Gezi Davası’nın Üçüncü Yılında: Adalet için Yükselen Sesler

Gezi davasında hukuksuz yere tutuklu bulunan isimlerin cezalarının üçüncü yılında, Gezi’ye Özgürlük Koordinasyonu bir kez daha Silivri ve Bakırköy cezaevleri önünde toplandı. Koordinasyon üyeleri, adaletin yıllardır askıya alındığına dikkat çekerek, “Adalet için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz” çağrısını yineledi.

Silivri’de gerçekleştirilen basın açıklamasını Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Akif Burak Atlar okudu. Açıklamada, Gezi Parkı direnişi bu ülkenin “vicdanı ve adalet umudu” olarak nitelendirildi; yargılamaların ise hukuki bir süreç değil, siyasi bir cezalandırma mekanizmasına dönüştüğü açıkça ifade edildi.

“Bu bir dava değil, gözdağı operasyonu”

Açıklamada Çiğdem Mater, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve sekiz yıldır özgürlüğünden mahrum bırakılan Osman Kavala’nın, hukuki dayanaklardan yoksun kararlarla cezalandırıldıkları belirtildi. “Bu bir dava değil, bir gözdağı operasyonudur” ifadesiyle, Türkiye’de adaletin bir baskı aracına dönüştüğünün altı çizildi.

Sadece Gezi davası tutukluları değil, Gezi sürecinde yaşamını yitiren gençler de unutulmadı. Ethem Sarısülük’ten Ali İsmail Korkmaz’a, Berkin Elvan’dan Medeni Yıldırım’a kadar anılan isimler, adalet talebinin yalnızca mahkeme salonlarının değil, sokakların ve hafızaların da meselesi olduğunun göstergesi olarak sunuldu.

“Gezi hâlâ burada, susturamadınız”

Basın açıklamasında, “Unutmadık, alışmadık, kabul etmiyoruz” sözleriyle hafızayı diri tutmanın önemi vurgulandı. Gezi’nin bir nostalji değil, hâlâ süregelen bir mücadele olduğu hatırlatıldı: “Dün olduğu gibi bugün de Gezi’deyiz.”

Bu sözler, iktidarın Gezi’yi kriminalize ederek toplumu sindirme politikasının başarısızlığına işaret ediyor. Her şiddetli müdahaleye rağmen, her hukuksuz yargılamaya rağmen, Gezi ruhunun sokaklardan ve zihinlerden silinmediği bir kez daha gözler önüne serildi.

Sessizlik Beklemek Bir Yanılsamadır

Gezi’ye Özgürlük Koordinasyonu’nun mesajı, sadece beş tutuklunun özgürlüğüyle sınırlı değildi. Açıklamada, demokratik haklarını kullandıkları için cezalandırılan öğrencilerden, bağımsız gazetecilere; baskı altına alınan sanatçılardan, sendikal hakları için direnen işçilere kadar birçok kesime selam gönderildi.

Bu kapsamlı dayanışma çağrısı, iktidarın toplumu parçalara ayırarak yalnızlaştırma stratejisine karşı kolektif bir itiraz anlamı taşıyor. Adalet mücadelesinin kişisel değil toplumsal bir sorumluluk olduğu vurgulanıyor.

“Bu Hikâye Umutla Tamamlanacak”

Açıklama, “Bu adaletsizlik sona erecek, bu dayanışma büyüyecek ve bu hikâye umutla tamamlanacak” sözleriyle son buldu. Ancak yaşananlar gösteriyor ki; umut, sadece bir temenni değil, mücadele edenlerin omuzlarında yükseliyor.

Gezi Parkı’nda atılan ilk adımlardan bu yana geçen yıllar boyunca, hukuksuzluk derinleşti, adalet mekanizmaları zayıflatıldı. Bugün Silivri önünde yükselen sesler ise, bu karanlığın karşısında hâlâ bir ışık olduğunu hatırlatıyor. Türkiye’de adalet talebi, yalnızca mahkeme kararlarıyla değil, sokaklardan, meydanlardan, hayatın her alanından yükselecek kolektif bir iradeyle gerçekleşecek.