12 Yıl Önceki Paylaşım, 56 Günlük Ev Hapsi: İsmail Saymaz’a Gözdağı mı?

Eleştirel gazeteciliğiyle tanınan İsmail Saymaz’a Gezi Direnişi soruşturması kapsamında verilen ev hapsi kararı, 56 günün ardından kaldırıldı. Saymaz hakkındaki adli kontrol şartı, haftada bir gün karakola imza verme ve yurt dışına çıkış yasağına çevrildi. Ancak hukuki süreçteki keyfiyet, basına ve muhalif kamuoyuna yönelik yeni bir gözdağı girişimi olarak değerlendiriliyor.

12 Yıl Önceki Tweet, Bugünün Suçu

Gazeteci Saymaz, 19 Mart Çarşamba sabahı, 12 yıl öncesine ait sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek gözaltına alındı. Soruşturmayı yürüten savcılık, Gezi Direnişi üzerinden “61. Hükümeti cebir ve şiddet yoluyla engellemeye teşebbüs” suçlamasını yöneltti. Bu iddia, 2013 yılında gerçekleşen kitlesel eylemlere dair 2025’te açılan yeni bir dalga soruşturmanın parçası olarak gündeme getirildi.

Ancak soruşturmanın içeriği kadar yöntemi de dikkat çekiciydi. Saymaz, gözaltına alındıktan sonra sevk edildiği Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanmak yerine ev hapsiyle cezalandırıldı. Mahkeme, adli kontrolün en ağır biçimi olan ev hapsi kararını verirken, kamuoyuna Saymaz’ın tam olarak neyle suçlandığına dair net bir açıklama yapılmadı.

Ne Suç Belli Ne Delil: “Yargı, Basın Üzerinden Mesaj Veriyor”

İsmail Saymaz, süreç boyunca defalarca “neyle suçlandığını bilmediğini” dile getirdi. Özellikle 12 yıl önce yapılmış sosyal medya paylaşımlarının hukuki zemine nasıl oturtulduğu, savcılık dosyasına nasıl bir tehdit unsuru olarak dahil edildiği hâlâ muamma. Saymaz, “Bu karar eleştirel gazeteciliğe yönelik açık bir gözdağıdır” diyerek süreci değerlendirdi.

Türkiye’de son yıllarda giderek artan biçimde muhalif gazeteciler hedef alınırken, Saymaz’ın da bu zincire eklenmiş olması, yargının basın üzerindeki baskı araçlarından biri hâline geldiğini bir kez daha gösterdi. Ev hapsi süresince kamuoyuna ve meslektaşlarına açık destek mesajları veren Saymaz’ın ifadesi, birçok gazetecinin ortak hissiyatına tercüman oldu.

Gezi, Bitmeyen Bir Hesaplaşmanın Aracı mı?

Gezi Direnişi üzerinden yürütülen yeni soruşturmalar, sadece eylemlere katılanları değil, dönemin haberlerini yapan, yorumlayan ve kamusal hafızaya katkı sunan gazetecileri de hedef alıyor. Saymaz’ın 2025’te ev hapsine alınması, tıpkı 2022’de Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası gibi, Gezi’nin bir kez daha “iç düşman” yaratma aracı olarak kullanıldığını gösteriyor.

Bugün artık birçok hukukçu, siyaset bilimci ve insan hakları savunucusu, Gezi davası etrafında dönen soruşturmaların yalnızca geçmişle değil, bugünkü muhalefeti sindirme stratejileriyle ilişkili olduğunu vurguluyor. Saymaz örneği de, geçmişin hatırlatılarak geleceğe korku salınmak istendiği bir bağlamda okunuyor.

“İç Güvenlik” Algısı Altında Yargı Eliyle İnfaz

Ev hapsi kararının kaldırılması, Saymaz’ın “özgür” olduğu anlamına gelmiyor. Haftada bir karakola imza verme zorunluluğu ve yurt dışı yasağı, gazetecinin hem hareket alanını sınırlıyor hem de hukuki bir tehdit gölgesi altında yaşamaya zorlandığını gösteriyor. Adli kontrolün bu biçimi, bir tür psikolojik tecrit olarak işlev görüyor.

Bu dava özelinde olduğu gibi, Türkiye’de ifade özgürlüğü yalnızca sansürle değil, yargı eliyle uygulanan sistematik baskılarla da sınırlandırılıyor. Eleştirel gazetecilik; dava, gözaltı, ev hapsi, yasak, linç ve mesleki itibarsızlaştırma gibi yöntemlerle adım adım bastırılmak isteniyor.