Diyanetin Fetvası, İslamcıların kadın karşısında zavallı halleri

Bir kez daha Diyanet’tin vermiş olduğu Fetvayı tartışmaya başladık. Bilindiği gibi, İnternet üzerinden vatandaşlar olur olmaz sorularını diyanete yöneltip, bu sorulara cevap bekliyorlar. Aylar önce  sorulan sorulardan biri; “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?” şeklindeydi. Son sorulardan biri evlenme yaşı ile ilgili olunca bildik cevap gelmekte gecikmedi. Diyanet böyle bir yanıtın verilmediğini ileri sürse de cevabın ne olduğu zaten biliniyor…

Sorulan soruların yeteri kadar hastalıklı bir kafanın ürünü olduğu belli, ancak cevaplar her seferinde ondan da kötü ve en az bir o kadar sapkın bir kafanın/kafaların ürünü.

Diyanetin çalışma ve sorulara cevap üretme yöntemi aslında, İslam “aydınlarının” temel bir kabulüne dayanır. Her hangi bir sorunun cevabı öncelikle Kuran’da aranır, onda yoksa Hadis kitapları indirilir, onlarda soruya cevap vermiyorsa, İslam dünyasının üzerinde hem fikir olduğu Fıkıh kitaplarına bakılır…

Babanın öz kızını öpmesi meselesi İslam Fıkıhı açısından biraz karışık, farklı mezheplerin farklı yaklaşımı var. Aylar önce Diyanet bu soruya, bazı mezheplerde diye başlayarak, “babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur”[1] deniş ve bizim aşağıya, dip nota aldığımız kaynağı vermiş, (onlar) hangi mezhepler belirtilmekten kaçınılmıştı.

Ancak Türkiye’de hâkim olan Hanefilik açısından durum biraz karışık. “Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur”diyen Diyanet uzunca bir açıklama yaparak aslında sorunun o kadarda sorun olmadığını, bazı hallerle sınırlı olduğunu açıklıyor. Ten tene olması, ince elbiselerle sarılarak şehvet duyulması dışında, “Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz” dedikten sonar “Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir” diyerek çokta sorun olmadığını, nikâhın bozulmayacağını söylüyor.

Bazı konularda farklı mezheplerin oluşturduğu farklı iştahatlar olsa da, bir kızın 9 yaşında evlenmeye hazır olduğu ve çocuk doğurabileceği konusunda ortak bir görüş var. Yani bütün mezhepler bu konuda hem fikir… Çünkü bu doğrudan Muhammed ve onun yaşamıyla oluşturduğu bir örnekten kaynaklanıyor. Yani sünnet dediğimiz durum…

Dikkat edilirse, öz kızına şehvet duyma, 9 yaşında bir kız çocuğunun evlenmesini, çocuk sahibi olmasını İslam dışı görülmüyor. Bekir Bozdağ‘ın da dediği gibi burada günün aklı ve hukuk kuralları baz alınmaz. İslam hukuku açısından konuya bakılır, onun üzerinden değerlendirilir. Bir insanın öz kızına şehvet duymasının sapıklık olduğu, 9 yaşında bir kız çocuğunun evlenebileceğini, çocuk sahibi olabileceğini söylemenin pedofili olduğu kabul edilmiyor. Yenilemekten kaçınmadan bir daha söyleyelim, burada yapılan temel “hata”, o belirlenen kaynaklar ve yöntem içinde günün bilgisinin, insanlığın her alanda ulaştığı bilgi birikimin hiç hesaba katılmamış olmasıdır.

Günün bilgisinin, bilgi birikiminin altını özelikle kalınca çiziyoruz, çünkü böyle Fetvalar bundan 500 yıl önce verilmiş olsaydı hiç kimsenin tepkisini çekmezdi. Zaten yukarıda Diyanetin cevabını dayandırdığı kaynağa bakacak olursak, bu ilk kez gündeme gelmiş de değil. Daha önce muhtemeldir defalarca gündeme gelmiş, aynı fetvalar verilmiştir.

Geçmişte geçerli olmuş bir fetvanın, bugün geçerli olmasını, İslam’a uygunluk olarak değerlendirmenin sonucu bu büyük “hata” yapıldığı çok açık. Üstelik hata bu konuyla da sınırlı değil. Diyanet’in sitesinden buna benzer onlarca örnek bulabilirsiniz. Kimisinin daha az sorunlu olması onların hatalı olmaadığı anlamına gelmiyor.

Örneğin Alevilik konusunda Diyanet’in çizdiği o kırmızıçizgiler de yine aynı yöntemle belirleniyor, İslam’ın kırmızıçizgisi olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak burada gözden kaçan, günün etik değerlerini, bilgisini, birikimini yadsıyan, kendini yukarıda saydığımız kaynaklar ve yöntemle sınırlayan, Diyanet ve İslamcıların ortaya koyduğu İslam’ın, Ortaçağ İslam’ından başka bir şey olmadığının farkında olmamalarıdır.

Diyanet ve Türkiye’deki İslamcılar ve artık rahatlıkla İslamcı demekte bir sakınca görmediğimiz Hükümet, genel olarak teknolojik ilerlemeye, “evet” derken, özelikle kadınlar söz konusu olduğunda bilime ve insanlığın tüm birikimine kendini kapattığını görüyoruz.

Örneğin Diyanetin başındaki zatlar, Mercedes marka araca binmekte, İnternet kullanmakta bir sakınca görmezken, bu tür fetvalarda günün bilgisine, aklına başvurmayı akılarının kıyısından köşesinden dahi geçirmezler. Bu bütün İslamcıların temel sorunu, ve/veya temel hastalığı olarak karşımıza çıkıyor. Saraydan başlayarak bütün Hükümet üyelerinin, başbakanın her konuda yalan söylemekten kaçınmamaları, yine aynı kaynaklara ve yönteme başvurularak mümkün oluyor. İslam içinde görmediklerine yalan söylemenin yalan dahi olmayacağı görüşü İslamcılar arasında hakimdir.

Küfürbaz bir gazeteciye dört elle sarılma, cenazesini, neredeyse devlet törenine dönüştürerek kaldırma, yolsuzluk üzerine verilen fetva hep bu bakış açısı ve yöntemle İslam’a uygunluk aranarak hayat buluyor. 9 yaşında bir kız çocuğu ile evlenilebileceği ve şehvet duyulan öz kızın, 9 yaşından büyük olması halinde sorun olmayacağının tek referansı Muhammed’in 9 yaşındaki Ayşe ile evlenmesidir. Bu günün etik değerleriyle bunun çocuk istismarı olduğunu hiçe sayan, yokmuş gibi davranan, bilimi, insanlığın bilgi birikimini görmezden gelen bu bakış açısı, Türkiye İslamcılarının zihniyet dünyasını fazlasıyla anlatıyor.

Onlar, “Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”  diyen Mevlana’nın da gerisine düştüklerinin farkında bile değiller. Onlar, güne ilişkin sözü olmayan, olsa da onu söyleyecek cesaretleri olmayan zevaliler.

Çoktan, Ortaçağın gerisine düşmüş İslamcı dünyada insan hakları yok, demokrasi yok, günün etik değerleri, psikolojinin bir bilim dalı olarak, bu tür soruları sormayı da, verilen cevapları da sapkınlık kabul ettiği yok. Bu insanların hasta oldukları yok. Ama paraya, mala mülke, asma köprülere, otoyollara teknolojik her türlü yeniliğe para kazandırdığı sürece, çılgınca bir açlıkla saldırma var. Bu öyle hastalıklı bir anlayıştır ki, batının bilgi birikimiyle ulaştığı teknolojik bilimsel düzeyi, inanışına ters bulur, o bilgiye ulaşmanın İslam ile bağını kurmakta zorlanır, uzak durur. Ancak onun ürettiğini almak için, hiç çekinmeden kendini satarak, satın almakta sakınca görmez.

5 Ocak 2018


[1] bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138

Hasan KAYA