Su ah su. Yaşamın temeli. Dünya haritası göz önüne getirildiğinde görülen maviliklerin sadece %2,5’i tatlı su. Bu suyun %70’i buzullar içinde saklı. Yani yerküre üzerindeki suyun tamamı 5 litrelik bir şişeye koyacak olsak, biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı, yalnızca 1 yemek kaşığına denk geliyor. Başka bir deyişle, erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının %1’inden bile az.
Su sorunu sosyal, ekonomik ve çevresel alanlarda kendini gün geçtikçe giderek daha fazla hissettiriyor. Dünya Ekonomik Forumu ve diğer kuruluşların hazırladığı risk raporlarına göre su kıtlığı, dünyadaki en önemli üç risk arasında yer alıyor.
İklim değişikliği şimdiden dünya su krizini büyük ölçüde derinleştiriyor.
Yoğunlaşan seller, aşırı sıcaklar, uzun süreli kuraklıklar ile kendisini gösteren iklim krizinin en kötü etkileri, su yoluyla hissedilecek gibi görünüyor.
Halen yaklaşık 2,2 milyar insanın güvenli içme suyuna erişimi yok; 4,2 milyar insan güvenli temizlik koşullarına sahip değil ve 3 milyar insan temel el yıkama tesisatından yoksun.
Susuzluğa bağlı olarak hijyenik olmayan koşullar nedeniyle başta çocuklar olmak üzere her yıl 2 milyon insan hayatını kaybediyor.
Ve ülkemizde su fakiri olma yolunda ilerliyor. Bu kadar risk konusuna girmem yeter. Gerisini Nokta Haber Yorumun yazarlarından, sevgili sostum Özgün Çınar ve onun yazılarına bırakıyorum.
Türkiye’de büyükşehirlerde yaşayanlardan biri olarak musluktan su içme alışkanlığını yitireli uzun zaman olmuştu. Almanya’ya geldiğimizde en büyük hayalim musluk suyu içmekti. Burada yaşayan insanlarla konuştukça, onlardan gelen geri bildirimler “içilebilir ama dikkat edilmesi gereken mesele, mikrop barındırmasa bile özellikle belli bölgelerde boruların çok eski olması yüzünden suya pas veya birikintilerin karışıyor olması ve suyun kireç seviyesinin yüksekliği” oldu. Şehir veya bölge bazında yenilemeler yapılmış olsa da işi şansa bırakmamak gerek deyip marketlerde satılan ne kadar farklı çeşit su varsa denemeye başladım. Ağzımın tadına uygun bulamadım derken Türkiye’de de tükettiğim markaya bir Türk markette rastladım. Kur farkından dolayı bir şişe suya verilen parayı düşününce ve yukarıda yazdıklarımı göz önünde bulundurunca ne büyük şımarıklık.
Annemle telefonla konuşurken halimi hatırımı ve alışıp alışmadığımı sordu. Ona su konusunu anlattım. Anlattıklarımla çok ilgili olmayan bir şekilde annemin “su gibi aziz ol” dileğiyle bitti konuşma.
Telefonu kapattıktan sonra düşündüm su gibi aziz olmayı. Sufiler birbirlerine “Su gibi ol Azizim” derler. Su başlı başına bir felsefe. Geçmişe gittim, çocukluğuma. Annemin suya mırıl mırıl dua okuduğu ve sınavlardan önce bana içerdiği zamanlara. Ne bilsin kadıncağız o zamanlarda Dr. Masaru Emato adında bir araştırmacının düşünce ve duyguların, fiziki sonuçları etkilediğini göstermeye çalıştığını. Yaptığı deneyler sonucunda temiz kaynaklardan gelen ve kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin çok parlak, yoğun motifli, simetrik ve çok renkli desenler oluşturduklarını. Suyun en sevdiği ve kristallerini bir sanat eserine dönüştüren kelimelerin sevgi ve teşekkür kelimeleri olduğunu.
SU’FİZMden girince konuya “Hadi… Sen şimdi su olduğunu düşün ve kendini su gibi hisset… Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı… Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla… Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini, girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Hayat ver… Vazgeçilmez ol !” diyen Mevlana’yı anmadan geçmek olmaz
Konumuz su olunca, sufilerin benim de çok sevdiğim ve uygulamaya özen gösterdiğim “SU FELSEFESİ”ni sizin için özetlemeye çalıştım.
Mesela dağdan akan suyu düşünün. En az direnç gösteren yolu seçer akmak için. Yani önüne bir kaya çıkacak olursa onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya. Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der Sufiler: “Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.”
Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi. O zaman ne yapar, birikip üstünden aşar. Yok eğer bu da olmuyorsa sabırla kayayı damla damla delmeye başlar. Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler. Sabretmek hiçbir şey yapmadan oturmak değildir. “Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir.” der Şems-i Tebrizi. Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir.
Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder. Su hep akar. Bilir ki aktıkça temizlenir. Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar. Üzerine pislik birikir ve Sufiler bu yüzden derler ki: “Sen su gibi ak. Her daim yenilen. Her gün yenilen. İki günün aynı olmasın. Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren.”
İnsanlar gibi değil su. Değişimden hiç korkmaz. Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar.
Su değişimi ne güzel de anlatır. Bazen yağmur olur, bazen kar olur, bazen buz olur, bazen buhar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne yağmur olup iner yine yere.
Ayrıca su uyumludur.
Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmez. Her yere her şeye uyum sağlar. Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır. Uyum sağlayanlar esnektir çünkü. Değişime direnenlerse katı. Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz. O yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır.
Aynı zamanda akışa teslim olur.
Teslimiyet içindedir. Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar. Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu.
Su berraktır, şeffaftır. Olduğu gibidir yani. Paylaşımcıdır. Hep besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler. Hayatı başlatandır. Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır.
İşte suyun bu yapısından dolayı Sufiler birbirlerine “Su gibi ol Azizim” derler.
Son dönemde başka şeyler yazmak için otururken kendimi değişim, dönüşüm kavramlarında yazarken buluyorum. Belki de benim değişim sürecimde devam ettiğindendir.
Neyse bitirelim yazıyı artık. Hoşça ve sağlıcakla kalın ama en önemlisi değişebilenlerden, hayat verenlerden, vazgeçilmez olanlardan olun.
Yani kısacası su gibi olun Azizim.
- Su Nereye Akar? - 24 Ocak 2025
- Kalbinde Ne Taşıyorsun? - 22 Ocak 2025
- “ÖZ”gürleşme Sanatı - 13 Ocak 2025