Düşmeyen Ses

Başlarken:
Esenlik veren her şeyi yitirince çekilmez olur dünya. Oysa topladığımız birikimin yükseliş anı da vardır. Kuru bir yaprak gibi savrulmadan, hayat uzatır elini. Acıların kapısını keyfe açmaya…

1.
Alay park. Tintin İle Tombik’in mekânı. Hüzün akşamlarının sarmaş dolaş serinliği… Kuyruklar sallanır, daireler çizilir, iki koldan neşeli karşılama yarışıyla kucağa zıplanır. İletişim kapısı kolayca aralanmıştır. Değişmeyen acemi telaşla çamura bulanır giysiler. Yalanmadık noktası kalmaz yüzünün. Doyurucu göz teması, limitsiz bir muhabbet. Ayrılamazsın. Sevgi imiyle ağaca işer Tombik. Ardından Tintin. Yemek sonrası ritüel, açılan göbeklerdir. Kaşınma beklentisi, oynaşma zamanı. Yakından gelen kahve kokusu çay tercihini bozmaz. Üst üste yudumlarla içtenlik üstü keyif. Heyecan bitmez, kronik kaygıların azalır. Yarın için evin kapısında vedalaşma zamanı. Ama niyetleri yoktur ayrılmaya. Akşamın da ayazı…
İnsanı onlarla seversin!

2.
Hoparlörün cızırtılı anonsunu bastıran çocuk cıvıltıları. Bahçede ıslak çimlerin parlaklığına gölgesini veren, adını bilmediğin çiçekler. Kış enerjisini yansıtan güneş ışınlarının buluştuğu çam ağaçları. Yazın olsaydı; ağustos böceğiyle yarışacak kadar yorgunluğunu unutmuş, aralıksız öten kuşlar. Fizyolojik üşüme ihtiyacından uzak, sessiz, mevsimsiz, sabırlı bitkiler. Uykuya dalmayı unutmuş, kolay aldanıp çiçeklenen badem ve erik ağaçları. Yeşil alanların, ışıl ışıl sevinci sadece… Az ilerleyince uzaklardan duyumsanan gül kokuları… Şaşkın doğanın estetiği umudunu parlatır.
Orada kalmak istersin!

3.
Trafik ışıkları olmayan caddeden karşıya geçerken yol veren bir araba. Alışveriş merkezinde sempatik bir kasiyer. El ele tutuşarak kahkahalarıyla zamanı yırtan sevgililer. Sokakta melodik sesli bir simitçi. Seninle yürüyerek mutluluğuna tanıklık bekleyen bir kedi. Asansörde yüzünü çevirmeden selamlaşan bir kadın.
İyiliğe el sallarsın!

4.
Keskin düdüğüyle seni içine alan, tadına doyulmaz bir tren yolculuğu. Uzun, amaçsız, nereye gitiğini bilmeden… Durmasını hiç istemediğin… Kompartmana sığmayan özlemle, Ahmet Telli’nin dizeleri düşer aklına:
“Ne zaman yollara düşse biterdi acılar.
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından”
Pencerende şiirin sesiyle doğanın renk cümbüşü. Göz kamaştıran orman manzaraları. Ruhun ve yüreğin genişler, çocuk gülüşlerini konuk edersin sevincine. Son istasyona kadar. Kurtalan’a uzanırken Basmane’ye el sallarsın!
Bitmesin istersin!

5.
Yerde solgun, ağaçta ürkek, düştü düşecek son birkaç yaprak. Sararmış hayatı hiç umursamayan, titrek rüzgârda gagası açık, küçük sıçramalarla yiyecek arayan bir serçe… Füruğ Ferruhzad der ya;
“kuş dedi: oooh! nasıl da mis koku, nasıl da güneş!
bahar gelmiştir.
Ve ben kendi çiftimi bulmaya çıkacağım”.
Can bulursun!

6.
Yoksulluğu ve ölümü çok önceden öğrenmiş bir inşaat işçisinin, Kürtçe uzun havası. Dilini bilmeseler de sonuna kadar kendini ezgiye verenler. Farkların kardeşliği…
Mutlu olursun!

7.
Emek. İyimser geleceğin yenilmez umudu, dünyanın bel kemiği. Gök Kubbe altında, yaşamdan alacağını bırakmayan haklılığın yenilmez gücü; eşitlik ve özgürlük. Çürümüşlükten güzellik yaratma sevdası. Büyülü yolun odağında saklı, uzaklaşmış görünse de insanlığın tek armağanı… Düşmeyen ses. Sosyalizm.
Ortaklaşmaya devam edersin!

Bitirirken:
Üzerinde soğuyan zamanla çocukluğun tutar. Toprağa uzanarak ısınır, anıları daha güçlü çağırırsın. Zamanı değiştirmek için doğaya dokunarak… Güneş de gelir.
Keyiflenirsin!

Muzaffer YEGÜL
Latest posts by Muzaffer YEGÜL (see all)