6 Şubat depremlerinin üzerinden 34 ay geçmesine rağmen, binlerce insanın ölümüne yol açan yıkımların yargı süreci büyük ölçüde “taksir”, “iyi hâl” indirimleri ve inkâr savunmaları arasında ilerlerken, 2025’te görülen davalar hem verilen cezalar hem de kamu kurumlarına uzanan ilk sorumluluk tespitleriyle Türkiye’de deprem adaletinin sınırlarını bir kez daha gözler önüne serdi.
ANKA Haber Ajansı’ndan Mehmet Oflaz’ın derlemesine / haberine göre, 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan ve yaklaşık bin 700 kişinin yaşamını yitirdiği 28 apartmana ilişkin davalarda, 2025 yılı boyunca dikkat çekici savunmalar, tartışmalı “iyi hâl” indirimleri ve sınırlı sayıda ağır ceza kararı öne çıktı. Aileler, sanıkların “olası kast” ile yargılanmasını talep ederken, davaların önemli bir bölümü “bilinçli taksir” suçlamasıyla sonuçlandı.
İnkâr dili ve sorumluluktan kaçış savunmaları
Mahkeme tutanaklarına yansıyan savunmalar, kamuoyunda derin tepki yarattı. Sanık müteahhitlerin bir kısmı, “Depremi ben yapmadım, Allah yaptı”, “TOKİ’ye bina yapıyorum”, “Zerre-i miskal kadar pişmanlığım yoktur” gibi ifadelerle kendilerini savundu. Özellikle Kahramanmaraş, Hatay ve Gaziantep’te görülen davalarda, sanıkların mesleki geçmişlerini ve devlete iş yapmış olmalarını bir tür masumiyet göstergesi olarak sunmaları, mağdur aileler tarafından “vicdansızlık” olarak nitelendirildi.
Ağır cezalar istisna, indirimler kural
2025 itibarıyla deprem davalarında bir müteahhit hakkında 62 kez müebbet ve toplam 865 yıl hapis cezası verilmiş olsa da, bu karar istisna niteliğinde kaldı. Çoğu dosyada sanıklara 2 ila 21 yıl arasında değişen hapis cezaları uygulandı.
Birçok davada, sanıkların “sabıkasız geçmişleri”, “yargılama sürecindeki tutumları” ve “cezanın gelecekteki etkileri” gerekçe gösterilerek iyi hâl indirimleri yapıldı. Bu durum, yakınlarını kaybeden ailelerin adalet duygusunu zedeleyen temel unsurlardan biri olarak öne çıktı.
Kamu kurumlarına uzanan ilk sorumluluk tespiti
2025’in en dikkat çekici gelişmelerinden biri, Kahramanmaraş’taki Arıkan Sitesi davasında sunulan bilirkişi raporu oldu. Raporda ilk kez AFAD, valilik ve yerel yönetimlerin sorumluluklarına açık biçimde işaret edildi.
“Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) 2020”de riskli alan olarak belirtilen bölgede yer alan yapı için gerekli uyarı ve denetim mekanizmalarının işletilmediği vurgulandı. Bilirkişiler, AFAD başta olmak üzere ilgili kamu kurumlarının, görev ve sorumlulukları kapsamında ayrı ayrı sorumlu olduklarını tespit etti. Bu rapor, deprem yargılamalarında yalnızca müteahhitleri değil, kamusal ihmal zincirini de tartışmaya açması bakımından kritik bir eşik olarak değerlendiriliyor.
Firari sanıklar ve geciken adalet
Bazı dosyalarda sanıkların uzun süre yakalanamaması, adaletin gecikmesine yol açtı. Ezgi Apartmanı davasında “olası kastla öldürme” suçlamasıyla aranan sanıkların 703 gün sonra yakalanması, firari sanıklar meselesini yeniden gündeme taşıdı. Yakalanan sanıkların, siyasi bağlantılara sahip kişilere ait bir villada saklanmış olması ise yargı sürecinin tarafsızlığına dair soru işaretlerini artırdı.
Depremzedelerden 11. Yargı Paketi’ne sert tepki
Depremde yakınlarını kaybeden aileler, barolar ve hukuk örgütleri, 11. Yargı Paketi’nin 27. maddesi kapsamında deprem sanıklarına af ya da ceza indirimi getirilmesine karşı çıktı. Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Adana’da yapılan eylemlerde “Deprem suçluları affedilemez” sloganı öne çıktı. Depremzedeler, olası bir muafiyetin, on binlerce can kaybının üzerinin örtülmesi anlamına geleceğini vurguladı.
- NHY / Bu haber, ANKA Haber Ajansı’ndan Mehmet Oflaz’ın derlemesi esas alınarak yazılmıştır
- 34 Ay Sonra Enkaz Hâlâ Mahkemede: Deprem Davalarında İnkâr, İyi Hâl ve Eksik Sorumluluk - 21 Aralık 2025
- Dünya Eşitsizlik Raporu: “Zenginlik Zirvede, Çoğunluk Çöküşte” - 10 Aralık 2025
- Çürümenin İçinde Hukuk Nereye Kadar Yaşayabilir? - 6 Kasım 2025












