1015 Hafta: Cumartesi Anneleri Kenan Bilgin’in Akıbetini Sordu

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybolan ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak amacıyla her hafta bir araya gelen bir grup aktivist ve aile üyesinden oluşmaktadır. Bu topluluk, kayıplarının izini sürmek, adalet arayışlarını sürdürebilmek ve kamuoyu oluşturarak seslerini duyurmak için yaklaşık 28 yıldır mücadele etmektedir. 1995 yılından bu yana Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdikleri sessiz oturma eylemleri ile sosyal bilinçlenmeyi artırmayı ve yetkililere seslerini duyurmayı hedeflemektedirler.

Bu hafta Cumartesi Anneleri, 1015. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Ellerinde kaybettikleri sevdiklerinin fotoğrafları ve kırmızı karanfiller taşıyan grup, Kenan Bilgin’in 12 Eylül 1994’te Ankara Dikmen’de gözaltına alınmasından sonra kaybolmasıyla ilgili adalet taleplerini bir kez daha yineledi. Kenan Bilgin’in ailesi, yıllardır onun akıbeti hakkında bilgi almak ve sorumluların yargılanması için mücadele etmektedir. Bu haftaki eyleme çok sayıda hak savunucusu, sivil toplum örgütleri ve insan hakları aktivisti de katılım sağladı, bu da konuya verilen desteğin genişlemesi ve toplumun bu eyleme olan duyarlılığını göstermesi açısından önemliydi.

Cumartesi Anneleri’nin haftalık eylemleri, ülkemizin geçmişinden bugüne kadar süre gelen insan hakları ihlallerine yönelik bir toplumsal hafıza oluşturma çabası olarak dikkat çekmektedir. Kenan Bilgin ve diğer kayıp yakınlarının akıbetlerinin aydınlatılması için yapılan bu tür etkinlikler, adaletin sağlanması yönündeki toplumsal taleplerin etkili bir biçimde seslendirilmesine fırsat tanımaktadır. Ancak bu çabaların, yetkililerin somut adımlar atması ve kayıpların akıbetinin aydınlatılması için gerekli hukuki işlemlerin devreye sokulması ile ancak sonuç vereceği aşikârdır.

Kenan Bilgin’in Gözaltına Alınması ve Kaybolma Süreci

Kenan Bilgin, 1994 yılında, henüz 35 yaşındayken Ankara Dikmen’de bir otobüs durağında gözaltına alındı. O sırada İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi olan Sebla Arcan, onun gözaltına alınışını ve ardından gelişen kaybolma sürecini detaylarıyla anlattı. Bilgin, gözaltına alınmasının ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü, ancak kendisinin burada olduğuna dair tüm resmi kayıtlar ailesi ve avukatlarının çabalarına rağmen inkar edildi.

Kenan Bilgin’in Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde işkence altında tutulduğunu ifade eden tam 11 tanık vardı. Bu tanıklar, Bilgin’in gözaltında fiziksel ve psikolojik baskılara maruz kaldığını belirtmişlerdi. Ancak bu güçlü ifadelere rağmen, siyasi baskılar sebebiyle soruşturma bir türlü ilerletilemedi. Tanık ifadeleri ve çeşitli deliller doğrultusunda yapılan başvurular, yetkililer tarafından görmezden gelinmiş ya da geçiştirilmişti.

Bilgin’in kaybolma süreci, kamuoyunda büyük yankı uyandırmış ve ailelerin adalet arayışında bir sembol haline gelmişti. Kenan Bilgin’in gözaltına alınışı ve kaybolma süreci, Türkiye’deki zorla kaybetme vakalarının tipik bir örneği olarak kabul edilirken, bu olayın aydınlatılmasına yönelik çabalar maalesef sonuçsuz kalmıştır. Bilgin’in kayboluşu, birçok insan hakları savunucusunu harekete geçirmiş ve gözaltında kaybetme davalarının takip edilmesi için ulusal ve uluslararası düzeyde bilinç oluşturulmuştur. Ailesi ve destekçileri, Kenan Bilgin’in akıbetinin aydınlatılması için mücadele etmeye devam etmekte ve adalet arayışlarını sürdürmektedir.

AİHM Kararı ve İç Hukuk Sürecindeki Cezasızlık

Kenan Bilgin’in kaybolması sonrasında yerel makamlar tatmin edici bir adım atmayınca, aile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. AİHM, yaptığı incelemelerde, Bilgin’in 1994 yılında gözaltına alındığını ve 3 Ekim 1994’e kadar güvenlik güçlerinin elinde tutulduğunu tespit etti. Bu bulguların ışığında, AİHM oybirliği ile Türkiye’yi mahkûm etti.

Mahkemenin bu kararı, Kenan Bilgin’in zorla kaybedilmesinde Türkiye’nin sorumluluğunu belirginleştirirken, aynı zamanda devletlerin AİHM kararlarına uymanın mecburiyetinde olduğuna dikkat çekti. Bu bağlamda, insan hakları aktivisti Sebla Arcan, Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulama zorunluluğunu vurguladı. Ancak, iç hukuk süreçlerinde cezasızlığın devam etmesi, ailesi ve insan hakları savunucuları için büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

Kenan Bilgin olayı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından detaylıca incelendi. Ancak savcılık, Bilgin’in gözaltında olduğuna dair yeterli delil bulunmadığını belirterek dosyada zamanaşımı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Bu, birçok kişi tarafından yargı sistemindeki eksikliklerin bir kanıtı olarak görüldü. Ailenin ve savunucularının itirazlarına rağmen Başsavcılık bu kararını değiştirmedi.

Bu durum, Kenan Bilgin’in akıbetine ilişkin belirsizliğin devam etmesine ve cezasızlık politikasının sürmesine neden oldu. Olay, insan hakları savunucularının yasal sistem içerisindeki eksiklikleri tartışmaya açtığı bir dönemde, Türkiye’deki iç hukuk süreçlerinin ve uluslararası yükümlülüklerin ne denli yerine getirildiğinin sorgulanmasına yol açtı.

Kenan Bilgin’in Kardeşinin Tepkileri ve Süregelen Adalet Talebi

Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin, Cumartesi Anneleri’nin son eyleminde yaptığı etkileyici konuşmasıyla polis barikatlarına yönelik sert eleştirilerde bulundu. İrfan Bilgin, kardeşi Kenan Bilgin’in akıbetinin hâlâ belirsiz oluşuna dair sitem ederken, bu süreçte gözaltında kaybedilen tüm yakınları adına gurur duyduğunu açıkça ifade etti. İrfan Bilgin, devletin gözaltında kayıpları bir politika olarak uyguladığı gerçeğini dile getirirken, kardeşinin akıbetinin örtbas edilmesine karşı duyduğu derin öfkeden bahsetti. Kendisinin ve Cumartesi Anneleri’nin genel olarak dile getirdiği temel talep, ‘Bu utancı kaldırın, bu bariyerleri kaldırın’ sözleriyle özetlendi.

Cumartesi Anneleri’nin yıllardır süregelen adalet ve hakikat arayışı, Kenan Bilgin gibi kaybolan yakınlarının bulunması ve faillerin yargılanması için verdikleri mücadeleyi sürdürüyor. Devletin gözaltında kaybetme politikasına karşı bu duruş, Türkiye’de insan hakları mücadelesinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Kenan Bilgin’in akıbetine yönelik süregelen mücadele, birçok diğer aileye de ilham kaynağı olmaktadır. Bu eylemler sadece geçmişte yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekmekle kalmıyor, aynı zamanda gelecekte benzer ihlallerin önüne geçilmesi için toplumsal bilinci de artırıyor.

İrfan Bilgin’in yaptığı konuşma ve gösterdiği kararlılık, Cumartesi Anneleri’nin adalet taleplerinin ne kadar haklı ve meşru olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Kaybolan yakınlarının haklarının teslim edilmesi ve bu davaların aydınlatılması, ailelerin en temel gereksinimlerinden biridir. İnsan hakları savunucuları ve aileler, faillerin yargılanması ve hakikatin açığa çıkarılması amacıyla verdikleri mücadelenin devam edeceğini vurgulamaktadır. İrfan Bilgin ve diğer ailelerin yer aldığı bu çaba, adalet ve şeffaflık taleplerinin karşılanması için güçlü bir çağrı niteliğindedir.