O yürüyebilsin diye var devlet

Osmanlı’nın rahim devlet olarak kurulduğu tezini işleyen “Devlet Ana”yı 1967 yılında yazan Kemal Tahir, 1971’de 12 Mart askeri yönetimi “Devlet Ana”yı yasaklatıp toplatınca, “devlet”in, “ana” mı, yoksa “baba” mı olduğunu gördü. 
Devlet, çağlar boyu tekrar tekrar tanımlanmış, tartışılmış, irdelenmiş bir kavram. Şiddet kullanan en büyük ve tek rakipsiz örgüt olduğundan da, devlete hep kuşkuyla yaklaşılmıştır. 
Doğaldır çünkü devlet, en büyük ve tek rakipsiz baskı örgütüdür. Bu yönüyle çağlar boyu, egemenlerin baskı aracı olarak, birçok acının, zulmün kaynağı olmuştur. Bizde devlet kutsaldır kimilerinin önemini vurgulamak istermişçesine “Dövlet” diye telaffuz ettikleri oluşumun kutsallığına tapılır. 
Zaten yüzyıllar boyu devletin meşruiyeti Tanrı’ya dayatılarak kutsanmıştır. 
O çağlar geride kaldı, insanoğlu özgürlük yolunda ilerledikçe, devletin meşruiyetinin kaynağı başka yerde aranır oldu.
Toplumların uygarlaşmasına koşut olarak, devlet varlığını meşru kılacak bir mazeret aradı; demokrasi bu arayışın ürünüdür. 
Tarih boyunca egemenlerin tahakküm aracı olmuş olan devlet, uygarlığın gelişmesine koşut olarak, özgürlüklerin güvencesi olma yolunda evrilmeye başlamıştır.

***

Çağdaş toplumlar, devletlerinin yaptırım güçlerini kurallara bağlamış, ona özgürlüklerin bekçiliği ve işlevini yüklemeyi başarmış, yurttaşı, bireyi devlete karşı güvencelerle donatmayı becerebilmişlerdir. 
Zaman içinde devletlerin hedefleri de sürekli gelişmiştir. Başlangıçta birbirine benzer biteviye insanları oluşturmayı hedefleyen toplumlar çağdaşlaştıkça, rekabeti, yarışmayı teşvik edici, geliştirici çoğulculuğu öne çıkarmışlar bir örnek adamın yerine değişikliği, çeşitliliği yüreklendirmişlerdir. 
Demokrasinin bizatihi kendisi çeşitlilik ve çoğulculuk demektir. Herkesin aynı şekilde düşündüğü toplumlarda demokrasiye zaten gerek yoktur. 
Görülüyor ki, zaman içinde insan toplulukları ve şimdiye kadar oluşturabildikleri yaptırım gücü olan en üst örgütlenme aşamaları olan “devlet”gelişmiş ve değişmiştir. 
Artık devlet biteviyeliği, bir örnekliği, otoriteye boyun eğmeyi sağlamaya yönelik, bunun için yaptırım uygulayan şiddet kullanan örgüt olmaktan çıkıp, değişikliğin, çoğulculuğun, çeşitliliğin ve özgürlüğün güvencesi haline dönüşmüş, aynı zamanda azınlığı ve bireyi çoğunluğun tahakkümünden koruyacak bir çağdaş yapıya ulaşmıştır.

***

Böyle olunca çağdaş devletin varlık nedeni, vatandaşın özgürlüğünün güvencesi olmak oluyor. Artık devletin işlevi vatandaşın özgürlüğünü sağlamak ve kendisi de dahil herkese karşı güvenceye almaktır. 
Bütün bunları bir kez daha anımsatmamızın nedeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’yle ilgili olarak, ana muhalefet liderine söyledikleri. 
Cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu’na şöyle sesleniyor: 
– Sen o yolda yürürken, senin güvenliğini kim aldı?.. Bu hükümet sana o imkânı verdi ya… 
Doğrudur, ama zaten yapılması gereken de odur. 
Zaten devletin de, hükümetin de varlık nedeni de budur. 
Çünkü çağdaş toplumlarda, devlet de, hükümet de, muhalefet lideri eleştirilerini özgürce dile getirebilsin diye vardır. 
Kılıçdaroğlu’nun özgürce yürümesi devletin de, hükümetin de varlık nedeni olduğuna göre, bunlar o yürüyüşün Kılıçdaroğlu’nun kılına halel gelmeden gerçekleşmesini sağlamaya mecburdurlar. 
Bu durumda ana muhalefet lideri, devlete de, hükümete de dönüp seslenebilir: 
– Zaten bunu yapmak için varsın! Tabii yapacaksın! İşin ne?… 
Bu satırları okuduktan sonra, “saçma” diyenleri duyar gibi oluyorum. 
Doğru, ortada bir saçma var, ama acaba benim sözlerimde mi, yoksa başka yerde mi?