Tecavüz ve İdam

Son sekiz yılda değişik raporlara göre yüz bin civarında çocuk kaybolmuş!

Son iki kayıp çocuğun ölmüş olarak bulunması sonucu gündeme gelen kayıp çocuklar, taciz ve tecavüz vakaları için idam cezasının tekrar yürürlüğe koyulması da gündemleştirildi.

Her vatandaşının can ve mal güvenliğinden sorumlu olan devlet, elindeki olanaklarla çözüm üretmek ve konunun üstüne gitmek yerine, eline yeni bir güç, idam ipini de almak istiyor.

Tecavüz suçlarına TCK (Türk Ceza Kanunu) maddelerine göre verilecek ceza 12 yıldan aşağı olmamak üzere hapis. Tecavüz nitelikli ise, (silahla, birden fazla kişiyle, kişinin kendi yetkilerini veya 3. Dereceye kadar akrabalık ilişkilerini kullanarak suçu işlemişse) ceza yarısı oranında arttırılır. Üst sınır belirsizdir ve hakimin inisiyatifine bırakılmıştır.

Ancak günümüzde tecavüz suçlularına uygulanan “iyi hal” indirimi, suçun cezasız kalmasını sağlamaktan öteye geçememektedir.

Tecavüzcünün, bir insanın canını yakıp, bedensel bütünlüğünü ve ruhsal yapısını bozup, özgürce yaşam duvarlarını yıktıktan sonra, mahkemelere takım elbise ve kravatla gidip, “süt dökmüş kedi” oyunu oynayarak takındığı tavır, nasıl “iyi hal” olarak yorumlanır, bunu anlamak oldukça zor!

İnsanlık ayıbı olarak niteleyeceğimiz taciz ve tecavüzün önlenmesi ve engellenmesinin ilk ayağı eğitimden geçer ki bu uygulama eğitim sistemimizde yok!

İkincil olarak da yasaların ayrımsız ve net bir şekilde uygulanması gerekir. Taciz ve tecavüz suçlularına öncelikle hiçbir indirim yapılmamalıdır.

Verilecek cezaların alt sınırları daha da arttırılabilir. Hatta nitelikli tecavüz suçlularına ağırlaştırılmış müebbet cezası da verilebilir. Kimsenin buna itirazı da olamaz.

Ancak, idamın güncellenmesi çok daha farklı amaçlara hizmet eder.

Devlet elindeki güç ve yasalarla vatandaşını koruyamıyorsa, vatandaşına tecavüz edeni kollayıp cezada indirim uyguluyorsa, kayıp çocuklarla ilgili yeterli çalışma yapamıyorsa, sonra da idam gibi geri dönülmez bir uygulamanın yetkisini istiyorsa, bunun arkasında iyi niyet aramak saflık olur.

Bugün devleti yöneten yetkililer, tecavüz vakalarını adeta koruma amaçlı sözler sarf ediyorsa, bakan, “küçüğün rızası varsa” diyerek bir anlamda suç işliyorsa, diğer bakanı, bir vakfın yasa dışı yurtlarında 45 çocuğa yapılan tecavüz için, “bir kere olmuş bir olayla vakfı karalayamazsınız” diyebiliyorsa, çözümün idam olmadığını, anlayış olduğunu anlamak zor olmasa gerek.

Bir suç varsa suçlular da vardır.

Suçlular değişik biçimlerde korunuyorsa, koruyan da suçludur.

“Küçüğün rızası varsa” demek, çocukta rıza aramak, suçluya yardımcı olmaktır.

bir kere olmuş bir olayla vakfı karalayamazsınız” diyerek, sırf kurum zarar görmesin diye çaba sarf etmek suçluyu alenen korumaktır.

Önce yapılması gereken, yasa önünde suç kabul edilen eylem oluştuğunda, hiçbir şekilde yorum yapmadan suçlunun üstüne gitmek ve yasada karşılığı olan ceza ile cezalandırmak ve bu konuda bir hâkimden diğerine farklılık göstermeden kararlı davranmaktır.

Suçlunun kimliği, rütbesi, görevi, kişiliği, tahsili veya herhangi bir etkileyici yanı, suça verilecek cezada etkileyici olmamalıdır.

Aynı şekilde tecavüze uğrayanın kimliği, mesleği, giyimi, yaşam tarzı, dili veya dini de verilmesi gereken cezayı etkilememelidir.

Bir taraf suçlu, diğer taraf mağdurdur ve öyle bakılmalıdır.

Caydırıcı olması içinde verilmesi gereken ceza, yasalardaki en üst sınır, ağırlaştırılmış müebbet hapis olmalıdır.

Bu tür suçlarda caydırıcılık idam cezasıyla sağlanamaz.

İdam, geri dönüşü olmayan bir uygulama olup, öldürme yetkisi vermektir ki bu yetki hiç kimseye veya kuruma verilmemelidir.

12 Eylül darbesi sonrası 13 Aralık tarihinde idam edilerek katledilen Erdal Eren, bunun en açık ve en haklı örneğidir. Eylemle alakası olmamasına, eylem sırasında 18 yaşından küçük olmasına ve isnat edilen suçu işlediğine dair kanıt olmamasına rağmen idam edilen Erdal Eren, bugün bağımsız bir mahkemece yeniden yargılanabilse tek celsede beraat edecekken idam edilerek yaşamına son verilmiştir.

Adnan Menderes de birçokları için idamı gerektirecek suç işlememiştir. Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan ve o dönemde idam edilerek katledilen birçok insan için de durum aynıdır.

Özelliklede dönemin en son idamı Hıdır Aslan’ın sırf uluslar arası kamuoyu tepkisini ölçmek amacıyla 25 Ekim 1984’de idam edilmesi ve tepkiler çoğalınca da idamların durdurulması en acı örneklerdendir.

İdam cezasının yeniden gündeme getirilmesinin amacı daha da farklıdır.

Amaç, 10 Haziran 2018 tarihinde Kocaeli’nde yapılan seçim mitinginden yaptığı konuşmasının içinde Selahattin Demirtaş isminin geçmesi üzerine halkın “idam” sloganı atması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği cevabın içerisinde saklıdır.

Parlamento dedim ya size daha önce parlamento bunlarla ilgili kararı bana göndermiş olsaydı ben bunu çoktan onaylardım.”

İdam ipinin ucunu iktidara verdiğinde, kurulacak darağaçlarında, ipin ucunda olacak kişiler, asla tecavüzcüler olmayacaktır.

Sadece tecavüzcülere ve ülke değerleri üzerinden yolsuzluk yapanlara uygulanacağı ve başka hiçbir suça uygulanmayacağı şeklinde kanun çıkarsınlar, evet demeyecek kimse olamaz, elbette ki tecavüzcü ve yolsuzluk yapanlar dışında!

İdam, ceza değil katliamdır.

Nami TEMELTAŞ
Latest posts by Nami TEMELTAŞ (see all)