Türkiye’de Göl Kuraklığı: İklim Değişikliğinin Acı Gerçekleri

Son 60 yılda Türkiye’deki göller alarm verici bir hızla yok oluyor. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici’nin açıkladığı verilere göre, ülke genelinde bulunan 240 gölden 186’sı tamamen kurudu. Geriye kalanlar ise kuraklık ve aşırı kirlilik tehdidi altında. Kesici’nin ifadesiyle, “Türkiye’de şu an iyi durumda olan, parmakla gösterebileceğimiz bir tane dahi gölümüz yok.” Bu gerçek, Türkiye’nin su kaynaklarını nasıl hızla tükettiğini ve doğa tahribatının boyutlarını gözler önüne seriyor.

Bu kriz, sadece çevresel bir felaket olmanın ötesine geçiyor ve iklim değişikliği, su yönetimi politikalarının yetersizliği, tarımsal faaliyetlerin su kaynakları üzerindeki baskısı gibi birçok farklı faktörün birleşimiyle derinleşiyor. Kesici, göllerde yaşanan kuruma ve kirliliğin nedenlerini anlatırken, bu sürecin sadece doğal etkenlerle açıklanamayacağını belirtiyor. Bilimsel olarak hidrolojik kuraklığın iklimsel kuraklığa yol açtığını vurgulayan Kesici, “İklimi krize sokan, yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızın kurumasıdır” diyerek insan eliyle yapılan hataların krizin temel sebebi olduğunu belirtiyor.

Göller Kuruyor, Yaşam Tehlikede

Türkiye’deki göllerin hızla yok oluşu, yalnızca doğal ekosistemleri değil, tarımsal verimliliği, içme suyu kaynaklarını ve biyoçeşitliliği de tehdit ediyor. Dr. Kesici, göllerdeki su seviyesinin düşmesi ve kimyasal atıkların artmasıyla birlikte, balık popülasyonunun hızla azaldığını ve göllerin bataklıklaşmaya başladığını belirtiyor. Bu durum, özellikle göllere bağımlı olan canlı türlerinin ve tarımsal üretimle geçinen toplulukların geleceğini tehlikeye sokuyor.

Bu sorun, Türkiye’nin birçok bölgesinde hissediliyor. Özellikle, Akşehir, Beyşehir, Meke gibi önemli göllerin büyük bölümü ya tamamen kurudu ya da kuruma periyoduna girdi. Kesici’nin belirttiği gibi, Türkiye’nin dört bir yanındaki göller hem aşırı su kaybı hem de kirlenme nedeniyle biyolojik olarak ölmeye doğru ilerliyor. Sapanca, Tuz Gölü, Salda gibi daha bilinen göller de bu tehditten muaf değil. Örneğin, son iki yılda Van Gölü yüzey alanının yüzde 30’unu kaybetti.

İklim Değişikliğinin Boyutları

Türkiye, son yıllarda iklim değişikliğiyle ciddi biçimde yüzleşmek zorunda kalan ülkelerden biri haline geldi. 2020’de Avrupa Çevre Ajansı (EEA) tarafından yayınlanan raporda, Türkiye’nin Akdeniz havzasında yer aldığı ve bu bölgenin iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgelerden biri olduğu vurgulandı. İklim modelleri, Türkiye’de sıcaklıkların artmaya devam edeceğini, yağışların ise önemli ölçüde azalacağını gösteriyor. Bu, tarım, su kaynakları ve biyolojik çeşitlilik üzerinde daha büyük baskıların oluşacağı anlamına geliyor.

Göllerin kuruması sadece doğal bir süreç değil; aynı zamanda Türkiye’de su yönetim politikalarının da başarısızlığının bir yansıması. Bilhassa tarım sektöründe kullanılan suyun verimsiz yönetimi, bu süreci hızlandırıyor. Vahşi sulama yöntemleri, yer altı su kaynaklarının aşırı kullanımı ve göllerin dip temizliği gibi adımların ihmal edilmesi, göllerin hızla kurumasına neden oluyor. Dr. Kesici, bu durumu çözmek için tarımsal sulamada kullanılan su miktarının yüzde 60 oranında azaltılması gerektiğini savunuyor.

Kriz Nasıl Aşılabilir?

Türkiye’nin su kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde yönetebilmesi için kapsamlı bir stratejiye ihtiyacı var. Bilim insanları, bu krizin çözümünün tarımsal sulama yöntemlerinin modernleştirilmesi, yer altı sularının korunması, atık suların arıtılması ve göllerin dip temizliğinin yapılması gibi adımlarla mümkün olduğunu belirtiyor. Ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadelede ormansızlaşmanın önlenmesi, su kaynaklarının korunması ve enerji politikalarının doğa dostu hale getirilmesi büyük önem taşıyor.

Dr. Erol Kesici, Türkiye’de göllerin yaşadığı bu felaketin iklim krizi bağlamında bir uyarı olduğunu belirtiyor. Eğer gerekli adımlar atılmazsa, Türkiye sadece göllerini değil, tarımsal üretim kapasitesini, biyoçeşitliliğini ve en temel yaşam kaynağı olan suyu da kaybedebilir. Kesici’nin de dediği gibi, “Elmasız, domatessiz, avokadosuz yaşayabiliriz ama asla susuz yaşayamayız.”

Türkiye’de son 60 yılda yaşanan göl kuraklığı, iklim değişikliğinin ve yanlış su yönetim politikalarının yıkıcı sonuçlarını açıkça gözler önüne seriyor. Kuruyan ve tehdit altındaki göller, sadece çevresel bir sorun değil; tarımsal üretim, su güvenliği ve biyoçeşitlilik açısından da ciddi bir kriz oluşturuyor. Türkiye’nin, su kaynaklarını koruma konusunda acilen harekete geçmesi ve tarım sektöründen enerji politikalarına kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Dr. Kesici’nin vurguladığı gibi, bu felaketin önlenmesi, insan eliyle yaratılan sorunların çözümüyle mümkün olabilir.