Bir futbol takımınız var. 4-2-3-1 düzeninde sahaya yayılıyorsunuz. Diyelim ki sizin de mevkiniz, öndeki 3 kişinin merkezinde oynayan, forvet oyuncusunu beslemekle görevli kılınan, biraz da serbestliği hikmetinden gelen bir 10 numara rolü. Görev size hasıl olmuş, takımın oyuncu yapısını dilediğiniz gibi değiştiriyorsunuz. Bağlasanız durmayacak iki kanat bekiyle oynuyorsunuz ancak devamlılıkları yok. Orta ikilide topu karşılasın diye kuvvetli oyuncular koymuşsunuz, taraftar mutsuz. İki açık oyuncunuz var, birbirlerinin neredeyse gırtlağını boğazlayacak, forvetiniz desen nanay.
Sizin de transferiniz büyük gürültü koparmış, Hindistan’daki büyük oyuncularla boylarınız duvar dibinde aşık attırılmış, simanızın büyüsünden ayaklarınızın mahirliğine pek bakılmamış. Tabi ilk başta.
Sonuçlar geldikçe kopmuş kıyamet. İki takımlı ligde ikincilikten başınızı kaldıramamışsınız. Her yenilginizde yeni oyuncular katmışsınız kadroya, yeni dizilişler kurgulamışsınız biraz da karşı tarafa baka baka…
Dördüncü senenin sonunda, karşı takımın tenezzül etmediği oyuncuyu almış rol vermişsiniz ne arkanızda, ne yanınızda, tam başucunuzda. Sonrası hezimet… Verdiğiniz değeri kuyumcuda bozdurup size karşı kullanmış. Kabahat onda değil tabi, ona inan bizim 10 numaradaymış.
Üç yıl daha yağ yemişsiniz bal sürmüşsünüz, daha farklı liglerden oyuncular görmüşsünüz derken, zamanda dolanan yıl 2017’ye oturmuş siz de…
Evet, sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2017 yılına kadar devam eden başarısızlıklar silsilesi, bir futbol takımında bu şekilde açıklanabilirdi. Her denemesi eksiden tarafa yazılırken, sonuçlar illallah dedirtti. Ancak 2017 yılının Temmuz’unda bir yürüyüşe çıktı Kemal bey. Partisinin bir milletvekilinin maruz bırakıldığı adaletsiz durumu Ankara’dan İstanbul’a taşıdı. Fakat, 24 gün süren, farklı insanların birbirine dokunabildiği bir ortamı kendi de fark etmeden oya gibi işleyen Kemal bey, bir şeylerin değiştiğini anladı.
Birbirleriyle konuşamasalar da bir cephenin kendi üzerinden kurulabileceği; alnından süzülüp spor ayakkabısına değen terde belirdi, şaşırdı, kolları hafif sıyırdı.
İlk Meyveler
2018 seçimlerinde ilk meyvelerini verdi diyebiliriz. Seçime girmemesi adına bin dereden su getirilen İyi Parti’ye can suyu uzattı, Hdp’nin, Chp ağacından kopardığı en nadide meyveleri midesine indirirken yarasın diyerek sırtını sıvazladı.
Bir sene sonrasında da topladı o meyveleri. Bir seçim dönemi birbirlerine demediğini bırakmayan muhalefet blokundaki iki partiye; birine batında diğerine zahirde istikamet gösterdi. Kendinden olanların sesi ise kulaklarına belki değdi, belki değmedi.
Denedi Kemal bey. 2019 Mart ve Haziran seçimlerinden sonra, dişine zafer tadı değdiğinden, meşruiyeti sade kendinden değil sahaya sürdüğü oyuncuların meziyetinden geldiğini gösterdiğinden, daha yüksek sesle denedi. Çok kez eleştirildi, siyasi polemiklerin en sert geçtiği zamanlarda Genel Merkez’in kapısını kilitledi. İnsanlar inanılmaz direniş gösterirken, “buna inanabiliyor musunuz” sözcüğünü Meclis duvarlarına değdirdi.
Herkes üzgün, kızgın oldu kendine, güneydoğuda belediyeler üzerinden yapılan hukuksuzluk zülfü yâre dokunduğunda söz etmedi. En küçük manevralarını lodosu patlamış denize nazire yaparken, sanıyorum mevsimin değişip Akdeniz olacağı günleri bekledi. Yalnız bu Akdeniz, öyle bir Akdeniz’di ki, bir durulmanın alameti değil, kendini boğmaya çalışan bir iktidarın yoz çırpınışlarından karaya vuran serinliğiydi.
Şimdi…
Dostlarıyla iktidara yürüyeceğini söylediği kurultayla birlikte rakibinin can havliyle kaldırdığı “sağ” kolunun altına okkalı bir kroşe indirdi. Yumruğun şiddeti öyle hissedildi ki, anket firmaları dahi Ak Parti’nin en kötü günlerini yaşadığını grafiklere çizdi. Attığı her adımın bir öncekinin gerisine gittiğini ölçümledi, fakat… Tüm bu oyunu kuran Kemal Bey’in kroşesi, kendi hanesine bir türlü artı getirmedi.
Hala deniyor Kemal Bey. Kendinden geçtiğini başkasına istiyor. Bu hikmeti çevresindekiler tarafından ödüllendirildiğinde; her küçük bileşenin oyu artsa dahi kendisinin aynı kalmasını içerlememesinin bir büyük nedenini gördüğünden, etrafına dizdiği tüm oyuncuların kendi alanlarında becerikli olduğu gerçeğini ön kabul olarak onlara verdiğinden, kibirsizliğinden, minicik bir şey elde etti. Öyle ufak ve hatta tefecik ki kıymeti nezaketinde gizli.
Muhalefetin ortak adayını belirleme hali… Oyları artan tüm bileşenlerin kendisinin işaret edeceği bir adayın etrafında toplanmasının ahlaki zorunluluğunu ve gerçekliğini…
İşte böyle Kemal Bey’in yolculuğu.
Bütçe görüşmelerinde dahi her bir fazı ekonomiden dokunduruşu, Ak Parti Grubu’yla hükumeti birbirinden ayırarak üzerlerine döktüğü suyun soğuk duşu, tartışmalı sözlerini sanki dünyanın tek gerçeğiymiş gibi Ak Parti grubuna bakarak, “Nasıl izin verdiniz?” vecizini araya sıkıştırıp parmaklarıyla hükumeti aşağılayarak, parmak kaldıranların sorumluluklarına bir baba naifliğiyle dudağını ısırıp kafa sallayarak, Erdoğan’ın basireti mi bağlandı bilinmez, Fuat Oktay gibi siyasetten bi’ haber yardımcısını vekil kılarak tek kale maçın gollerini bir bir atarak, dostlarla iktidarın yoluna bir tuğla daha bıraktı.
Ve şahsi bir isteğim var.
İyi Parti’yle Hdp’ye aynı adaya oy attırdığınızda, ki sürecinde gelişecek, “buna inanabiliyor musunuz” hicivlerini heybenize doldurarak, Gelecek ve Deva Partileri’ne yer verdiğiniz kadroyu gören taraftar ıslıkladığında, ellerinizi havaya kaldırıp Özal gibi buluşturmadan çarpıp bırakarak, milletvekili seçimlerinde aldığınız oy düştüğünde, tek adayla Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilirken, onun en oldurulabilir analizi yapılıp bir mutabakat çerçevesinde belirlenen isime oy toplayıp, seçim gecesi herkes ellerini havada savurarak, zafer çığlıklarını sizin kulağınıza kadar ulaştırarak… Bağırdığında…
Bir iskemleye oturunuz. 2017 Temmuz’unda alnınızdan akıp spor ayakkabınıza düşen teri bu kez elinizle savuşturup, kravatınızı hafifçe gevşeterek, gömleğinizin kollarını üç yıllık hasrete susamış bir vakarla sıyırdıktan sonra derin bir nefes alınız.
- Geçmek - 30 Mayıs 2021
- Cumhuriyet Halk Partisi’ne Açık Mektup - 30 Nisan 2021
- Cem Özdemir’in Medyascope Yayınından Yola Çıkarak: Göçmenler - 26 Nisan 2021