2025
- Memleket-i Siyaset - 6 Temmuz 2025
- Eril Kültürün Şırıngası - 29 Haziran 2025