Referandum’dan evet de çıksa hayır da çıksa Erdoğan kaybedecektir !

Erdoğan güçlü, kendine güveninin olduğu dönemlerde başkanlık sistemine karşı tutum sergiliyor, başkanlığı emperyalizmin bir oyunu olarak niteliyordu. Güçsüz düştüğü, güçsüz düştüğü için de güce gereksinim duyan her insan gibi Erdoğan da güç kaybına uğrayıp, güce gereksinim duyduğu dönemde başkanlığa sarıldı. Dış ve iç politikada iflas edip, ekonomi-politikada krize doğru yol almaya başlayınca, korporatif otoriter bir devlet yapısına ciddi manada gereksinim duydu. Büyük bir panik halinde, herhangi bir tartışma, toplumu bilgilendirme, anayasa tartışmalarını topluma indirgeyip, kollektif ve toplumun gereksinimlerinin ortak paydası haline getirerek değil, sadece Erdoğan’ı korumak, kollamak, kanun ve adaletin dışında tutmak için bir taslakla toplumun önüne çıkma planı yapıldı. Hatta sadece toplumda değil, Anayasa Komisyonu’nda, TBMM’de bile gereği kadar tartışılmasına olanak tanınmadan apar topar denecek şekilde referandum sürecine sokuldu.

Anayasa metni dedikleri kağıt parçası Türkiye’nin ve Türkiye toplumunun sorunlarına işaret eden, onlara çözüm üreten, toplumsal sorunlara yönelik bir ortak metin değil. Bizzat kendilerinin deyimi ile: Mevcut fiili durumu yasallaştıran, adına “anayasa taslağı” denilen bir hilkat garibesi. Daha doğru bir anlatımla; çökmüş, iflas etmiş bir sistemi, ismi anayasa olan uyduruk bir kağıt parçası ile kurtarma girişimidir. Başka bir deyimle: Aslında Erdoğan çoktan beri kaybetmiş olduğu egemenliğini referanduma götürüyor. Erdoğan ve devletinin iç ve dış politikası toptan iflas etti. Dış politikaya yönelik “yeni Osmanlılık” planı iflas edip tarihin çöplüğüne gittikten sonra Erdoğan yeni bir sistem arayışına girdi.

Söz konusu iflastan beri başkanlık sevdasına kapıldı. Bula bula da ‘Türk Tipi başkanlık” sistemini buldu. Hani iflas eden tüccar eski defterleri kurcalar derler ya, Erdoğan da önüne koymuş olduğu bütün projelerde başarısızlıkla karşılaşınca eski defterleri kurcaladı. Başarısız olduğu bütün konularda başkalarını suçlayıp kendini temize çıkartma taktiğini büyük iflasta da kullandı. Bir zamanlarki başarısızlığını “vesayete” yükledi. Fethullah Gülen’le işbirliği yaparak generaller ve alt rütbeli subayları hapse koydu. Sonraki dönemin yetmezliklerini de Fethullah Gülen’e yükleyerek sıyrıldı.

Toptan iflas olunca da Cumhuriyeti suçlayarak, başarısızlıklarını ona yıkıp yerine başkanlığı getirmeyi gündemleştirdi. Ama artık bu son durak, deniz bitti. Artık iflasını gizleyecek bir neden bulamaz. Erdoğan BOP eş başkanlığı, bölgede bir Sünni hilal yaratma projesini, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ı devirme, Suriye’de cihatçı, şeriatçı bir sistem kurma, Rojava devrimini ezme, Rojavalı Kürtleri imha etme ya da IŞİD’in amigoluğunu yaparak IŞİD’e imha ettirme, Musul’a müdahil olma, Cerablus ve El Bab’ı işgal edip, Membiç’e, oradan Rakka’ya geçerek PYD-YPG’yi Fırat’ın doğusuna geçirme, Muhammed Mursi ile ittifak kurup Mısır sistemini Müslüman Kardeşler örgütü ile dindarlaştırma, Libya’da pay edinme, AB’yi “hey heylenerek” hizaya getirme, ABD ile Rusya’yı ikna ederek “güvenlikli bölge adına” Rojava’yı işgal etmek, onu başaramayıp, Rusya ve Suriye BAAS yönetimi ile işbirliği yaparak Rojava’yı coğrafyadan silmek gibi önüne koymuş olduğu plan ve projelerin hiç ama hiçbirisinde başarılı olamadı. Hepsini kaybetti. Tabi ki kaybettiği her şey kaybettiği yerde kalmadı, hepsi yeniden kendi aleyhine döndü.

Suriye’ye yönelik bütün girişim ve planlarını kaybetti. Rojava’ya yönelik bütün fitnelik ve imha planları boşa çıktı. Boşa çıktığı gibi Rojava; kuramı, programı, oluşturmuş olduğu KSF yapılanması ile başta süper küresel güçler tarafından destek gören, dünyanın ilgi göstermeye başladığı bir umut ışığına büyümeye başladı. Dünyanın önemli teorisyenleri Rojava’nın hayata uyarlamaya çalıştığı APO’nun kuramına ilgi duymaya, üzerinde çalışmaya başlamışken, Erdoğan’ın Rojava devrimini imha etmek için yaptığı planları birer birer suya düştü. Mısır’a verdiği ‘Rabia’ selamı, Mısır Hizbullahı’na beslediği umudu: Trump’ın Mısır cunta lideri Sisi ile yapmış olduğu telefon görüşmesinde Mısır Hizbullahı’nı “terörist” ilan edeceği haberi ile boşa çıktı. Yok yere düşman ilan edip, düşmanca duygu ve düşüncelerle Rojava üzerine ABD ve Rusya ile yapmış olduğu bütün pazarlıklar, bu bağlamda Suriye BAAS Partisi’ne bağlamış olduğu umutların tümü berhava oldu. Erdoğan “Suriye muhalifi” dediği yandaşları; cihatçı, şeriatçı örgütlerin katıldığı, kurbağa gölü misali her kafadan bir sesin çıktığı toplantıda hiç bir karar alınmadı.

Erdoğan devletinin PYD’nin katılmasına karşı çıktığı Astana toplantısından sonra Moskova, PYD ile Dışişleri Bakanlığı düzeyinde yapmış olduğu toplantıda: Suriye’nin yeni anayasasını tartıştı. Bu olay tek başına bile Erdoğan ve devletinin sadece Suriye’ye yönelik politikasının değil, bir bütün olarak dış politikasının iflasını gösterir. Söz konusu olay: Aylardır yandaşlarını “Rusya ile ilişkileri düzeltiyoruz” şeklindeki söylemleri ile oyalamasının nasıl bir palavradan ibaret olduğunu çok açık bir şekilde ispatlamıştır. Aynı şekilde dört elle sarılmış oldukları Trump’ın “Suriye’de güvenlikli bölge oluşturacağım” söylemine karşı Rusya, “bize sordun mu” dercesine yanıt verince, o da palavra çıktı. Erdoğan ve devleti Suriye ve bölge konusunda “uçan kuştan medet umarcasına” kimin ağzından kendilerinden yana bir söz çıksa hemen sarılıyorlar, ama sonu hüsran oluyor. PYD’nin Astana toplantısına katılmasını engelledikleri zaman yandaş basın keyfinden nara atıyordu. Derhal Rojava’yı imha planları yaptılar. Kendilerine “güvenlik uzmanı” diyen şaklabanlar “Kandil’e değil, Suriye’nin kuzeyine operasyon sorusu bekliyorum, esas orası önemlidir” diyerek Erdoğan ve ordusunu Rojava üzerine çekmeye çalıştılar.

Peşinden Rusya’nın PYD-YPG ile Suriye’nin geleceğini ve geleceğin anayasasını tartışma toplantısı yapması, Trump’ın Suriye’de “güvenlikli bölge”den söz etmesini bir çok yandaş köşe yazarının bu açıklamanın Rojava’yı koruma ve kollama olarak nitelemesi sonucu Erdoğan’ı Rojava’ya yönlendirmek isteyen şaklaban “güvenlikçilerin” sesi kesildi. Kürt düşmanlığının, Türk şovenizminin, faşizminin; gözlerini kendi ulusal çıkarlarını bile göremeyecekleri kadar derinlemesine kör etmesi anlaşılır gibi değil. Dünyanın en gerizekalısı bile Türkiye’nin çıkarının bin yıllık bir tarihi süreç içerisine Kürtlerin çıkarı ile çakışıp bütünleştiğini görür ve Kürtlerle var olan tarihsel, toplumsal ve sosyolojik bağlarının daha sıkı hale getirilmesi gerektiğini bilir. Bu bağlamda Rojava devrimi ile sosyolojik bağ ve siyasal temel üzerinde sağlam ilişkiler geliştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu teslim eder. Rusya ve ABD’nin, üzerinde ilişki kurma manevraları geliştirdiği PYD-YPG ile Türkiye’nin ilişki kurması, bir kapı komşusu akraba ilişkisi kurmak kadar kolayken, Rojava’yı nasıl işgal edip, yok etmek gerektiği planları yapıyorlar.

Rojava tarihsel ve toplumsal sürecin, nesnel ve öznel öğelerin bir ürünü olarak, evrensel boyutlu bir kuramın üzerine oturan bir devrim olduğu için, bu bağlamda üretmiş olduğu doku ve oluşturmuş olduğu dengeler bölge ve bölge halkları ile tam bir uyum sağlıyor. Rojava devrimi sadece bölgede değil, dünya konjonktürünün doku ve dengeleri ile de tam bir uyum içinde ve giderek daha da uyumlu hale geliyor. Böylesine bölge, dünya ve dünyanın konjonktürel yapısı ile uyum sağlaması, taşımış olduğu devrimci insâni değerler bütünü ile de giderek evrensel bir boyuta doğru tırmanmasını, Erdoğan devletinin hiçbir yetkilisi göremiyor, görüp de değerlendiremiyor. Erdoğan ve devleti sadece dış politikada değil, iç politikada da kaybetti. Dinsel, mezhepsel politikalarla iktidarını kurmak ve pekiştirmek için kendine yandaş yarattı. Vatandaşlığın yerine yandaşlığı inşa etti. Vatandaşlıktan dolayı değil, dindaş ve yandaşlıktan dolayı bir toplumsal doku oluşturup, buna denk bir suni denge kurdu. Suni yöntemler ve sahte kurnazlıklarla oluşturmuş olduğu toplumsal doku, yurt ve insâni değerlerden uzak hiçbir maddi tutarlılığı olmayan ucube değerler niteliğindedir.

Bu yapısal özelliğinden dolayı, oluşacak olan toplumsal depremler, depresyonlar karşısında herhangi bir dayanıklılığa, direngenliğe sahip bir dokusal özelliğe sahip değildir Erdoğan’ın oluşturmuş olduğu toplumsal doku. Sadece çirkin çıkarlar üzerine kurulmuş son derece birbirine hav iplikle bağlı gel geç ilişkiler ağından ibaret bir yapıya sahipler. İflas etmiş olan dış politika, iç dinamizm, oluşturmuş olduğu sanal doku ve kırılgan ekonomi-politika Erdoğan’a zaten kaybettirmiştir. O nedenle referandumdan hayır da çıksa, evet de: Erdoğan her hal ve şartta kaybedecektir.

Teslim TÖRE-Nokta Haber Yorum