Önce 2 Haziranda LGS (Liselere geçiş sınavı) ile çocuklarımıza yaşamlarının en büyük şokunu yaşattılar. Öğretmenlerin bile çözmekte zorlandığı, üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerin çoğunun sorulan soruların ancak yarısını yapabildiği matematik ve fen bilgisi testleriyle öğrencilerimizin psikolojilerini bozdular. Yetmedi, sınavın sonucunu önce seçim öncesi açıklayacaklarını söylediler sonra ise seçim sonrasına ertelediler. Yine yetmedi, sınav sonuçları açıklandıktan sonra, bu seferde tercih sorununda yarattıkları belirsizlik ve kaos ile tüm ailelerin sinir uçlarıyla oynadılar.
Sonra, 24 Haziran seçiminde millet iradesinin sandıklara yansımaması için devletin tüm imkânlarını kullanarak seçmen üzerinde büyük bir baskı uygulayarak, korku ve olmadık engeller yaratarak; sandıklardaki oylar sayılıp ilçe seçim kurullarına yeterince gönderilmeden seçim sonucunu ilan ederek eşitsiz seçime şaibe bulaştırdılar.
Baskın seçim dolayısıyla 24 Haziranda yapılması gereken üniversiteye giriş sınavını 30 haziran – 1 temmuza erteleyerek gençlerin morallerini alt üst ettiler.
Yarın 2 milyon 381 bin 590 öğrenci, YKS’nin ilk aşaması olan TYT’ye girecek. Öğrencilerin nasıl bir sınavla karşılaşacakları meçhul. Bakalım, LGS’de olduğu gibi uzun paragraflardan oluşan, yıl içinde yayınladıkları örnek sorularla hiçbir bağlantısı bulunmayan sorularla mı yoksa temel kavramlara dayalı; anlama, yorumlama düzeyindeki soruların çoğunlukta, analiz-sentez düzeyindeki soruların ise azınlıkta olduğu ÖSYM’nin genel mantığına uygun sorularla mı karşılaşacaklar?
Yaşayıp göreceyiz…
Bu iktidar öncesinde eksiklikleri olsa da toplumun çoğunluğunun güven duyduğu bir ÖSYM vardı. Eğitime siyaset bugünkü kadar bulaşmamıştı. Çağdaş, demokratik, bilimsel eğitimin hayata geçebileceği eğitim kurumları ve bu kurumlarda görev alan eğitimciler vardı. Özellikle son iki yılda eğitimin içi boşaltıldı, kindar ve dindar nesiller yetiştirmeyi hedef olarak koyan siyasi iktidar, ülkenin dört bir yanını İmam Hatip okullarıyla, özel okullarla ve özel üniversitelerle doldurarak bir yandan eğitimi gericileştirdiler, bir yandan da anayasal hak olan eşit, parasız eğitim hakkını ranta kurban ettiler. Ülkenin çok bilinen çok değerli Anadolu ve Fen liselerini işlevsiz hale getirdiler. KHK’larla laik, demokratik, bilimsel eğitimden yana olan eğitimcilerin, öğretim görevlilerinin işine son vererek liseleri ve üniversiteleri Türk-İslam sentezinden yana olan zihniyetteki elemanlarla doldurarak liyakat yerine biat kültürünü hakim kıldılar.
Sadece son bir yılda özel kolejler her mahallenin köşe başlarında, ana caddelerin bitişinde mantar gibi bitiverdiler. Liselere yerleştirmelerde yüzde onluk dilime giren öğrencilere “nitelikli” diye tanımlanan okullara kayıt yaptırma hakkını verdiler, geriye kalan öğrencileri ise “niteliksiz” diye tanımlanan okullara mahkum ettiler.
Sonuç:
Seçimleri şaibeli, sınavları kâbus olan; laik, demokratik , bilimsel bir eğitim yerine ırk ve mezhep merkezli bir eğitim sisteminin kontrolünde hızla karanlığa doğru koşan bir sistemle karşı karşıyayız. Bu sistemin yakın gelecekte değişim ve dönüşümü mümkün gözükmüyor.
Zor günler yaşıyoruz daha büyük zorluklar bizi bekliyor. Bu gerçekleri bilerek umudu ve dayanışmayı büyütmek zorundayız.
Tüm öğrencilere başarılar diliyor ve ekliyorum: Bu bir sınavdır, var olma, yok olma savaşı değildir…
Çocuklarımızın, gençlerimizin sınavlarla kuşatılıp yaşama sevinçlerinin yok edilmediği günlerde buluşmak umuduyla.
- Anadilde Eğitim Hakkı, Temel İnsan Hakkıdır - 18 Şubat 2020
- İşsiz, Güvencesiz, Geleceksiz Gençler - 8 Şubat 2020
- Yarıştırılmayı Değil Anlaşılmayı Bekleyen Çocuklarımız - 17 Ocak 2020